(05.06.2023) Mavi Didim Gazetesinde yayınlanan yazımı güncelleyerek okurlarımla paylaşmak istiyorum:

Toplum tek örnek değil, ortak yanları farklılıklarından fazla olan bir birlikteliktir. Bu birlikteliğin zorunlu olan olmazsa olmazı, ortak vatandır. Böyle bir oluşumun, sorunsuz olarak değil de en az sorunla yoluna devam etmesi istenir olandır. Ortaya çıkan sorunların, temel haklar gözetilerek hukukun üstünlüğü temelinde ve kamu yararı doğrultusunda çözülmesi ise, olması gerekendir…


Toplumsal istencin kabarması felaket anları ile kesişir. Kurtuluş mücadelesi böyle bir süreçtir. Yaşamsal sorunlar birliktelikleri zorunlu kılar. Kurtuluş kendisi için amaç olarak gerekliliğini duyurur. Duygudaşlık aynı kanallardan beslenir. Toplumsal iletişim ortak değerler üzerinden yürütülür. Buradaki belirleyicilik ortak dildir. Toprak, dil, amaç ortaklığı her koşulda bir millet olgusunu işaret etmektedir. Bunlara ortak istem ve beklentileri eklediğimiz zaman bir milletten söz ettiğimiz anlaşılır.
Milli irade: Millet olma iradesini benimseyen ve tercihlerini özgürce kullanma bilincine sahip olanların ortaya koydukları iradedir. Bu tanımın kapsamında yer alan bireylerin olmazsa olmaz ortak paydaları vardır. Bu nedenle millet olma iradesi farklılıkları koruyan ortaklıklar üzerinden ve iradi katılımlar temelinde vücut bulur. Farklılıkların birlikteliği demokrasinin temelidir. Ortaklık kümesinde yer alan özgür bireylerin istem ve beklentileri ortak düşünceyi yaratır. Ortak düşünce yığışımı ulusal istenci işaret eder. Özellikle yerel yönetimler, doğrudan yönetime yaklaştığı için doğrudan irade yansıtıcısıdır. Bu temel olgudan hareket edildiğinde, seçmen tercihi çok önemlidir. Seçilmiş birinin yerine siyasi tercihle başka birini atamak kabul edilebilir gibi değildir. Haklı ve tutarlı gerekçeler olmaksızın böyle bir müdahale kesinlikle milli iradenin yok sayılması anlamına gelir. Aynı şekilde vatandaşların rızası olmadan yapılan şeyler kesinlikle tartışmalıdır. Yağmacı madencilik vatandaşlarımızı yerinden, yurdundan ve ekmeğinden etmektedir!...                                                         Milli iradenin sakatlanmasında, demografik yapıyı bozan olumsuzluklar var. Ülkemiz özelinde bu sorunu irdelersek, hemen karşımıza sığınmacılar sorunu çıkar. Aslında bu sığınmacı denen yığınların istedikleri ülkelere gitmelerinde kolaylıklar sağlamayı bir insani görev olarak algılayarak gereğini yapabilirdik(!) Biz olması gerekeni yapmak yerine, en olmaması gerekenleri üstelikte ısrarla yapmaya devam ettik(!) Avrupa kendi güvenliği için ülkemizi mülteci kampına çevirdi. Hiç kuşkusuz buradaki sorumluluk adımıza karar verenlerindir. Kaldı ki, bizi yönetenlere, ülkemizi sığınmacıların işgaline açması için yetki vermedik. Aynı şekilde kamusal varlıkların yerli ve yabancılara peşkeş çekilmesi içinde yetki vermedik. Örneğin şeker fabrikalarının satılarak devre dışı bırakılmasına ve Cargil’e Pazar alanı açılması kararlarına da katılmadık. Aslında bu konularda ulusal istenç her koşulda dikkate alınmalıydı!...


İçinde bulunduğumuz koşullarda sığınmacılar konusunu irdelememiz gerekmektedir. Öncelikle vurgulanması gereken; bu konu insani bir sorundur ve hiçbir koşulda inançla ilişkilendirilmesi doğru olmaz. Ölümden kaçanların neye ve nasıl inandıkları belirleyici olamaz. Ortadoğu’dan yaşama kaçanların amacı aynı inanç merkezleri değil, doğrudan Avrupa’dır. Ülkemiz bu süreçte sadece bir geçiş alanıdır. Bu geçiş bir biçimde duraksatıldığında, göçmenler tüm sorunlarıyla birlikte bizim sırtımıza yük olmaktadır. Oysa savaş bitmiş ve 20 kez af ilan edilmiştir. Buna rağmen sığınmacılar ülkelerine dönmüyor ise nedenleri gözden geçirilmelidir.


Sığınmacıların sırtından kazananlar onların gitmemesini; yaşama ilişkin tüm hak ve olanaklarını onlarla paylaşmak zorunda kalanlar da gitmelerini istemektedirler. Bu konuda milli irade, sığınmacıların ülkelerine dönmelerini istemektedir! Bu irade mutlaka yaşama geçirilmelidir. Bu iradenin önünde duranlar mutlaka ve demokratik yollarla aşılmalıdır.                                              Sığınmacılardan çıkarı olanlarla, sığınmacılar nedeniyle çıkarlarından olanlar uzlaşamamaktadır. Ulusal istenç genellikle çoğunluğun istem ve taleplerinden oluşur. Özellikle ekonomik sorunlar nedeniyle kar gibi eriyen orta kesim, emekçiler ve işsizler bu olumsuz politik tercihin muhatabıdır. Ulusal istence aykırı olarak ve bir avuç azınlığın istemleri doğrultusunda baskıcı kararlar uygulandığında; İşsizlik artıyor, kiralar artıyor, fiyatlar artıyor; sağlık ve eğitime erişim zorlaşıyor. Yaşamı yaşanılmaz hale getirmenin ulusal istençle bir ilişkisi olamaz! İnsanların umutlarını karartmak ve geleceklerine ipotek koymak kesinlikle toplumsal istence karşıdır!


Bir avuç azınlık, Pirus Zaferi kazanmaktadır. Büyük ölçüde kaynakları yok ettiler. O kaynaklar ortağı olduğumuz kamusal varlıklardı. Kazancın karşısında kayıplar çok fazla. Fakat bu kayıpları da kaybedenler karşılayacak. Fiyat artışları yaşamları yaşanılmaz kılmak yönünde dalga dalga yayılıyor. Gecikmeli olsa bile, kırsalda yaşayanlarda bu yangından hak ettikleri payı alacaklardır(!) Siyasi katılım ile ilişkili kararlarını gözden geçirmek zorunda olduklarını görmelidirler. Uygulanmakta olan politikalar nedeniyle toplumun omurgasını oluşturan orta gelir sahipleri ve kırsaldaki mülk sahipleri güneş görmüş kar gibi eriyor. Bu olumsuz gelişmeler bir ulusal istencin sonucu olamaz çünkü servet transferi büyük yığınları yoksul ve birçok şeyden yoksun bırakıyor. Normal koşullarda bu tür yıkıcı politikaların uygulanması mümkün değildir. Sorun kesinlikle bir sistem sorunudur. Mevcut sistemi ve onu dayatanları, demokratik yol ve yöntemlerle değiştirmek, tam anlamıyla ulusal istencin tezahürü olabilir.  
     Işıl Özgentürk’ün Cumhuriyetteki makalesinin sonuç kısmını paylaşmak istiyor ve yorumu saygıdeğer okurlarıma bırakmak istiyorum:
“Ben de söyledim: “Yurtdışında yaşayanlar ülkemin kaderini belirleyemez!” Hiç itiraz edilmedi. Ah bir de mülteciler var! Bayramda ülkelerine gidip geri dönen mülteciler. Seçim sonrası CHP’nin güçlü olduğu kentimin Bağdat Caddesi’nde Afgan bayrağı ve silahlarla dolaşanlar, peşindeki gözleri bile görünmeyen karılarıyla oy veren, tek kelime Türkçe konuşamayan, parayı bastırıp Türk vatandaşı olanlar!”

Sıradan bir vatandaşın yararına olan her şey ulusal politikanın konusudur. Ulusal politikalar, iradi katılımlarla ve demokratik yöntemlerle oluşturulur. Başkalarının yaşamını etkileyecek politikalar, ilgilitaraflarının iradesi dışında oluşturulamaz! Açlık, işsizlik, yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluklar, mal ve can güvenliğinin olmaması kabul edilebilir gibi değildir!...