Hayatın tatlı izlerini geride bırakan yaşlı insanların bazı hikâyeleri bizi düşündürür. Özellikle yaşlanmış ünlülerin mağdur hikâyeleri gazetelerin üçüncü sayfalarında gözümüze zaman zaman çarpar. Yaş ilerledikçe hayatı yeniden sorgularız. Yaşlılıkta daha az sıkıntı çekmek için sıradan planlar yaparız. Çoğu hedeflenen amaca ulaşmazsa da...
Bazı hikâyeler de bizlere yaşama sevinci verir. Hayatın her yaşta yaşanabileceği konusunda bizi cesaretlendirir. Emekliliğin çok rağbet gördüğü ülkemizde yaş ilerledikçe yaşama dair beklentiler " emeklilik sınırları içinde kalınmasına” özen gösterilir. Oysa hayatı kademelendiren ve her yaşın kendine özgü özelliklerini sağlıklı yorumlayan insanların sayısı az değildir. Belli bir yaştan sonra üniversite bitirenler, kendine farklı bir yaşam seçenler, dünya turuna çıkanlar, sonradan tarımla uğraşanlar bazen gazetelerin sayfalarına konu olabiliyor. Bahsedeceğim hikâye benzerlik gösterse de kişilerin sosyal statüsü, yaşları ve yaptıklarıyla farklı bir yaşlılık serüveni sunuyor bize.
Bu hikâyenin kahramanları Amerikalı milyarder Michael Bloomberg ve İngiliz Sir Tim Martin. 83 yaşındaki milyarder Bloomberg İspanyolca dersleri alıyor.70 yaşındaki Martin ise Fransızca. Bizim coğrafyada "yaş yetmiş iş bitmiş " mottosu çoğumuzun kulağını tırmalasa da buna aldırış etmeyen insanlar var. Belli bir yaştan sonra kendi dünyamıza çekilmek gibi bir alışkanlıktan kendimizi bir türlü sıyıramıyoruz. Oysa çalışmanın, üretmenin ve yeni şeyler öğrenmenin belli bir yaştan sonra değeri daha anlamlıdır. Birincisi gençlere örnek olmak ikincisi hafızamızı zinde tutmak.
Bu iki milyarderin amacı nedir bilmiyorum. Ancak beyni zinde tutmak öncellikli geliyor bana. Belli bir yaştan sonra bilişsel yetenekler azalsa da yeni bir şey öğrenmek mümkün. Yaşlı öğrenciler, öğretim yöntemleri açısından genç öğrencilere göre bazı avantajlara bile sahip olabilir. Örneğin, araştırmalar yetişkinlerin gramer kuralları verildiğinde dilleri daha etkili şekilde öğrendiklerini ortaya koymuştur. Bunun alternatifi dinleme ve okuma alıştırmalarından sonra kuralları kendilerinin çözmelerinin beklenmesi. İngiltere'deki Essex Üniversitesi'nden akademisyenlerin yakın zamanda yayınladıkları bir makaleye göre ise ileri yaştakiler hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın yaşlılar aynı derecede başarılı bir performans sergiliyorlar.
Dil olarak İngilizce öğrenmenin bilişsel etkilerini araştıran Kanadalı akademisyenler, ön sonuçlarına göre geç yaşta entelektüel faaliyetlerin ölçülebilir faydaları olabileceğini gösterdiğini söylüyorlar. Ancak yaşlılıkta dil öğrenme konusunda duyulan cesaret verici sözler, Bilingualism Matters küresel araştırma ve halk katılımı merkezinin kurucusu, Edinburgh Üniversitesi'nden Profesör Antonella Sorace’ye ait. Sorace, " yaşlıların endişelenecek başka bir şeyleri yok. İşleri yok, zamanları bol, günlük yaşamlarında başka sorumlulukları yok" diye açıklıyor. Bu nedenle, yeni bir dili öğrenmekten özgürce keyif alabilirler. Daha da önemlisi, dilbilimsel kusursuzluk için çabalamaya gerek yok. Sorace, insanların iki dillilikte mükemmelliğin var olmadığını anlamaları gerektiğini söylüyor. Gençler için bile. Zaten tek bir dili mükemmel bir şekilde konuşan birini bulmak dahi kolay değil.
Geçmişte aşina olduğu Fransızcasını ilerletmeyi düşünen ; "hâlâ hayattayken akıcı bir şekilde konuşmayı umduğunu söyleyen Tim Martin için iyi bir haber bu. Michael Bloomberg de İspanyolca dersleri için aynı hedefi taşıyor ancak sık sık mevcut öğrenme hızıyla " çok uzun yaşaması gerekeceğini söylüyor.
Ne dersiniz? Yaşlılar için dil kursları onları hayata daha çok bağlamaz mı? Yaşam, sadece sağlıklı bir yaşamdan ibaret değil; onu anlamlandırmak, yeni şeyler öğrenmek ve hayata bağlanmak için kendine hedefler seçmek yaşam bütünlüğü açısından önemli olduğunu düşünüyorum.