Ka­vu­ru­cu sı­cak­la­rın ya­maç­lar­da son pro­va­sı­nı yap­tı­ğı eylül ayı ses­siz­ce veda edi­yor. Yü­zü­nü ekim ayına çe­vi­rip ağus­to­sun iz­le­ri­ni silme te­la­şın­da. Yo­ru­cu sü­re­ci ta­mam­la­ma­nın he­ye­ca­nı ge­nel­lik­le ayın son güne kadar sü­recek. Eylül, mev­sim­le­rin ke­si­şim nok­ta­la­rın­da yeni baş­lan­gıç­la­ra ve­si­le alan bir aydır. Bu ne­den­le ken­di­ne özgü bir an­la­mı var­dır. Bu aydan sonra her şey ye­ni­den şe­kil­le­nir. Bak­ma­yın mart ayı­nın adı çık­mış, as­lın­da in­san­la­rın hayat pro­va­sı eylül ayın­da baş­lar.


Her mev­si­min, her ayın, hatta her günün ken­di­ne özgü bir yüzü, muh­te­va­sı ve an­la­mı var­dır. Gerek mi­to­lo­ji­de, gerek ilk­çağ­lar­da, ge­rek­se gü­nü­müz­de; gü­zel­lik­le­ri, çir­kin­lik­le­ri, olum­lu ve olum­suz­luk­la­rı mev­sim­le­re ya da ay­la­ra yük­le­me gibi ge­le­nek­ler oluş­muş­tur. Bir ara­yış, bir çö­zül­me ya da gü­zel­lik­le­ri bu şe­kil­de ko­num­lan­dır­ma­yı ter­cih et­miş­tir in­san­lar. Bu ko­num­lan­ma­nın bir so­nu­cu mudur? bi­lin­mez ilk­ba­har ile yazı daha olum­lu, son­ba­har ile kışı ise biraz daha buruk kar­şı­la­rız. Gü­nü­müz­de bu yer­le­şik algı me­ka­niz­ma­sı artık es­ki­si gibi ça­lış­mı­yor olsa da halen iz­le­ri gö­rü­lü­yor. Hayat şart­la­rı ve iklim de­ği­şik­lik­le­ri gibi fak­tör­le­rin dev­re­ye gir­me­si ne kadar et­ki­li ola­ca­ğı­nı zaman gös­te­recek. Ge­le­nek­sel alış­kan­lık­la­rı terk etmek öyle kolay ol­mu­yor.


Tüm ay­la­rın ayrı bir özel­li­ği olsa da benim için eylül ayı bir­den fazla mev­si­me ya da aya ev sa­hip­li­ği ya­pı­yor. Yaz ayını son­ba­ha­ra esnek şe­kil­de bağ­la­yan eylül, ha­ya­ta dair psi­ko­lo­jik ve sos­yo­lo­jik geniş bir spekt­rum çi­zi­yor. Buna Meh­met Rauf'un psi­ko­lo­jik ro­ma­nı "Eylül" de ek­le­nin­ce bi­lin­çal­tın­da daha kar­ma­şık şey­le­re dö­nü­şü­yor bu ay. Eği­tim­de yeni baş­lan­gıç­lar bu ayda baş­la­dı­ğı için ço­cuk­luk ya­şın­da sı­ra­la­nan anı­lar sanki bu ayda daha çok can­la­nı­yor. Duy­gu­la­rın çö­zül­dü­ğü bahar ay­la­rın­dan ge­ri­ye kalan yarım kal­mış aşk­lar bu ayda tek­rar ha­tır­la­nı­yor. Öte­len­miş he­sap­laş­ma­lar, piş­man­lık­lar, kır­gın­lık­lar ve mut­lu­luk zer­re­cik­le­ri bu ayda ye­ni­den uç ve­ri­yor, bir bahar ayın­da kay­bo­lan umut­la­ra inat. Ay­rı­ca he­sap­laş­ma­la­rın kav­şa­ğın­da bek­le­ye­rek yaz­dan kalan bek­len­ti­le­rin ki­mi­ne yol ve­rir­ken ki­mi­ni de geri gön­de­ri­yor. Se­çim­le­rin daha man­tık­lı ve makul ola­nı­nı seçme dö­ne­mi­ne ev sa­hip­li­ği ya­pı­yor. Bir ta­raf­tan bahar mev­si­mi­nin çıl­gın­lı­ğın­dan uzak ka­rar­lar ve­rir­ken diğer ta­raf­tan son­ba­ha­rın ilk ayı ol­ma­nın mağ­rur­lu­ğu­nu ya­şı­yor.


Eylül ayı ya­şa­mı daha çok cid­di­ye alı­yor. Bu ne­den­le ge­le­ce­ğe ha­zır­lık sü­re­ci bazen son­ra­ki aya sar­ka­bi­li­yor. Ekim ayın­dan bir­kaç gün ödünç alma ih­ti­ya­cı duy­du­ğun­da bunu çe­kin­me­den yapar. Bi­li­yor ki son­ra­ki aylar kışa erken tes­lim ol­ma­nın kıs­ka­cın­da­dır. Ağus­to­sa ise hep me­sa­fe­li­dir. Onun ek­sik­le­ri­ni ne ta­mam­la­ma ka­bi­li­ye­ti var­dır ne de onun ala­nı­na girme ih­ti­ya­cı duyar. Yü­zü­nü ge­le­ce­ğe daha çok çe­vi­rir, bir ço­cu­ğun masum ge­le­ce­ğe dair ha­yal­le­ri gibi. So­rum­lu­lu­ğu­nun far­kın­da­dır.


Eylül ayı eko­no­mi­nin, si­ya­se­tin ve kül­tü­rün sa­ca­yak­la­rı­nı da oluş­tu­rur. Ama bun­la­rın so­nuç­la­rı­nı ve çözüm öne­ri­le­ri­ni ekim ayına ha­va­le eder. Bun­lar­la ne uğ­ra­şa­cak za­ma­nı ne de çö­zecek gücü. Bazı ko­nu­la­ra me­sa­fe­li­dir. Duy­gu­la­rın da­ğı­nık­lı­ğı­nı di­zayn et­me­yi, in­san­la­rın yü­re­ği­ne sap­la­nan ay­rı­lış­la­rı, ser­ze­niş­le­ri, acı­la­rı, tü­ken­miş­lik­le­ri sa­ğalt­ma­yı daha çok ön­ce­ler. Bu ne­den­le ekim ayına gön­der­di­ği ağır so­run­la­ra do­kun­maz. So­run­la­rı oya­la­ma­ya, ol­gun­laş­tır­ma­ya daha çok zaman ayı­rır.


Eylül ayı hü­zün­lü, gi­zem­li ve sevgi dolu bir aydır. Yıp­ran­mış duy­gu­la­rın he­sa­bı­nın gö­rül­me­di­ği ancak ge­le­ce­ğe yö­ne­lik bir inşa sü­re­ci­nin adı­dır, eylül. Da­ğı­nık duy­gu­la­rın bir araya gelme ara­yış­la­rı­nın sem­bo­lü­dür. Bir çocuk kadar masum, bir gü­ver­cin kadar te­dir­gin, bir mi­mo­sa pu­di­ca çi­çe­ği kadar utan­gaç, bir yıl­dız kadar ömür­lü, bir yamaç kadar en­ge­be­li ve bir ok­ya­nus kadar ber­rak­tır...