“Dünlerde zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar vardı. Bugünlerde zincirlerini bile kiralayanlar var.”

Prekarya; son yıllarda günümüz çalışanlarını tanımlayan yeni bir kavram... Anlamı nedir; nedir prekarya?

Prekarya, güvencesizliğin adıdır.

Prekarya; kadrolu değildir, sendikalı değildir, yarını yoktur.

Kargo firmasında sigortasız çalışan bir kurye de, freelance çalışan ama asla tatil yapamayan bir dijital emekçi de prekaryadır.

Prekarya, işçidir ama işçi bilinci taşımaz; ekonomik olarak sömürülür ama ideolojik olarak özgür olduğunu sanır.

Prekarya, Marx’ın “ücretli köleliğini” içselleştirmiş, algoritmalarla motive edilen bir sessiz sınıftır.

Dünlerde emekçilerin sigortası, sendikası, toplu sözleşmesi, emeklilik hakkı vardı. Şimdi bunlar, dijital ekonominin dev hızında “verimsiz uygulamalar” olarak görülüyor.

Devletler bile kendi çalışanlarını “hizmet alımı” adı altında güvencesizleştiriyor.
Sarı sendikalar ise artık işçiden çok yöneticiyi savunur duruma geldi. Günümüzde onlar işçinin kanının emen parazitler gibi... Bugün bir işçinin sendika denince aklına ilk gelen şey, aidat kesintisidir; örgütlülük bilinci değil...

Prekarya sınıfı varken; yeniden nasıl dirilir proleterya?

İşte temel soru bu... Çünkü proleterya, yalnızca ekonomik değil; politik bir öznedir. Dirilmesi için yeniden birlik, bilinç ve öfke gerekir.

Ama bu çağda insanlar birbirine değil, ekrana bağlı... Bağlılık değil, abonelik önemli ve öncelikli... Dayanışma değil, rekabet/yarışma/ölümüne kapışma övülüyor.

Birbirine “yoldaş” diyen değil, “fiyat kıran” çalışanlar çağındayız. Daha açık bir deyişle bugün proleterya; böl-yönet ya da ayır-buyur cehenneminde...

Bugünün sınıf haritası da çoktan değişti. 20 yüzyılda fabrikatörler, sermaye sahibi burjuva ve üretim araçlarını kontrol edenler vardı. Oysa 21. yüzyılın egemenleri; veri baronları, teknoloji oligarkları ki onlar platformları, algoritmaları, dağıtımı kontrol edenler... Amazon, Google, Meta gibi şirketler, yalnızca iş değil; gerçeği de dağıtır. İşte bu oligarklar, proleteryanın yeniden doğmasından korkmazlar; çünkü onun doğmasını önceden öngörür ve onları kaynağında engellerler.

Bugün proleteryayı bastıran şey yalnızca polis değil, “işveren dostu kullanıcı sözleşmeleri”dir.

Bu dünya düzeninde yeni bilinç nerede doğacak?

Eğer sınıf bilinci yeniden doğacaksa, bu; yalnızca fabrika değil, platform içi grevlerden, dijital sendikacılık modellerinden, emeğin anonimleştirilmesine karşı kolektif kimlik isyanından doğabilir. Ve evet, bu bir ütopya gibi görünebilir. Ama unutmayalım; Marx da ütopyacı olmakla suçlanmıştı.

Acaba oligarklar bu dirilişe izin verir mi?

Hayır ! Kapitalizm asla gücünü, hele dijital kontrolünü paylaşmak istemez.

Bu nedenle; grev yapan Amazon işçisi işten atılır, yapay zekâya karşı hak arayan içerik üreticisi platformdan silinir, emek hakkı isteyen kuryenin hesabı askıya alınır.

Bu düzende proleterya, sistem dışına itilmiyor; sistemin içinde boğuluyor.

Belki prekarya, yeniden proleterya olabilir ama...

Eğer dijital sınıf bilinci geliştirilirse... Eğer algoritmalara değil, ortak bilince ve akla yaslanılırsa... Eğer yeni sendikacılık, yalnızca hak savunusu değil, sistem eleştirisi konumuna getirilirse...

Bir başka anlatımla “Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlar” yeniden doğacaksa, öncelikle o zincirlerin ayırdına varmaları gerekir.