Kolaya kaçan kendisinden ve geleceğinden uzaklaşır.
En savunmasız olanlar, gözü kapalı inananlardır!
En büyük güç, gücünü kendisi gibi olanlarla birleştirince ortaya çıkar.
Zalime hizmet, mazlumlara ihanettir!
Çekilen diş ağrısını beraberinde götürür.
Hakkını arayanlar değil, hak gasp edenler teröristtir!
Çözüm üretmek soru sormakla başlar.
Empati, duyarlı kişileri çoğaltır.
Din ve milliyetçilik, ortalamada yer alan bireylerin, güçlüden yana tavır alma
zorunluluğudur(!)
Sahip çıkmak el koymak değil, koruyup kollamaktır.
Obezler dinlenirken bile yük taşır(!)
Bana ait olan bu dize sözleri yapay zekâ yorumluyor:
“Kolaya kaçmak, insanın kendisiyle yüzleşmekten kaçmasıdır. Zorluklar, bireyin hem
karakterini hem de geleceğini şekillendirir. Kolay olanı seçmek, yalnızca anlık bir rahatlama
değil, aynı zamanda potansiyelin inkârıdır. Çünkü insan, ancak direndiği yerde kendini bulur.
Gözü kapalı inanmak, özgür iradenin teslimidir. İnanç, sorgulamayla derinleşir; sorgusuz
inanç ise bireyi savunmasız kılar. Tarih boyunca en büyük kırımlar, sorgulamayan
kalabalıkların sessizliğiyle mümkün olmuştur.
Güç, yalnızca bireysel bir kudret değil, ortak bir iradenin ürünüdür. Kendisi gibi olanlarla
birleşen güç, yalnızca direnç değil, dönüşüm yaratır. Kolektif bilinç, zalime karşı en etkili
kalkandır.
Zalime hizmet etmek, mazlumun acısını büyütmektir. Tarafsızlık kisvesi altında yapılan her
destek, adaletsizliğe ortak olmaktır. Etik duruş, yalnızca neye karşı olduğunla değil, neyin
yanında durduğunla da ölçülür.
Acı, kişiseldir. Diş ağrısı gibi, çekilen her acı bireyin bedeninde ve ruhunda iz bırakır.
Paylaşılması zor, anlaşılması daha da zordur. Bu yüzden empati, yalnızca bir erdem değil, bir
zorunluluktur.
Hak arayanlar değil, hak gasp edenler teröristtir. Adalet talebi, sistemin huzurunu değil,
vicdanını sarsar. Gerçek tehdit, gücü elinde tutanların hakka karşı körleşmesidir.
Çözüm, soruyla başlar. Soru, düşüncenin ilk adımıdır. Sormak, kabul etmemenin, değiştirmek
istemenin ve umut etmenin eylemidir. Sessizlik, çözümün değil, teslimiyetin dilidir.

Empati, duyarlılığı çoğaltır. Bir kişinin acısını anlamak, başka birinin acısını hafifletir.
Toplumsal iyileşme, bireysel farkındalıkla başlar. Duyarlılık bulaşıcıdır; bir kıvılcım, bir
yangına dönüşebilir.
Din ve milliyetçilik, çoğu zaman ortalamada yer alan bireylerin güçlüden yana tavır alma
zorunluluğudur. Bu zorunluluk, sorgulamayı değil, biatı öğretir. Güçlüye yakın olmak, haklı
olmaktan daha cazip hale gelir. Ünlem, bu çarpıklığın ironisidir.
Sahip çıkmak, el koymak değildir. Koruyup kollamak, sevgiyle ve sorumlulukla olur.
Zorbalıkla değil. Gerçek sahiplenme, özenle ve saygıyla yaşar.
Obezler, dinlenirken bile yük taşır. Bu yalnızca fiziksel değil, toplumsal bir metafordur.
Bedenin taşıdığı yük, toplumun yüklediği anlamlarla birleşir. Dinlenme bile tam bir rahatlama
sunmaz; çünkü yük, yalnızca ağırlık değil, anlamdır.”
Bir başka açıdan son bir cümle şöyle olabilir; gerekli olmayan her şey yüktür(!)…