Kaybolur başkalarına benzemenin yok oluşlarında…
Hiçbir şey yapamaz umudun yaşama yaptığı ihaneti!
Geriye giden adımların ileriye götürmeyeceği bilinirken;
Gerçeklerle yüzleşmek, gerçeği yaşamak için gereklidir!
Gün biter dedim ama sonunu getiremedim. Sonu “akşam olur” diye bağlanabilir.
Umudu yaşamın olmazsa olmazı olarak biliriz. Umut olmazsa yaşam biter. Benim dörtlükte umuda yergi var. Olma olasılı çok az veya hiç yok ise, işte o zaman umut, umutlanana ihanet ediyor demektir. Boş beklenti ömür tüketir. Çaba ile birleşmeyen umut kazandıran değil, kaybettirendir!
Önce kazanılanları alarak başladılar;
Sonra, önce kazanılmış olan ne varsa…
Daha sonra borçlandırıp el koydular,
Gelecekle birlikte, kazanılacak olanlara!...
Servet aktarımı, yoksuldan alarak zengine vermektir. 51 milyon yoksulluk sınırı altında ve 32 milyon açlık sınırı altında ise; çok hızlı ve adaletsiz bir servet aktarımı yaşanıyor demektir. Bunun için enflasyon, kontrolsüz fiyat artışları ve aşırı dolaylı vergi uygulaması yeter. Sabit gelirliler veya hiç geliri olmayanlar; gelirlerini ve birikimlerini harcarlar. Yıkımlara neden olan sözde yatırımlarla da gelecekte kazanacaklarını borçlanırlar!
Zor günler bitti artık(!)…
Şimdi daha zor günlerdeyiz!
Gençleri bile yordu yaşamak;
Tüketilmiş günler bizi bekliyor!
Yeterince gelişmemiş veya gelişimine engel olunan ülkelerde en büyük açık yeterli ve yetenekli yöneticilerin olmayışıdır. Bilinçli insanlar siyasetle uğraşmak istemez, hal böyle olunca vasatlar yönetimi kaçınılmaz olur. Bunun sonucunda gelişmiş beyinler ülkelerini terk etmek durumunda kalırlar. İşte en büyük kayıp budur. Bu yetmezmiş gibi, kim ve ne oldukları bilinmeyen niteliksiz güruh ülkeyi işgal edince, söylenecek bir söz kalmaz!
Gün söndü, ön akşama yağdı karanlıklar.
Tenlerde mayalanan çözümsüz acılarla…
Çöreklendi yokluk, yoksulluk yalınkat hanelere;
Ve çekildi el-ayak, sonra sustu yaşamak!
Günün sönmesi bir istenmeyen iken; yerini koyu karanlığa bırakınca yaşam umarsız kalır. Oysa biliriz ki, yığınların kurtuluşu onların örgütlüklerinden ve dayanışmalarından gelir. 70’lerin sendikalı yapısı olsaydı, bu yapılanların çoğuna engel olabilirdik. Ordu darbe yapınca, önce bu örgütlü ilerici yurtseverleri yok ettiler. Alman Rahip Naomöller’in dediği gibi; “Beni almaya geldiklerinde, karşı çıkacak kimse kalmamıştı!”
Bir topal dize sürüklerken umutları,
Vurgun yemiş düşlerin sonbaharıdır.
Sararan yaprağın çözülen rengindeki ayrılık,
İşkencecinin bakışlarına sıçrayan kurbanın kanıdır!
Varlıklarıyla onlar; sırtından geçindikleri, kazandıklarına el koydukları, işe alınmalarına engel oldukları, yarışma sınavında soruları çalarak, liyakatsizliklerine karşın birden çok iş alarak ve kültürsüz sermayenin şımarıklığıyla yaşamın işkencecisi olmaktalar!...
Yorgun özlemler takılır akşamın potasına,
Alevlenir bulutlara dokunan kızıllıklar.
Bakan günün soluğu akar vadilere;
Akarların alışılmış lığında gün yeniden doğacaktır!
Umudun yaşama ihanet olmadığı güzel günlerin geleceğine ve tüm emekçilerimizin onurlu bir yaşama hak kazanacaklarına yürekten inanıyorum. Yurdumuzu ve yurdumuzun bütün insanlarını hiçbir ayrım yapmaksızın seviyoruz. Sevginin yeşereceği vadiler yüreğimizden başlıyor!