Fark­lı olmak za­yıf­lık veya yet­mez­lik de­ğil­dir. Fark­lı olan bü­tün­le­yen ve ta­mam­la­yan ve renk ka­tan­dır. Fark­lı­lık­la­rı, ço­ğal­tan, güç­len­di­ren ve se­çe­nek sunan ola­rak al­gı­la­mak ge­re­kir. Bu önem­li ne­den­ler dik­ka­te alın­dı­ğın­da; fark­lı­lık­la­rın bir­lik­te­li­ği­nin anlam ve önemi kav­ran­mış olur. Fark­lık­lar so­ru­la­rın so­rul­ma­sı­na ve ya­nıt­la­rın bu­lun­ma­sı­na neden ol­du­ğu için, sorun azal­tan bir et­ki­ye sa­hip­tir. Far­kın­da­lık, en et­ki­li yaşam ko­lay­laş­tı­rı­cı­sı­dır. Bu ko­lay­laş­tı­rı­cı­nın dev­re­ye gir­me­si için so­ru­la­rın so­rul­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. So­ru­lar ya­şa­mın anah­ta­rı­dır. Ye­rin­de ve za­ma­nın­da so­ru­lan soru, sorun çözer. Çö­zü­len her sorun bir yaşam ko­lay­laş­tı­rı­cı­sı ola­rak gö­rül­me­li­dir. Ancak bu sü­reç­te ak­sak­lık­la­rın oluş­ma­sı­na neden olan bir durum söz ko­nu­su­dur. Ana­dil­de ya­ban­cı dille ko­nu­şu­yor ve bu ne­den­le de an­la­şa­mı­yo­ruz(!) Kav­ram­lar­dan fark­lı ke­sim­ler aynı şeyi an­la­mı­yor. As­lın­da bu fark­lı ke­si­min adını koy­mak gerek. Tü­rev­le­riy­le bir­lik­te emek ve ser­ma­ye ke­si­min­den söz edi­yo­ruz. Ser­ma­ye ke­si­mi ve yan­daş­la­rı kav­ram­la­rın an­la­mı­nı bü­ke­rek, kendi çı­kar­la­rı yö­nün­de es­net­me­ye ça­lış­mak­ta­dır­lar(!) Bu anlam bü­kü­cü yak­la­şım bo­zu­nu­mun, çü­rü­me­nin ve yı­kım­la­rın baş­lan­gı­cı­dır. Ya­lan­la­rı­na ve yan­lış­la­rı­na kılıf uy­dur­ma­ya ça­lı­şan­lar, utan­ma duy­gu­su­nun yok ol­ma­sı­na neden ol­mak­ta­dır­lar!
Yaşam ala­nın­da bir­den çok küme yer al­mak­ta ve bu kü­me­ler fark­lı konum ve ko­şul­lar­da ke­siş­mek­te­dir­ler. Bu ke­si­şim­ler güç nok­ta­la­rı­nı işa­ret et­mek­te­dir. Bu yazı kap­sa­mın­da ele ala­ca­ğı­mız ko­nu­lar; mu­ha­fa­za­kar­lık, tu­tu­cu­luk ve yo­baz­lık­tır. Mu­ha­fa­za­kar­lık, far­kın­da­lık­lı bir ide­olo­jik ter­cih­tir. Tu­tu­cu­luk, ya­şa­mın aka­rı­na ayak uy­du­ra­ma­yan bir bil­gi­siz­lik ve bi­linç­siz­lik­tir. Bu hal, alı­şıl­mış yaşam tek­rar­la­rın­da ken­di­si­ni gö­rün­mez kı­la­bi­lir. Ken­di­si­ni gün­cel­le­me­yen her ya­şam­da tu­tu­cu­luk iz­le­ri­ne rast­la­mak ola­sı­dır. Ala­nın­da uzman olan ki­şi­le­rin kendi alan­la­rı dı­şın­da kalan kıs­mı­nı alı­şıl­mış bi­çim­de sür­dür­me ko­lay­cı­lı­ğı bir pasif tu­tu­cu­luk­tur!
Tu­tu­cu­luk, ya­rar­lı ve ge­rek­li olanı gö­re­me­me ha­li­dir. Aynı şe­kil­de, ya­rar­lı ve ge­rek­li ol­ma­ya­nı alı­şıl­mış bi­çim­de sür­dür­me ça­ba­sı­dır. Hepsi bu değil ama; ol­ma­ma­sı ge­re­ke­ni veya doğal ol­ma­ya­nı, kendi ya­ra­rı­na ol­du­ğu için sür­dür­me ben­cil­li­ği­dir. Tu­tu­cu­luk­la ben­cil­lik aynı vasat ik­lim­de vücut bulur. Ka­pi­ta­list­ler kendi çı­kar­la­rı­na olan öy­kü­le­re kay­be­den­le­rin­de inan­ma­sı­nı is­ter­ler. Bunun için eği­ti­mi ve kendi ya­rar­la­rı­nın gü­ven­ce­si olan inanç sis­tem­le­ri­ni dev­re­ye so­kar­lar. Din adam­la­rı­nın ege­men­ler­den yana ol­ma­la­rı­nın te­me­lin­de bu be­lir­le­me hali yatar. Ya­şa­ma iliş­kin bu yak­la­şım­lar (ide­olo­jik ter­cih­ler) ku­rum­sal­la­şır ve bir sis­te­me dö­nü­şür. İde­olo­jik sis­tem öteki alt sis­tem­le­rin şem­si­ye­si­dir. Ege­men­ler ta­am­mü­den oluş­tur­duk­la­rı sis­tem­le­ri sa­vu­nur­lar. Kendi ya­rar­la­rı­na olan bu sis­te­mi sa­vun­mak için or­du­lar kurup, gü­ven­lik sis­tem­le­ri oluş­tu­rur­lar. Bu ör­güt­le­rin ta­ba­nın­da yer alan­lar, ge­nel­lik­le sis­tem­den en çok zarar gö­ren­ler olur. Yok­sul­lar her zaman zen­gin­le­rin çı­kar­la­rı­nı gü­ven­ce­ye ala­cak bi­çim­de ye­tiş­ti­ri­lir ve ko­şul­lan­dı­rı­lır­lar. Bu ay­maz­lık­lar­dan kur­tul­mak için bi­linç ve ör­güt­lü­lük ol­maz­sa ol­maz­lar­dan­dır.
Var­sıl­lar için mu­ha­fa­za­kar­lık bir se­çe­nek, yok­sul­lar için ise; se­çe­nek­siz­lik­tir!
Mu­ha­fa­za­kar­laş­mak, ko­ru­ma te­mel­li var­lık sür­dü­rü­mü için bir takım eylem ve iş­lem­le­ri zo­run­lu kılar. Ken­di­si­ne yer açıp, uygun bir alan sağ­la­mak için; önce top­lu­mun en zayıf hal­ka­la­rı­na yük­le­nir. De­mok­ra­tik ge­li­şi­mi­ni ta­mam­la­ya­ma­mış top­lum­lar­da zayıf hal­ka­lar; ka­dın­lar, ço­cuk­lar ve yok­sul yaş­lı­lar ve ya­ban­cı­lar­dır. İnanç mız­ra­ğıy­la yo­lu­nu te­miz­ler; yani tar­tı­şı­la­ma­yan ma­ne­vi de­ğer­ler­le top­lu­mu tut­sak alır(!) Bu süreç as­lın­da, örtük bir emek-ser­ma­ye ça­tış­ma­sı­dır. Bu ça­tış­ma­da ve ge­nel­lik­le ör­güt­süz olan kesim hep kay­be­der; bu ne­den­le ör­güt­lü azın­lık­lar, ör­güt­süz yı­ğın­la­rı yö­ne­tir­ler(!)…
Bir top­lum­sal sis­tem ku­rul­ma­ya baş­la­dı­ğın­da, mu­ha­fa­za­kar­laş­ma sü­re­ci de baş­lar. Bunun için mu­ha­fa­za­kar­lık sa­de­ce ser­ma­ye­ye özgü de­ğil­dir. Çünkü ser­ma­ye cep­he­si­nin ko­ru­yu­cu kal­ka­nı; ma­ne­vi de­ğer­le­ri ko­ru­mak­la yü­küm­lü kı­lı­nan yok­sul­lar­dır(!) Var­sıl­lar var olan kay­nak ve de­ğer­le­ri, yok­sul­lar soyut değer ve kav­ram­la­rı sa­vu­nur(!)
Öz ya­şa­mı­na, olum­lu ve ge­rek­li kat­kı­la­rı sun­ma­yan ki­şi­ler mu­ha­fa­za­kar­dır. Bunun far­kın­da olup ol­ma­ma­la­rı so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. Nor­mal bi­rey­le­rin ya­şan­tı­la­rı­nın büyük bö­lü­mü, alı­şıl­mış tek­rar­lar­dan olu­şur. Tek­rar üret­ken ve ya­ra­tı­cı değil, ak­si­ne kö­rel­ti­ci­dir. Ola­bi­lir­lik­le­rin ka­yıp­la­rıy­la so­nuç­la­nır. Yo­ğun­lu­ğu yük­sek or­ta­la­ma ço­ğun­luk için­de yer alan bi­rey­ler, tek­rar­lı ya­şam­la­ra uyum­la­rı ne­de­niy­le mu­ha­fa­za­kar­dır. Ancak, ya­şa­mı ve öz ya­şa­mı­nı sor­gu­la­yan bi­rey­ler mu­ha­fa­za­kar­lık ala­nı­nın dı­şın­da ko­num­lan­mış olur­lar. Bu ne­den­le po­zi­tif ay­rık­sı­lar, de­ği­şim ve dö­nü­şüm­le­re ön­cü­lük eder. Azın­lık­ta olan bu ki­şi­ler, ge­nel­lik­le top­lum­dan dış­la­nır­lar. Bu dış­la­nan ön­der­ler şim­di­le­rin, ge­le­ce­ğin ve in­san­lı­ğın kay­bı­dır(!) Ge­nel­lik­le top­lum­lar­da­ki dâ­hi­le­rin oranı %2 veya %3 do­la­yın­da­dır. Hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü­nü ve de­mok­ra­tik hak­la­rı gü­ven­ce­ye alan dev­let­ler dâ­hi­le­rin­den ya­rar­la­nır. De­mok­ra­tik ol­ma­yan ül­ke­ler, dâ­hi­le­riy­le bir­lik­te top­lu­mun ge­le­ce­ği­ni de yok eder­ler. Bu mu­ha­fa­za­kar­la­rın neden ol­du­ğu yı­kı­cı­lık­lar­dan­dır(!)


MU­HA­FA­ZA­KAR­LIK NEDİR?
Ki­şi­sel çı­kar­lar te­me­lin­de, top­lum­da var olan maddi de­ğer­ler­le bir­lik­te; var kı­lı­nan veya var ol­du­ğu var­sa­yı­lan ge­le­nek­sel de­ğer­le­ri, norm­la­rı ve ku­rum­la­rı­nı ko­ru­ma te­mel­li bir yak­la­şım ol­du­ğu sav­la­nır. De­ği­şi­me karşı tem­kin­li ol­ma­yı ve mev­cut dü­ze­nin ko­run­ma­sı­nı bi­linç­li veya bi­linç­siz ola­rak sa­vu­nul­ma­sı­nı be­nim­se­yen bir yak­la­şım­dır. Mu­ha­fa­za­kar­lık, ge­nel­lik­le top­lum­sal is­tik­ra­rı ve sü­rek­li­li­ği vur­gu­lar ve ra­di­kal de­ği­şim­le­re karşı çıkar. As­lın­da mu­ha­fa­za­kâr­lar bu işi bi­linç­li ola­rak ya­par­ken; bi­linç­siz yı­ğın­la­ra (tu­tu­cu­lar ve yo­baz­lar), kendi çı­kar­la­rı­nı top­lu­mun ve ül­ke­nin çı­ka­rıy­mış gibi bel­le­tir­ler(!)
Mu­ha­fa­za­kar­lı­ğın temel özel­lik­le­ri­ni şöyle sı­ra­la­ya­bi­li­riz: Aile, din, ahlak, kül­tü­rel norm­lar ve ge­le­nek­sel de­ğer­ler. Top­lum­sal dü­ze­ne iliş­kin yö­ne­tim bi­çi­mi ve ku­rum­la­rı­nın ko­run­ma­sı. De­ği­şi­me karşı tem­kin­li olma, olası de­ği­şim­le­ri kont­rol­lü ola­rak bi­çim­len­di­re­rek sür­dür­me. Bütün bun­lar olur­ken, sivil olu­şum­la­rın ve kamu ya­ra­rı te­mel­li gi­ri­şim­le­rin et­ki­siz kı­lın­ma­sı ama; gi­ri­şim öz­gür­lü­ğü­nün sı­nır­lan­dı­rıl­ma­ma­sı(!) “Bı­ka­nız yap­sın­lar…” ön alan ve yol açan bir sı­nıf­sal yak­la­şım­dır.


TU­TU­CU­LUK NEDİR?
Mev­cut olan var­lık­la­rı ve de­ğer­le­ri ko­ru­mak ama­cıy­la; de­ği­şi­me ve ye­ni­lik­le­re karşı di­renç gös­ter­me eği­li­mi­dir. Bi­lin­mez­lik te­mel­li bu sa­vun­ma, ge­li­şi­me ve olum­lu de­ği­şim­le­re engel ol­du­ğu an tu­tu­cu­luk baş­lar. Tu­tu­cu­luk, sos­yal, si­ya­si ve kül­tü­rel alan­lar­da gö­rü­lür. Ge­nel­lik­le sı­ra­dan top­lum­lar veya nor­mal top­lum­la­rın sı­ra­dan­la­rı tu­tu­cu­lu­ğun de­ğiş­me­yen sı­ra­dan ele­man­la­rı­dır(!)


YO­BAZ­LIK NEDİR?
Fark­lı­lık­la­rın far­kın­da ol­ma­yan, fark­lı­lık­la­rın var­lı­ğı­na ta­ham­mü­lü ol­ma­yan, kendi doğ­ru­la­rı ola­rak kabul et­tik­le­ri dı­şın­da­ki tüm ola­sı­lık­la­rı silip atan, aşırı de­re­ce­de bağ­naz­lık ve hoş­gö­rü­süz­lük gös­te­ren, ko­nuş­ma ve tar­tış­ma ada­bın­dan bi­ha­ber olan ki­şi­ler­dir yo­baz­lar. Fark­lı ya­şam­la­ra, fark­lı tür­le­re, fark­lı kül­tür­le­re ta­ham­mü­lü ol­ma­yan özel­lik­le fark­lı­lık­la­ra karşı mü­da­ha­le etme hak­kı­nı ken­di­ne ta­nı­yan, kendi inanç ve de­ğer­le­ri­ni mut­lak doğru kabul eden ve baş­ka­la­rı­nın fark­lı gö­rüş­le­ri­ne, inanç­la­rı­na veya yaşam tarz­la­rı­na karşı ta­ham­mül­süz olan ki­şi­le­rin tu­tu­mu­nu ifade eder. Yo­baz­lı­ğın kay­na­ğın­da ku­lak­tan dolma inanç kı­rın­tı­la­rı ve mer­di­ven altı ak­ta­rım­la­rı yer alır. Mu­ha­fa­za­kar­la­rın çı­kar­la­rı­nın gö­nül­lü kal­ka­nı olan yo­baz­lık, ge­nel­lik­le dini, si­ya­si veya ide­olo­jik ko­nu­lar­da or­ta­ya sü­rü­lür. Onlar çıkar ve fark­lı dü­şün­ce­le­re karşı sert ve katı bir tavır ser­gi­ler. Onlar ser­ma­ye­nin kul­la­nış­lı ap­tal­la­rı­dır; onlar çıkar te­mel­li top­lum­sal te­piş­me­ler­de, hep aya­kal­tın­da ka­lır­lar(!)
Ka­pi­ta­list­ler ve em­per­ya­list­ler yo­baz­la­rı bir silah ola­rak kul­la­na­bi­lir­ler. Ne yazık ki, bu ke­si­mi, top­lu­mun ön­de­ri ola­bi­lecek; az sa­yı­da fakat çok kıy­met­li de­ğer­le­re sal­dır­tır­lar(!) Yo­baz­lar ara­cı­lı­ğıy­la, top­lum­sal fay­la­rı te­tik­le­ye­bi­lir­ler. Bu gibi hal­ler­de mu­ha­tap emek­çi­ler olur. Aydın kı­rı­mın­da güzel in­san­la­rın kanı yo­baz­la­rın eline bu­la­şır(!) Ba­rı­şın, top­lum­sal uz­laş­ma­nın önün­de­ki en­gel­ler­den biri yo­baz­lar­dır ancak, on­la­rın ar­ka­sın­da mu­ha­fa­za­kar­la­rın ve tu­tu­cu­la­rın el­le­ri­ni gör­mek ola­sı­dır. İşte bu bir ke­si­şim kü­me­si­dir…Bi­le­rek ve is­te­ye­rek oluş­tu­ru­lan bu ya­pı­lar­da en çok ni­te­lik­li in­san­lar har­ca­nır. Oysa, de­mok­ra­tik ve laik top­lum­lar­da bu az bu­lu­nan ni­te­lik­li ki­şi­le­rin ni­te­lik­le­rin­den ya­rar­la­nı­lır. Şu vur­gu­yu ya­pa­bi­li­riz; ni­te­lik­li in­san­lar­dan ül­ke­le­ri, ni­te­lik­siz in­san­lar­dan ya­ban­cı­lar ya­rar­la­nır(!)…