Yaşam, insanın aklını kullanma süreciyle birlikte yeni bir evreye geçmiştir. İlk çağlarda; fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarına odaklanmış, sonrasında beden gücünün ötesinde, hayatı kolaylaştıran akıl-zekâ dönemi…   Bu süreç dünyada güç paradigmalarını değiştirmiş; nüfus büyüklüğü, bedensel güç ve klasik yaşam kalıpları yerini beyin gücüne bırakmıştır. Toprak- sermaye –emek ilişkisi farklılaşmış, teknoloji ve hizmet sektörü ön plana çıkmıştır.  1960' lı yıllardaki bedensel güce dayalı Batıya göç dalgası yerini günümüzde daha çok beyin göçü almıştır. Özellikle Amerika;  Ar-Ge merkezlerine dünyanın her tarafından en başarılı ve en yetenekli kişileri yüksek ücretle istihdam ederek bu konuda önemli başarılara imza atmıştır.   “Akıllı insan aklını, daha akıllı insanlar başkalarının aklını da kullanır”  düsturundan hareketle beşeri sermayeyi ülkesine çekmeyi başarmıştır. Amerika bunları yaparken birçok ülke kendi içine kapanmış bir “öteki” algısı oluşturarak gelişmelere karşı direnç göstermiştir. Bu da dünyanın geri kalanı ve Amerika diye dünyayı iki derin kulvara ayırmıştır.

 
          İnsanların daha kaliteli yaşama isteği günümüz dünyasında sonsuz seçenekler barındırıyor. Bu nedenle küresel beşeri sermaye hareketliliği arttı. Eğer kendinizi geliştirmek istiyorsanız başka bir kıtanın farklı bir ülkesi sizi kendine bağlayacak birçok seçenek sunacaktır. Yeter ki başarıya ve çalışmaya odaklanın. Bazen başvurduğunuz eğitim kurumları veya çalışmak istediğiniz pozisyonlardan ret alsanız da mutlaka sonunda bu serüvenin bir parçası olabiliyorsunuz. Bu da yenidünyada beyin göçünü hızlandıran önemli bir etken. Amerika’daki kalburüstü üniversiteler (Harvard, Stanford, MİT gibi) lisansüstü eğitim ve öğretim üyesi alımı için en yetenekli kişiyi bulmak için tüm dünya vatandaşlarına açık ilanlar vermeleri bu stratejinin önemli bir parçasını oluşturuyor.

           Tarihsel olarak insanlar hep daha iyi şartların olduğu coğrafyalara göç etmişlerdir. Bu bazen verimli topraklar, bazen bir metropol şehir, bazen de bir turizm beldesi olmuştur. Sonuçta sizi oralara götürecek mekanizmalar hep var olmuştur. Özellikle bilimsel araştırmalar ve eğitim için ilk sırada ABD gelir. Bu alanda büyük yatırımlar yapan ülke, dünyanın diğer ülkeleri için cazibe merkezi konumundadır. Özgürlükler ülkesi olarak bilinen bu ülkede kendini geliştirmek isteyen insanlar için uygun şartlar sunuyor. Dünyanın her tarafında buraya beyin göçü oluyor. En zekiler, en çalışkanlar kısacası en donanımlılar bu ülkede ideallerine kavuşuyorlar. Uzakdoğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, hatta Avrupa’dan bu ülkeye akın akın insanlar göç etmiştir/ediyor. Birçok konuda bu ülkeye ağır eleştiri yöneltenler bile bir yolunu bulup gitme arzuları da bir yerde duruyor. Bu yazıda Amerika’yı merkeze almamın nedeni; ülkenin bilimsel ve teknolojik olarak dünyaya yön vermedeki gücünden kaynaklanıyor. Avrupa ise teknolojik alanda yenilenmeyi pek beceremedi. Son yıllarda Çin bu konuda bir ivme kazanmış olsa da birkaç ayağı eksik bir büyüme ve gelişme içerisinde. Sosyal imkânlar, temel hak ve özgürlüklere dayalı bir gelişme gösteremediği için kendi içinde kırılganlıklara namzet ülke konumunda. Ekonomik gelişmişlik demokratik anlayışla taçlandırılmadığı zaman sürdürülebilirlik enfeksiyonlara açık olur. Bu nedenle Çin, henüz bu güveni sağlamış değil.
                                ***               ***                  ***

           2024 Nobel Ekonomi ödülünü alan Daron Acemoğlu’na bu başarıyı getiren; “Neden bazı ülkeler zengin, diğerleri fakir” konusunda yaptığı çalışmalardır. Uygarlıkların Çöküşü kitabında yönetim- ekonomi ilişkisini somut örneklerle ortaya koyarak demokratik ülkelerin neden zenginleştiği ya da gelişmemiş ülkelerin yoksulluk nedenlerini sorgulayan çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar dünya ölçeğinde birçok ülke için önemli tespitler içeriyor. Bunun için ABD ve Meksika sınırına komşu ve aynı adı taşıyan Nogales kentlerinin gelişmişlik istatistiklerine bakmak yeterlidir.

    Günümüzde ülkeler arasındaki gelişmişlik ölçütleri çok değişkenlik göstermektedir. Ancak ortak küresel sorunlar eskiye göre benzer özellikler taşımaktadır. Bu konuda Acemoğlu geçen günlerde Brand Week İstanbul'daki konferansında dünya dengelerini önümüzdeki dönemde önemli ölçüde değiştirebilecek altı akımdan bahsetmiştir. Bunlar;

• Yapay zekâ, eşitsizlikler ve istihdam
• Yaşlanan nüfus
• İlkim değişikliği
• Makroekonomik dengesizlikler
• Küresel ekonomik düzendeki değişimler
• Demokrasi krizi

Her biri ayrı bir yazı konusu olacak günümüzün başat sorunları… Dünya, bu sorunları ne zaman ve nasıl çözecek sorusunun cevabı pek kolay değil. Önümüzdeki yıllarda birçok ülke bu süreci yönetmekle meşgul olacak gibi görünüyor.

          Acemoğlu, ülkemizin son yıllarda artan beyin göçü konusunda da : "Bu kadar insan göçü çöküşe yol açar, Türkiye bunun eşiğinde" tespitinde bulunarak konunun önemine vurgu yapmıştır. Eğitime,  teknolojiye ve beşeri sermayeye yatırım yapan ülkeler günümüzde bir adım öne çıkıyorlar. Amerikalılar çok zeki oldukları için başarılı değiller. Onlar, zeki ve başarılı insanlara çalışma ortamı sağlayarak başarılı oluyorlar. Aziz Sancar ve Acemoğlu Nobel ödülü almışsa, bu Amerika’nın onlara sunduğu imkânların bir sonucudur. Acemoğlu’nun belirttiği gibi aşırı beyin göçü ülkemizin gelişme dinamiklerini zayıflatan bir etkendir. 21. yüzyılın gelişim pastasından pay almak istiyorsak en azından belirlenen "Araştırma Üniversitelerine" daha fazla kaynak ayırarak ve ekonomi- eğitim-özgürlük skalasını yukarı çekecek stratejiler izlenmelidir. Yoksa yeni yüzyılda yeni bir hikâye yazmak için geç kalabiliriz...