Sivas ilinin Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde 25 Ekim 1894 yılında dünyaya gelmiştir. Yedi yaşında geçirmiş olduğu çiçek hastalığı nedeniyle gözlerini kaybeder. Yedi yaşından sonra görsellik yerini algı ve düşünceye bırakır. Düşünce ve algıdaki yoğunlaşma onu döneminin en büyük ozanı yapar. Âşıklık geleneğinin en son ve en büyük temsilcisi olur. Yalın Türkçeyi ustalıkla kullanır. Bu alanda, gösterişten uzak bir kusursuzluk yakalar.
21 Mart 1973’e kadar süren yaşamında bizlere güzel eserlerini sunma olanağı bulur. 1944 Deyişler, 1950 Sazımdan Sesler ve 1970 yılında, Dostlar Beni Hatırlasın adlı eserleri yayınlanır. Ölümünden sonrada, 1984 yılında; Bütün Şiirler yayınlanmıştır.

Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa
Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL adı
O sana âşık olmasa.

“Gönül seven güzel olur.” Söyleminin yaşama uyarlanmış biçimi. Yani, sevgi özel; güzellik görecedir. Bu söylem, katıksız bir gerçekçilik yansıtmaktadır. Sade anlatım ise, güçlü söylemin nedenlerindendir. Başka bir ozanı anlatmak için kullanabileceğimiz gözlem gücü yerini, algıya ve dolayısıyla düşünceye bırakmaktadır. Kendisiyle olan iç söyleşilerini bizlerle paylaşmıştır. Düşünce örüntüleri katıksız bir gökkuşağı yansıması sunar. Sesi renklere dönüştüren, ustanın hüneridir. Yürek sıcağı ile karılan gerçekçi ve yalın söylemlerini okur ve izleyicileri ile buluşturmayı başarabilmiştir. 
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
………………………………………
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
……………………………………….
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır

…………………………………………..

Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sâdık yârim kara topraktır
Kara toprağı dost bilmek büyüklüğü Veysel Baba’ya yakışmıştır der ve başkaca bir şey söylemem.

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Düşünen insan bir volkan gibidir ki, sönmedikçe patlamaları dinmez! Yaşam sürdüğü sürece etkinlikler devam eder. Şiir, duygu ve düşüncelerle istemlerin en uygun sözcüklerle dışa aktarımıdır. Hiç kuşkusuz, yaşama ilişkin olan bu çözümün hangi ortamlarda ortaya çıktığı önemlidir. Yaşamın kaçınılmazı olan ihtiyaçlar, varlıkları her koşulda çözümlere yönlendirir. Sıradan bir bakış ayrıntıyı göremez. Düşünce bakışının göremeyeceği ayrıntı yoktur!

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovada dağlarda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel iş bu hale
Kâh ağlaya kah güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece
Veysel Baba, ömür denen süreci çok anlamlı bir biçimde tanımlıyor; “göz kırpış”:
Âşık Veysel'e sormuşlar;
"Üstat Dünya'dan ne anladın?"
Büyük ozan cevap vermiş... 
"Say ki bir pazar yeri dolaştım,
üç metre bez aldım, gidiyorum.
Gözünü açıyorsun "Doğdu"
Gözünü kapatıyorsun,
"öldü" diyorlar.
İşte bu göz kırpışa "ömür" diyorlar...
Âşıklık geleneğinin en büyük temsilcilerinden değerli halk ozanı Âşık Veysel Şatıroğlu’nu vefat yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.( Sosyal medyada bir anma yazısı.)

Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar
Renklerin içinde nakşını saklar
Karanlık geceler aydın şafaklar
Uyanır cümle alem sen varsın orda
Şu söylemin içeriğine bakar mısınız? “Renklerin içinde nakşını saklar” Yüreğin dış ortamlara göz alıcı renk ve motiflerle aktarılmasıdır nakış. Biz onları el emeği ve göz nuru olarak biliriz ki; analarımızın en güzel anıları ve genç kızlarımızın çeyizidir. 
Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz
 
Ah çeker aşıklar ağlar zarınan
Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan
Çağlar deli gönül ırmaklarınan
Ağlar ağlar göz yaşların silemez
 
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Veysel bu dizeleri altmışlı yaşlarında yazmış ama son yolculuk için 19 yıl kadar beklemiştir. 1973 yılında ve Mart’ın 21’inde yaşama veda etmiştir. Siz şu işe bakın ki; ölüm tarihi şiir günü ile çakışmıştır.
Cefanın sefanın farkı yok bence
Eğer düşünürsek inceden ince
Her ikisi de son haddine varınca
Dümdüz olur iniş yokuş dereler
Her şeyin aynılaştığı bir an ve ortamı düşlemek olgunluğun ve soyutlamanın işaretidir. Zaten düşünme, nesneden ve mekândan bağımsız olarak olabilirlikleri görebilmektir. Bu ön görebilirlik onu toplumun ön saflarına taşır. Aynı zamanda temsil ettiği ekolünde öncülerinden yapar. Veysel Baba’nın gördükleri bu kapsamdadır. “Görmezliğinle gördüklerini göremez bakarkörler!”(F.E) Veysel Baba’yı saygı ve hürmetle anıyoruz. Işıklar içinde uyusun ve yattığı yer onu incitmesin; onun yolundan gidenlere rehber olsun ve yollarını aydınlatsın.