Yaşama ilişkin sorunlar, doğa koşullarından kaynaklanabileceği gibi; ağırlıklı olarak temel sorunların, paylaşımlardan kaynaklandığı görülür. Paylaşım temelli sorunlar yönetimler tarafından çözülür ya da yeni sorunlara kaynaklık eder. Yönetim dendiğinde bir takım toplumsal aktörlerden söz edebiliriz. Toplumun en örgütlü kesimi yönetimde söz sahibi olabilir. Yönetimde söz sahibi olmak, son belirlemede paylaşımı belirlemektir. Dolayısıyla, toplumun farklı kesimleri paylaşımlardan güçleri (örgütlülükleri) oranında pay alırlar. Eşit paylaşım, adalet ve demokrasi demektir. Bunun için, yasal dayanaklı kurumların oluşması ve hukukun üstünlüğü temelinde işlevlerini yerine getirmesi gerekir.
Yöneticiler, kamu yararına kullanılması gereken yetkileri, kendileri ve yakınları yararına(ayrımcı olarak) kullanabilirler. Bu gibi antidemokratik davranışlar, devleti işlevlerinden uzaklaştırır. Bu gibi yaklaşımlar adaletsizlik ve hukuksuzluk içerir. Hukuk ayrımsız olarak uygulandığında saygınlığını korur. Adaletsiz yaklaşımlar, adaletsizlikleri yaşamın her alanına yayar. Millet adına adaleti gerçekleştirmekle yükümlü olanlar bu görevlerini hukukun üstünlüğü yaklaşımı ile çözmezse, kamu yararından ve dahası ülke çıkarından söz etmek güçleşir.
Haksız kazançlar, hukuksuzlukları doğurur. Haksız kazanımlarla yaratılmak istenen itibar, kendisine alan açabilmek için; gerçek itibar sahiplerini itibarsızlaştırmaya çalışır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen girişimler, toplumu derinden etkiler! Toplumda yeni gelişmekte olan bir kesim var ise; hukukun ve adaletin örselenmesi kaçınılmazdır. Kültür fukarası kesimlerin hazımsızlığı, sosyal sorunları tetikler. İtibarsızlaştırmalara bu açıdan bakmak gerekir. Kurtuluşu ve kuruluşu gerçekleştiren ordu, ülkenin en saygın kuruluşlarındandı. Bunun için önce orduyu itibarsızlaştırdılar. Eş zamanlı olarak, maarif ordusunu itibarsızlaştırmaya girdiler. Eğitimciler ve eğitim kurumları işlevsizleştirildi. Liyakat ve sadakat ikilemi de bu sürecin ürünüdür(!) Ekonomideki tartışılmaz kurallardan biri; “Kötü para, iyi parayı kovar!” ilkesi sosyal yaşama uyarlandı. Liyakatin yerini sadakat aldı. Bunu şöylede ifade edebiliriz; özgür ve liyakatli bireylerin boşalttığı alanları(makamları) kul nitelikli(niteliksiz) kişiler doldurdu.
Bu ortamda sağlıkçılara karşı uygulanan şiddeti; siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan açıklamak kolaylaştı.
Bu olumsuz durumun kabul edilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bir yerde bir haksızlık var ise, onu önlemekle yükümlü olanlarda vardır. Bu konudaki yetkili ve sorumlular bazı olayları görmezden geldiklerinde; olayı yaratanlar için uygun iklim yaratmış olurlar. Görmezden gelmek veya farklı kanallarla desteklemek; istenmeyen olayların temel nedenlerindendir(!) Devlet dediğimiz zaman, onun temel yükümlülükleri arasında; eğitim, sağlık ve güvenliğin olduğun u görürüz. Bu kurumlar işlevlerini, yasaların öngördüğü biçimde ve liyakatli kadrolar eliyle yerine getirilmelidir.
Toplumu vasatlar yığınına döndürenler o yığınları eğitimli bireylere düşman belletmektedirler. YÖK üyeliği ile ödüllendirilen bir Profesör; “Cahillerin ferasetine güvenirim.” demişti. Eğitimlilere düşmanlığını dillendirerek cahilliğe övgüler düzmüştü(!) Cahil, muhtaç olandır ve muhtaç olanın itaatten başka seçeneği yoktur! Yaratılan böyle bir ortamda ülke varlıklarının satılması kolaydır. Ülke varlıklarının yani, vatandaşların kendilerine ait olan şeylerin yağmalatılmasına yığınlar tepki göstermez, tepki gösterenler görmezden gelinir ve hatta o kişiler düşmanlaştırılırlar. Ne ajanlıkları ne de vatan hainlikleri bırakılır(!) Bu iklimde orman yangınlarındaki duyarsızlık sorun olmaz! Sınav sorularının çalınması, doğrudan ilgililer dışında yığınlar açısından sorun yapılmaz(!)Şeker fabrikalarını haraç-mezat satarak, şekeri dışarıdan almak dert edilmez! Vatandaşlık kazanma hakkının satılması ve ülkenin topraklarının, limanlarının ve konutların satılması hiç dert edilmez! Bin bir zorlukla yetiştirilen insan kaynağımızın ülkemizi terk etmesi ve onların yerine yığınla niteliksiz kişilerin ülkemizi işgal etmesi gündem olmaz! Ama bunların hepsi de yaşamın yaşanılmaz kılınmasına neden olur! Artık, bir olmak ya da olmamak sorunu yaşadığımız görülmelidir!