Yılmaz ULUSOY’un  2010 yılında yazdığı makalesi ile başlayalım: Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. Yıl dönümünü kutlamaya başladık. Genellikle kuruluşlar kurtuluşu izler. Bizde kurtuluş ile kuruluş iç içe geçmiştir. Dahası, kurtuluş kuruluş sonrasına da sarkmıştır. Bunun iki önemli nedeni var. Birincisi kurtuluş sadece dış düşmanlara karşı verilmemiş, onların işbirlikçisi olan iç düşmanlara karşıda verilmiştir. Bu nedenle kurtuluş kuruluşa sarkmıştır. İkinci önemli neden, eski yapının ve sistemin kökten değiştirilmesinin zorunluluğudur(!) Yeni bir devlet ancak her şeyi yeniden ve çağdaş bir yaklaşımla ele almakla olanaklıydı. Yani, sadece iç ve dış düşmanlardan değil; yaşamın ayak bağı olan köhne yapıdan, cehaletten de kurtulmak gerekiyordu. Mustafa Kemal bunun gereğini yapmıştır:                                                                                                                                                                                      

“Mustafa Kemal önce işgal altındaki ülkemizi düşmandan kurtarmış, sonra cumhuriyeti kurmuş, hemen ardından da çağdaş ve medeni bir dünyada var olabilmek adına gerekli devrimleri hayata geçirmeye kendini adamıştır. Tüm bunları başarırken, beraberinde kültür, sanat, sağlık ve ekonomi gibi pek çok konuda da yenilikler getirmiştir. Cephelerde kahramanlık destanını yaşamış, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile de dünyanın tarihini yeniden yazmıştır. 

Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülkesi bölge bölge işgal edilmiş, ordusunun elinden silahları alınmış, padişahının ve hükümetinin tümüyle yabancı devletlerle işbirliği içinde olduğu bir zamanda ezik, güçsüz ve perişan bir halkı ayağa kaldırmak hiç de küçümsenecek bir başarı olmasa gerek.” (YILMAZ ULUSOY)

“İkinci olarak İLBER ORTAYLI Hocadan izleyelim cumhuriyetin öyküsünü:

‘Cumhuriyet’, bizim dilimize Arapçadan geçen bir kelimedir, çocuklar. ‘Bütün halkın idaresi’ demektir. Bu kelime ‘cumhur’dan yani halktan çıkar. Cumhuriyette egemenlik, kral, kraliçe, padişah, sultan gibi tek bir kişiye ait değil halka aittir. Halk, belirli zaman aralıklarından oy vererek, yine halktan olan yöneticilerini seçer.

“Bu kelime Arapçadan geldi” dedim ama Araplar bu kelimeyi hiçbir zaman bildiğimiz cumhuriyet anlamında kullanmadılar. Çünkü bu rejimi hiç uygulamadılar. Cumhuriyet lafını eden biz Türkleriz.

Cumhuriyet anlayışı zamanla değişmiş, gelişmiştir. Örneğin cumhuriyet rejimi Eski Yunan’daki demokrasidir; halk idaresidir; fakat orada o demokrasi çok sınırlı bir kesim  tarafından kullanılırdı. Halkın çoğunluğu yabancılardı, seçme-seçilme hakları yoktu. Bir de köleleri vardı; onların hiçbir hukuku yoktu. Zengini ve fakiriyle çok küçük bir vatandaş kitlesi oy verirdi. Bu biçimiyle buradan da Roma İmparatorluğu’na geçti ama Roma’da da yine halkla, toprak sahibi soyluların arasında bir fark vardı. Meclisleri bile ayrıydı.” (İLBER ORTAYLI)

Cumhuriyetin beşiği olan Yunanda sadece egemenler (seçkinler) için seçme ve seçilme hakkı vardı. Dolayısıyla kalın çizgilerle ayrılan bir yöneten ve yönetilen ayrımı vardı. Yaşanan süreçler cumhuriyet idaresini olgunlaştırarak geliştirdi. Cumhuriyet, Mustafa Kemal ile zirveye taşındı. Öteki gelişmiş ülkelerin birçoğundan önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Şu veciz söz ile de taçlandırıldı; “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir!”

Dr. NOYAN UMRUK’un saptamalarıyla, anlayan ve onu hak edenlerin bayramını yürekten kutlayalım:

“Ama onlar farkındalar…
Yenilmez armadasıyla Çanakkale’yi geçemeyen İngiltere’nin Queen Elizabeth’i, hayranlığını özetleyen şu kelimeleri yazıyordu Anafartalar Kahramanı’nın özel defterine:

“Mustafa Kemal’e saygılarımı sunmak benim için büyük onurdur… Atatürk’ün Türkiye’de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapamadı; ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington…”

“İlham verdiği kimseler ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O’nun eserine devam edecektir.’ diye yazıyordu bir Yunan gazetesi (Tipos)

Cumhuriyetin kıymetini bilmek, onu, erdemlerinin farkına vararak özümsemektir. Atatürk’ün en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençler, Anadolu’nun işgalden nasıl kurtulduğunu, bu cumhuriyetin nasıl kurulduğunu ve erdemlerini çok iyi özümsemelidirler.

Örneğin; tüm toplumun katkısıyla oluşan yakın tarihimizden intikam almak bir cumhuriyet erdemi değildir. Cumhuriyet saraylarınız, villalarınız, özel uçaklarınız, helikopterleriniz… demek değildir…

Cumhuriyet üretim, Cumhuriyet hakça paylaşım, Cumhuriyet demiryolu demektir… Atatürk yurdu trenle dolaşırdı. Ne diyelim?

Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm Cumhuriyet kurucuları huzurunda tazim, minnet ve derin bir saygı ile eğilirken, en büyük bayram tüm kıymetini bilenlere kutlu olsun…”