Yaşama ilişkin temel hakların önde geleni yaşama ve varlık sürdürme hakkıdır. Bu haklar somut olgularla desteklenmediği zaman sorunlar yaşanır. Bu kapsamda olması gerekenlerden biri, yönetime katılma hakkıdır. Yönetime katılma hakkı, uzun mücadeleler sonucun kazanılmış olan önemli haklardan biridir. Yönetime katılma hakkı; doğrudan, yarı doğrudan ve dolaylı katılım hakkı olarak vurgulanır.
Doğrudan yönetime katılıma, yöneten seçmen diyebiliriz. En ideal katılım şeklidir.
Bu tür katılımlı yönetime peygamberler yönetimi denir. En çok rastlanan yönetim biçimi dolaylı katılım biçimidir. Dolaylı katılımın diğer adı temsili demokrasidir.
Temsil olgusunda şeffaflık ve etkin denetim olmazsa, otoriterlik kaçınılmaz olur.
Hiçbir yetki sorumluluk olmaksızın kullanılmamalıdır. Sorumluluğu olmayandan hesap soramazsın. Sorulmayan hesaplar yaşama yük olur! Bu yükler yansır ve sıradanların sırtında kalır! Üstelik, en yaşamsal konuları olumsuz olarak etkiler.
İşsizlik, yoksulluk, pahalılık, eğitime ve sağlığa erişim güçlüğü olarak görülür.
Çöplerden ve atıklardan yiyecek toplamak sadece toplumun ve yönetenlerin değil; doğrudan doğruya dünya insanlık ailesinin ayıbıdır!...
Normal yönetimde katılma hakkı, bireylerin kendi yaşamlarına sahip çıkma hakkıdır. Bu hakkın olmazsa olmazlarından biri, ülke varlıklarının paydaşlığı hakkıdır. Paydaşlık hakkı, kamusal beden ile ilişkilidir. Kamusal alanlar özyönetimin serasıdır. Temsili demokraside katılım kurumlar aracılığı ile olur. Bu nedenle kurumlar devletin omurgasıdır denir. Şimdi yerel yönetimlerin anlam ve önemini irdelemek gerekir. Yerel yönetimlerdeki katılımlar normal demokratik seçimlerle yapılır. Seçim sonucunda seçmenin iradesi ortaya çıkar. Bir ülkedeki güçlerin önde geleni seçmen iradesidir. Bu iradeye karşı çıkmak veya yok saymak, haklı ve geçerli nedenler olmaz ise; halka karşı yapılan darbe olur, hak gaspı olur(!) Yurttaşların temsilcileri yargı kararı ile suçlu sayıldıklarında azledilirler. Eğer ortada bir yargı kararı yok ise, halkın seçtiği yöneticiyi görevden uzaklaştırmak sadece o görevliye değil, onu seçenleri de cezalandırmak anlamına
gelir. Böyle bir hukuk dışılık, kaçınılmaz olarak halkı direniş hakkını kullanmaya yönlendirebilir(!)
“Demokrasilerde, iktidarlar, yalnızca vatandaşın direnme hakkına saygı göstermekle mükellef olmakla kalmayıp aynı zamanda bu hakkın kullanılmasının önüne engeller çıkacak olursa, onu önlemekle de yükümlüdürler. Yoksa kendileri anayasayı ihlal suçu işlemiş olurlar.
Ama bu noktada “Eğer iktidar bu demokratik gerçeği anlayacak kafada olmuş olsaydı, zaten direnme hakkının kullanılmasına, Adalet Yürüyüşü’ne bile gerek kalmazdı ki!” dediğinizi işitir gibi oluyor ve doğrusu verecek yanıt bulamıyorum.
Doğru söze ne denir ki...” (ALİ SİRMEN)*
Yürüyüşle ilgili olarak iktidar tarafından yapılan “Adalet sokakta aranmaz” eleştirisi, yanlış bir görüş. Devlet yasalarının üstünde başka yasalar olduğu eskiden beri kabul gören bir düşünce. Devletin yasalarının ve politikalarının üstünde demokrasinin, adaletin evrensel ilkeleri ve etik değerler vardır.
Günümüzde bu değerler ve ilkeler uluslararası anlaşmalarda hukuk normu niteliği kazanmıştır. Adalet duygusunu, insan haklarını çiğneyen bir iktidara karşı direniş, adaletin evrensel ilkelerine ve etik değerlere bağlılığın bir göstergesi. Yasallık ve meşruiyet her zaman örtüşmez. Devletin yasaları ve uygulamaları, demokrasi ve insan haklarının evrensel ilkeleriyle çelişiyorsa, yasallık ve meşruiyet birbirinden ayrılır. Direniş meşruiyet kazanır. Demokrasilerde, yurttaşların, iktidarın hukuk dışı uygulamalarına boyun eğmeyi reddetme hakkı vardır. Yurttaşların bu haklarını kullanmaları demokrasiyi canlı tutar. Demokrasi ve hukukun kuralları içinde kalmak isteyen bir iktidara yanlışlarını düzeltme olanağı verir. (RIZA TÜRMEN)
Direnme hakkının kabul edildiği uluslararası belgeler pek çok. Örneğin, 1215 Magna Carta Bildirisi, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirisi, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1945 Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirisi baskıya karşı direnme hakkından söz eder. (Rıza Türmen)*
Değer bilmezlerin elinde filizlenir zulüm!
Çözülür gül, donar yaşam, söner bahar!
Mevsimsiz döker yaprağını umutlarımız;
Muhaliflere, direnenlere ve yarınlara gelir ölüm!...
*Bu alıntılar 1917 yılına aittir. (F.E)