Umut yaşamın olmazsa olmazlarındandır. Her ilaçta olduğu gibi, “doz” uygun olmalı. Doz aşımı yaşamı sakatlayabilir(!)

Yaşamın olmazsa olmazı olan umut, bazı olumlu çabaların ise, dalga kıranıdır. Umuda sığınıp çözüm çabasına girmemek kayıplarla sonuçlanabilir. Biz yine de pozitif bir yaklaşımla umut güzellemeleri yapalım:

1. Umut, bir lüks değil; yaşama saygının ta kendisidir. Umutsuzluk, varoluşa karşı bir ihmal; umut ise yaşamın hakkını teslim etmektir.

2. Umut, edilgen bir bekleyiş değil, aktif bir yaratım sürecidir. Yıkımın ortasında bir kelime kurmak, karanlıkta bir kıvılcım yakmaktır.

3. Umut, en az kullanılan beyinle değil, en çok hissedilen kalple işler. Zekâ tek başına yetmez; sezgi, vicdan ve hayal gücüyle birleştiğinde umut doğar.

4. Umut, bireysel değil kolektiftir. Bir kişinin gülümsemesi, bir toplumun direnişine dönüşebilir.

5. Umut, zaman harcamak değil, zamanı dönüştürmektir. Boşa geçen saatleri, anlamlı uğraşlara çevirmek; yaşama katkının en yalın hâlidir.

6. Umut, geleceği beklemek değil, geleceği kurmaktır. Her eylem, her söz, her şiir: bir tuğladır yarının duvarında.

“Çıkmadık canda umut var.” Söylemi, umudun yaşamla birlikte olduğunu işaret ediyor. Bunun için, yaşam umutsuz olmaz diyebiliriz. Umudun serpilip gelişebileceği ortamda güven ve öngörülebilirliğin olması gerekir. Bu iki güzel istemin gerçekleşebilmesi içinde; hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik ve laik bir yönetimin olması bir olmazsa olmazdır!

Bireysel çıkar temelli yaklaşım devlet düzenini, kurumsal işleyişleri ve vatandaşların davranışlarını(ahlakı) bozar. Bu normal dışılık rıza temelli kabullenişleri olumsuz yönde etkiler. Ahlaki olmayan davranışlar yaygınlaşır. Haksız olarak çıkar sağlayanlar, kendilerinin de haklarını gasp eden daha büyük haksızlıklara karşı çıkamaz. Bunların ardından toplumsal çürüme yayılmaya başlar. Tıpkı ekonomide geçerli olan; “Kötü para iyi parayı kovar.” Örneğinde olduğu gibi, insani değerler kovulur(!)

Hiçbir iktidar, bağımlı yoksullara yaptığı yardımları cebinden karşılamaz. Aslında o yardımlar onlara analarının ak sütü gibi helaldir. Başta hangi iktidar olursa olsun, bu ve benzeri yardımları yapmak zorundadır. Burada önemli olan, yardımın istismar edilmemesidir! Zaten bu tür yardımları “ben verdim” havası ile vermek ahlaki değildir. Çünkü özünde olan; halktan alınanların bir kısmının ihtiyaç sahiplerine verilmesidir. Bir ülkenin vatandaşı olmakla bu hak kazanılır. Yardım alan kişiler, ihtiyaç duyulduğu an ülkelerinin hizmetinde olacak olan insanlardır. Bu örtük taahhüt yurtseverliğin gereğidir!

Yönetenler, vatandaşları için yapılması gerekenleri adaletli olarak yapmadıkları zaman, sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Katkılarla sorunlarını aşan, ihtiyaç içinde olandır. Saf bütünlük, katkılara gerek duymama halidir. Bir başka açıdan bakıldığında, kendine yeterli olma hali, özgürlükle çakışır. Kendine yetebilenler özgür olanlardır ve yalnızlaşanlardır.

Yetersizlik, acizlik, seçeneksizlik insanları patlamaya hazır bombaya dönüştürüyor. Yaratılan kaos ortamında kimin nerede ve nasıl patlayacağı belli değil. Güven yerini güvensizliğe ve kuşkuya bırakıyor. Gelecek öngörülebilir olmaktan çıkıyor. Öfke patlamaları yaşam çığlığı ve bir varlık bildirimi işlevi görüyor. Diyor ki; ben varım, yaşamak istiyorum, beni de gör!

Toplum çürüyünce, iktidarın iki ağızlı bıçağı kesmeye devam ediyor. Ülkedeki muhalefetin bu açmazı görerek çözümler üretmesi gerekiyor. Bu noktada muhalefetin birleşerek umutsuzlukları umuda döndürmeleri gerek. Bunun için, sorunu olanlara doğru çözümlerle dokunmak, yatay olarak muhalefetin bir araya gelerek örgütlenmesini olanaklı kılar. Çözüme ihtiyaç duyanlarla çözüm üretenler doğal bir birlikteliği yakalayabilirler. İşte o zaman umutlar yeşermeye başlar!

UMUDUN ÇAĞRISI.

“Karanlıktan Direnişe”

Bulur ana karnındaki çocuğu yoksulluk, Çelme takar, umutları erken boğar. Gelecek karartılır daha doğmadan, Yenilgiyle başlar yaşam, çaresizliğe doğar.

Sıradanlardan caniler yoğrulur, Karanlık mayalanır çocuk ellerinde. Efendiler dağıtır kaderi, kullar susar, Çoğunluğun payında yaşamak yoktur yine.

Artar kayıplar, büyür zincirler, Geçmişe hayıflanırken yitirilir yarın. Varlığımız yokluk, nefesimiz ödünç, Mevsimler söner, her gün karakışın.

Ama bir fırtına patlar suskunluktan, Dişiyle tırnağıyla girer kavganın ortasına. Yaşamak taşınır zorun ötesine. Ve ateş pahası her şeyde, yaşam en ucuz olandır.

Ama bir kıvılcım sıçradı küllerin içinden, Bir çocuk gülümsedi, bir kadın direndi. Toprağın çatlağından fışkırdı yaşam. Ve umut, en ağır yükü taşıyacak yaşamın omuzlarında!