Dört bir yanı çocukluğumda diktiğim meşe ağaçlarıyla çevrili…
işte o köy benim ve kardeşlerimin köyü.
Kimbilir ne acılar ve ne tatlı hayatlar yaşanmış Sadece tertemiz havasının tadını çıkarmak, bakir doğasıyla dostluk kurmak için bile gidilmeli.
Bir tarafta akbaba tepesi Bilgeç yanında kepir yaylası Bir tarafta Arslandoğmuş köyü Bir tarafta Hüllükuşağı köyleri yer alırdı Bizim köy artık yok..
Mezar taşları kırılmış Oturanlar şehre sürülmüş toprağından el çektirilmiş..
şehirde dört duvar içine sığdırılmış Dillerini konuşan bulamayınca unutmuşlar..
ve onlar şimdi çooktan hayata veda etmişler Bunların içinde annem ve babam da var.
Tam 45 sene oldu köyümü görmeyeli. Gitmek istemedim, o acıları tekrar yaşayacakmışım gibi geldi. Taki kızım bilet alıncaya kadar…
Bir baktım ki kızım ve damadımla 45 sene sonra köyümdeyim.
Sanki bir boşlukta süzülüyorm Aklıma yürümek geldi..
yürüdüm, yürüdüm…
zaman ne kadar hızlı geçmiş.
Babam eskiden benimle uzun uzun konuşurdu.
Şimdiyse susuyor..
Çünkü o artık hayatta değil.
Kızım sordu; “hangi evde doğdun? “gösterdim Doğduğum, çocukluğumun geçtiği köy harabe olmuş Diktiğim kavak ve söğüt ağaçları aklıma geldi Şimdi ev yapmak istesen yapamazsın, elektrik su yok..
Sonra düşündüm dedim ki ey hayat! ateş külle söner Acı paylaştıkça azalır Sevgi ise paylaştıkça çoğalır Artık köyüme karşı sadece güzel şeyler hissediyorum. O acı ve öfke yok oldu…
Eğer gitmek isterseniz adı artık haritalarda bile yazmayan köyüme, Arslandoğmuş’un üst taraflarına doğru gitmelisiniz. Dostça kalın.