Halkın gündemi ekonomi, halkın gündemi dinmeyen şiddet, günden güne eriyen yaşam standartları, asgari ücret, boş pazar fileleri ama meclisin de siyasetin de gündemi halktan çok uzakta. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum “TÜRKLER VE KÜRTLER” başlığında bir Pazar yazısı yazdı. Önce o yazıyı okulayım.
Sizlerin de okuduğu gibi ne diyor Mehmet Uçum “Türkiye; coğrafi yapı, nüfus dağılımı, toplumsal içiçelik, inanç birliği, tarihsel ve kültürel ortaklıklar gibi ana özelliklerin bileşkesi olan nesnel gerçeklik sebebiyle bölgesel yönetimli veya federatif seçeneklere de kapalıdır. Hakikat şudur: Kürtler kurtuluş ve kuruluşla ortaya çıkan Milletin asli unsurudur. Yani Kürtler, Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve daimî sahibidir. Geleceği, sadece bu nesnel duruma uygun tek seçenek olan tek ulus tek üniter devlet realitesi, güvence altına alır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türkiye halkının tüm unsurlarının olduğu gibi Kürtlerin de Milli Devletidir. Türkiye Yüzyılı; Türk ve Kürt yüzyılıdır.” Bu sözleri herhangi bir muhalefet liderinin söylediğini düşünün.
Bu ülkede o kadar çok doğru yanlış iyi kötü birbirine karıştı ki ben artık söyleyecek söz, ifade edecek doğru kelimeleri bulamıyorum…"Emekli Yılı" dediler emekliler hiç olmadığı kadar zor zamanlar yaşadı, "Türkiye Yüzyılı" dediler ülkece yaşamadığımız adaletsizlik acı travma kalmadı. Şimdi "Türk ve Kürt Yüzyılı" diyorlar açıkçası endişelenmemek mümkün değil.
2022'de yaptığı konuşmada "Kılıçdaroğlu iktidar olduklarında Demirtaş'ı ve Kavala'yı serbest bırakacakmış. Sorarım sana, Öcalan canisini de serbest bırakacak mısın? Diyen seçim dönemi “CHP gelirse Apo’yu serbest bırakacak” dilinden düşürmeyen Milliyetçi hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli bu günlerde "Umut hakkı üzerinden Abdullah Öcalan'ı meclise davet ediyor. MHP Lideri Bahçeli’nin 22 Ekim'de yaptığı ve hemen herkeste ayrı şaşkınlık yaratan çağrı ile yeni bir süreç başladı.  
DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Van Milletvekili Pervin Buldan dün İmralı'ya giderek, 30.000 kişinin ölümünden sorumlu olmakla suçlanarak yargılanan 28 Nisan 1999'da TCK 125. maddesine göre vatana ihanet suçu gereğince hakkında idam cezası istenen "Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla 29 Haziran 1999'da idama mahkûm edilen fakat  Avrupa Birliği'ne uyum yasaları gereğince cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildiği için yaklaşık 25 yıldır İmralı Cezaevi'nde hapis yatan terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile görüştüler.
DEM Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan Sosyal Medya’dan aşağıdaki açıklamaları yaptı. 
“İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan'ın çözüm ve barış odaklı değerlendirmeleri, tarihi bir sorumluluğa işaret ediyor: Türk-Kürt ilişkilerini demokratik bir zemine çekmek ve Türkiye’de onurlu barışı tesis etmek. Bu çağrı, yalnızca bir çözüm önerisi değil, aynı zamanda ortak bir geleceğin inşası için tarihi bir fırsattır. Bu süreçte başta tüm siyasi çevreler olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne(TBMM) büyük sorumluluk düştüğü açıktır. Gazze ve Suriye’deki gelişmeler, ertelemeye tahammülü olmayan bir çözüm ihtiyacını gözler önüne seriyor. Barış, demokrasi ve kardeşlik çağrısına hep birlikte yanıt verelim. Türkiye ve bölge için demokratik dönüşüm imkânın arifesindeyiz. Şimdi onurlu barış için cesaret ve feraset zamanı…” açıklaması üzerine sosyal medya üzerinden yapılan fikir beyanları ve paylaşımlar üzerinden gözlemlerim odur ki Kürtler Selahattin Demirtaş’ın oyun dışı bırakıldığı bir zeminde barış, demokrasi ve kardeşlik çağrısını gerçekçi bulmuyor. 
Daha önceki 'Çözüm Sürecinde' de aynı şeyler konuşuldu. Sonra olanları hep beraber yaşayıp gördük. Siz bunlara nasıl güvenirsiniz? Düzenli kayyum atayanlar mı onurlu bir barıştan bahsediyor? Serzenişleri baskın gelirken yakın süreçte önümüzdeki yıl hem Suriye'de hem de Türkiye'de yeni anayasa süreci var. DEM Parti’nin adım adım "Yeni Anayasa" masasına alınmasından rahatsızlık duyanlar ise sadece Kürtler değil Türklerde de aynı rahatsızlık var. Kandil’de, Kobani – Rojova’da bir karşılığının kalmadığını düşündüğüm barış güvercini belki bugün “Yeni paradigmaya katkı vermeye hazırım” diyor daha önce de “Devletimin emrindeyim” demişti.  25 Yıldır tutsak birinin bırakın Kürt halkını bence kendisini dahi temsil edecek yeteneklerinde yoksundur. 
Selahattin Demirtaş’ın vaktiyle Kobane Davası’ndaki savunmasında “Bu toprakların medeniyeti İslam medeniyetidir. Türkiye sosyalistinin bir kısmı bunları bilmez, bilmediği için de topluma ulaşamaz. Bizi var eden bu topraklarda İslam medeniyetidir. Komünist de sosyalist de milliyetçi de olsa hepimizin medeniyetinin parçasıdır. İslam medeniyeti geri falan değildir” dediğinde belki o zamanlar neden öyle dediğini de pek anlamamıştık. Pazarlık Siyasetinin geldiği noktada siyasetin paradigmaları öylesine hızlı değişiyor ki dün sebebini, neden öyle olduğunu, neden öyle söylendiğini anlamadığımız bazı durumları da bugünlerde anlıyoruz.
Trump döneminin başlaması ile Suriye’deki gelişmeler, Irak Kürdistan Bölgesi ile Suriye Kürdistan Bölgesindeki gelişmelerle paralel olarak ilerleyecek olan süreçte bence bu İmralı görüşmeleri Nevruz’a kadar devam eder. Yaşanacak olan Öcalan normalleşmesi süreci Nevruz’da son bulur.  Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin çağrısı ile Sayın Öcalan da mecliste konuşur.  Sayın Öcalan Mecliste konuşunca ülkenin Açlık? Yoksulluk? Hukuksuzluk? Demokrasi? Kadın Cinayetleri? Çocuk İşçiliği? Üretim? hangi sorunumuz pazarlıklarla çözülecek bilemiyorum ama emin olduğum şudur her fikir ya da teorinin maddi siyasi ekonomik ve de toplumsal temelleri vardır.  Bu ülkede başımıza gelen her kötü şey Türk ya da Kürt olduğumuz için değil, işçi sınıfından, yoksullardan olup pazarlık masasında söz hakkımızın olmaması ama pazarlık konusu olduğumuz için geliyor. Biz ne zaman sayın halk olacağız?