Bir toplumda vicdan sustuğunda, en ağır suçlar bile yankılanmaz. Çünkü artık kimse duymak istemez. Çünkü artık duyanlar bile başını çevirir. Türkiye, yalnızca kurumlarıyla, doğasıyla, tarihiyle değil; en derinden, en gizli yerinden, vicdanıyla boşaltıldı.

Bir ülkede çocuklar yatağa aç giriyorsa ama kimse bunu dert etmiyorsa; sokakta bir kadın öldürülüyorsa ama üç gün sonra unutuluyorsa, mülteciler denizde boğuluyorsa ama bu ölümler önemsenmiyorsa… İşte orada vicdan; sözlüklerde yer alan ama duygularda çoktandır unutulan bir kavramdır.

Ne yazık ki yıllardır yoksulluk; sanki kişisel başarısızlık gibi sunuluyor, “Çalışsaydı olurdu” deniliyor.

Kadın cinayetlerinde, neredeyse öldüren erkek değil, ölen kadın suçlu olarak tanımlanıp “O da o saatte orada ne işi vardı?” deniliyor.
Batılı'nın sömürüsüyle çökertilen üçüncü dünya ülkelerinden, gelişmiş ülkelere gelen mülteciler; günah keçisine çevriliyor, “Toplumsal düzenimizin bozulmasına onlar neden oldu” deniliyor.

Bunca insan dışı tutum ve davranışlar yaşanırken, giderek duyarsızlaşan ve vicdan" kavramının anlamını, önemini unutan herkes; kendi küçük huzurlu yuvasına çekiliyor. Sessiz kalmanın konforu, duyarlılığın bedelini ödemekten daha kolay ve çekici geliyor. Ne yazık ki bir şeyleri iyileştirmek, düzeltmek, insan onuruna yakışır, güvenli bir yaşam biçimi oluşturmak için neredeyse hiç kimse elini taşın altına koymuyor ama herkes yalnızca atılan taşı izliyor, Neron'un arenada gladyatör köleleri aslanlara parçalatışını izler gibi...

Günümüzde; televizyonlar, bağıranların sahnesi... Sosyal medya, linçin arenası... Mahalleler suskun, üniversiteler tepkisiz, sendikalar dağınık...

Bilinmelidir ki vicdan, yalnızca bireysel bir duygu değildir; toplumsal bir tepki, eleştiri ve ortak bir duruş gerektirir, toplumun genelinde vicdan / merhamet / acıma / başkalarına da yaşam hakkı tanıma / birbirine saygı duyma tutum ve davranışları yeniden değer bulmalıdır. Dünlerde toplumsal yapımız haksız yere "tepkisiz toplum" olarak tanımlanırdı oysa şimdi gerçekten tepkisiz toplum olduk ne yazık ki...

Gencecik insanlar kendilerini yakıyor, intihar ediyor, çaresizliğin içine gömülüyor. Ve sonra birkaç günlüğüne “hashtag” oluyorlarsa şanslı sayılıyorlar. Daha sonra? Balık hafızalar onları unutuyor, bellek boş ama yeni olaylarla gündem dolu... Çünkü vicdan duygusu çoktandır tedavülden kalktı; ne yazık ki iyi insanlar da içlerine kapanıyor, adalet isteyenler yoruluyor, duyarlı olanlar yalnızlaştırılıyor.

Ama kötülük?

O örgütlü, o cesur, o yüksek sesli, o pervasız, o korkusuz, aman vermiyor güçsüzlere, yoksullara, yoksunlara, yalnızlara... Birilerini ağına düşürmek için her an pusuda bekliyor.

Bir toplumda; benliklerden boşaltılan vicdan, belki de tüm diğer boşaltılan maddi ve manevi değerlerden çok daha tehlikelidir. Çünkü vicdan kavramının; unutulduğu, benliklerden boşaltılıp çöpe atıldığı toplumlarda halk da kendine yabancılaşır, özünü, kimliğini yitirir. Oysa başkasının acısını kendi suçu gibi hisseden, acı çekenlere, zorda kalanlara karşı sorumluluk üzerine yapılandırılmış o kadim ahlaksal değerlerin ve ilkelerini yitirmeyenlerin varlığı da bir toplumun, halkın, ulusun sürekliliği için önemlidir, gereklidir.

Ama biliyoruz ki vicdanlı yürekler, duyarlı insanlar; bu toplumda, bu halkın arasında, bu ulusun içinde var ve sonsuza dek var olacaktır. Biliyoruz ki vicdan dediğimiz duygu; bazen tek bir insanın bile doğru yerde susmamasıyla, haksızlıklara karşı çıkmasıyla yeniden geri dönecektir.