Eşitliğe gerek duyulan çok önemli anlar vardır ki; bu olumsuz haller bireylerin yaşamını doğrudan etkiler. Bunların önde geleni, ulusal gelirlerin paylaşımında gözetilecek olan fırsat eşitliğidir. Temel hakların kullanımında da (seçme ve seçilme) fırsat eşitliği olmazsa olmazlardandır. Seçme, seçilme ve katılım konusunda eşitlik doğrudan doğruya yaşamları etkiler. Bu haklar her koşulda güvenli birlikteliğin (millet olmak) ve geleceğe güvenin(öngörebilmek), üretkenlik (özgür birey olmanın), katılımın (iradi tercihin) yaşamsal öncelikler arasında yer aldığını görürüz. Bütün bunlar, fırsat eşitliği ile sağlanabilecek şeylerdir. Bu sayılanların bir arada gözetilmesi demokrasinin ve laikliğin olmazsa olmaz gereklerindendir. Bu sayılanlar aynı zamanda millet oluşumundaki iradi birlikteliğin temel belirleyenleridir. Bunun için bireylerin kökenlerine, inançlarına ve yaşama biçimlerine karışmamak; yaşama tanınan fırsat eşitliğidir. Yaşam temel alınınca, aynı hakların tüm varlıklar için (canlı ve cansız) yaşama geçirilmesi gerektiği görülür.
Seçme ve seçilme konusunda fırsat eşitliği, hukukun üstünlüğü temelinde güvenceye alınmalıdır. Yasal hakların kullanılması, kurumların yasalarla kendilerine tanınan hak ve yetkileri yerine getirmesiyle yaşam bulur. Devletler sorumluluklarını kurumlar aracılığıyla yerine getirirler. Devletlerin yani kurumların en temel sorumluluğu, tüm vatandaşlarını (sağlık, eğitim ve güvenlik), eş düzeye eriştireceği bir platforma taşımasıdır. Fırsat eşitli en güvenli biçimde ancak eşitler arasında uygulanabilir.
Siyasi partilerin temel amacı, ülke sorunları ile ilgili çözüm önerilerini gerçekleştirmek için iktidar olmaktır. Gelir dağılımının eşitsizliği, farklı çıkar gruplarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu gruplar farklı biçimlerde örgütlenerek, kendi gruplarının çıkarlarını, ülke çıkarları temelinde savunurlar. Bu konudaki en etkili örgütlenme siyasi partilerdir. Ortak çıkarları olanları bir araya getiren(illüzyon) siyasi partiler, bir başka parti ile tamamen aynı şeyleri savundukları an onlardan birinin gerekliliği ortadan kalkar(!) İttifak, zorunlu hallerde başvurulan bir yöntemdir. Bir ittifakta yer alan parti aynı zamanda sorumluluklarında ortağı olur.
Bir başka garabet de muhalefet partilerinin, halk muhalefetini engellemeleri halidir. Bu olumsuz eylemsizlik sadece kendi üyeleri ile sınırlı kalmayıp, potansiyel olarak muhalefete katılabilecek öteki muhalifleri de etkilemektedir(!) Demokratik haklarını yasalar çerçevesinde savunmak için sokağa çıkabilecek olanların engellenmesi her konuda açıklanmaya muhtaç olan önemli bir konudur! Bu doğrultudaki her engelleme, her koşulda iktidarın haksız ve hukuksuz eylem ve girişimlerinin önünü açar!
Milli irade bilimselliği kanıtlanmış bir konu değil, çünkü ulusların ortak kararlar üretmesi bazı çok önemli durumlar dışında pek olanaklı gözükmemektedir. Bu durumların başında felaketler ve                 felaketlerin en önünde ise işgal süreçleri yer alır. Kaldı ki, işgallerde genellikle işbirlikçiler ve onların yandaşları ortak kararlara katılmayabilir(!)
Ulusal istenç konusunda tekil örnekler genellenemez. Öncelikle emek-sermaye çelişkisi kararların bütünlüğünü bozar. Sınıf içi katmanlar farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ülke gelirlerinin paylaşımında, sermaye daha fazla pay almak için, emekçilerin daha az pay almasını gerektirecek siyasi tercihlere yönelebilir. Bu kapsamda ve özellikle; eğitim, sağlık ve güvenlik ile ilgili kısıtlamaları tercih edebilirler. Hatta bu girişimlerini belirtilen konuları tamamen özelleştirilmesini sağlayarak amaçlarına ulaşırlar(!) Yeraltı kaynaklarını da uluslarüstü (yağmacı) gruplarla paylaşmayı tercih ederler. Altın madenleri ile ilgili paylaşımda; yok edilen doğa ve el konan madenden alınan %5’lik pay hiçbir zaman vatandaşlara ulaşmaz. Onlara ölü bir doğa kalır!
Küçük üreticilerle ticaretle uğraşanların istem ve tercihleri pek çakışmaz. Vatandaşların alın teri ile ürettikleri mal ve hizmetlerin girdileri (gübre, ilaç, enerji, su ve teşvikler) uygun koşullarda sağlanmaz. Bu nedenle, kendi kendine yetebilen bir ülke; politik tercihler sonucunda temel gıda maddelerini dışarıdan almak zorunda kalmıştır. Bu nedenlerden dolayı aracılar hak etmedikleri boyutta kazanmaya başlarlar. Hiç kuşkusuz aracı kesimle, yoksunluklar içinde üretim yapanların karar ve istemlerinin kesişmesi olanaklı gözükmemektedir. Ayrıca, ülkede en yığınsal aracılar ruhbanlardır. Bunlar inançlara aracılık etmektedirler. Egemenler lehine ürettikleri bu hizmetin karşılığını; maddi değerler üretmemelerine karşın, üretilenlerden pay alırlar(!) Bu nedenlerden dolayı ulusal istençten söz etmek pek olanaklı gözükmemektedir!