“Doğayı koruyoruz.”
“Gelecek için yeşil üretim.”
“Karbon nötr uçuş.”
“Çevre dostu ambalaj.”

Günümüz market raflarında, reklam panolarında ve şirket vizyonlarında sıkça karşılaştığımız bu tür açıklamalar, ilk bakışta umut verici gibi görünür. Ama biraz kazıdığınızda altından çıkan şey doğa değil; bir pazarlama yöntemi, bir kafa karıştırma biçimi, bir tür vicdan pazarıdır.

Bu yöntemin adı: yeşil yıkama, İngilizcesi Greenwashing
Açık bir anlatımla kirli geçmişi olan şirketlerin, ürünlerini ya da uğraşlarını sanki çevreciymiş gibi sunarak kamuoyunu yanıltmasının yeni bir yönteminin adıdır bu kavram...

Ama kurnaz kapitalistler; bilmiyorlar ki vicdan temizliğiyle doğa temizlenmez.

Çünkü yeşil yıkama, çevresel sürdürülebilirlik gibi son derece önemli bir kavramı, yalnızca etiket estetiğine dönüştürür.

Örnek mi?

– Plastik şişe kapağını “geri dönüştürülmüş” yapıp tüm gövdesiyle okyanusu kirletmeyi sürdüren içecek devleri…
– “Sürdürülebilir moda” etiketiyle yılda 60 koleksiyon çıkaran fast fashion zincirleri…
– Karbon nötr olduğunu ileri süren ama dünya çapında hâlâ fosil yakıta bağımlı havayolu şirketleri…

Hepsi aynı yalanın başka uyarlanmış biçimleridir:
“Temiz görünmek, temiz olmak kadar önemlidir.”
Ama biz biliyoruz ki doğa “görünüşe” değil, gerçek dönüşüme tepki verir.

Yine biliyoruz ki yalnızca düzeni değil, tüketimi dönüştürmeye çalışmak, tüketimi azaltmaya özen göstermek çok daha önemlidir.

Yeşil yıkama, düzenin sürekliliği için yeşil bir maske takmak gibidir. Asıl sorun doğayı korumak değil, tüketicinin suçluluk duygusunu azaltmak ve doğal kaynakları değil, kasalara girecek ekonomik kaynakları sürdürülebilir kılmak bir başka deyişle satışlarda süreklilik sağlamaktır.

Bir tişört “organik pamuk”la üretildi diye, o tişörtün hangi koşullarda dikildiği, kimler tarafından üretildiği, kaç kilometre taşındığı, kaç litre su harcadığı unutulur. Bir başka önemli sorun da “ne” aldığımız değil, neden bu kadar çok aldığımızdır.

Yeşil yıkama, yalnızca bir kurumsal pazarlama kurnazlığı değildir; aynı anda politik bir yanıltmadır, aldatmacadır.
Devletler de bu yöntemi çok iyi uygular:
– Bir yandan “yeşil kalkınma” paketi açıklanırken, öte yandan termik santrallere teşvik verilir.
– İklim zirvelerinde “net sıfır hedefi” sözü verilir, ama o sırada madencilik faaliyetleri genişletilir.

Geri dönüşüm kutusuna attığımız her pet şişe, bu çelişkili gerçekleri görünmez kılamaz.

Tüketim toplumları artık vicdan yıkama makinelerine değil, doğayla uyumlu yeni bir etik düzene gereksinim duyuyor. Bilinmelidir ki yeşil yıkama; bizi kirleten düzeni temize çıkarmaz ve unutmayalım ki ambalajı yeşil olan her şey doğa dostu değildir. Bazen en “yeşil” paket, en zehirli içeriği taşır. Doğa, yanıltıcı söylemlerle değil; dürüstlükle korunur.