Ziya Paşa der ki; “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Önemli olan söylem değil, eylemdir. Bu nedenle milliyetçilik bir söylem, yurtseverlik ise, yaşama biçimidir.

Millet olmanın olmazsa olmazı, ortak değerler, ortak tasavvurlar, ortak sahiplik ve yaşam birlikteliğidir. Aslında bu bir toplumsal farkındalıktır. Bu farkındalık olmuş olanı, olsun istenenleri ve olması gerekenleri kapsar.

Pozitif gelişim süreci içinde olan kişinin görüş alanı genişler ve buna bağlı olarak bilinci artar. Böyle bir süreç yaşayan kişi, kendi hakları kadar ötekilerin ve tüm varlıkların haklarını bilinçli olarak gözetir. Birlikteliklerden uzlaşmalardan ve adil paylaşımlardan yana olur. Olması gereken bu iken, milliyetçiler tanımadıklarına inanır. Geçmişte yaşamış olan bu ünlü kişilerin ışıltılı söylemlerine tutunmaya çalışırlar. İnandıkları kişileri sorgulamak akıllarından bile geçmez. Yani soruları yoktur. Oysa sorusu olmayanların gerçeği az olur. Aynı şekilde toplumun dinci diye nitelenen kesimleri de bilmediklerine inanırlar. Bilmek her koşulda sormak ve araştırmaktır. Bu çabayı göze alamayanlar inanma kolaycılığına sapar. Dolayısıyla yaygın inançlar söylem aktarımlarına dayanır. Aktarımların güvenirliğine bile bakılmaz.

Milliyetçilik doğal gelişimin ilk ve ilkel basamağıdır. Bu gelişim doğal olarak yoluna devam ederse, yurtseverliğe evrilir. Daha sonra kendisini aşarak insan severliğe, bir ileri evre olarak da varlık severliğe ulaşır. Bu evreleri aşamayan ve doğal gelişimin bir noktasında takılanlar dar ve kısır bir geçmişi tekrarlamaya başlarlar. Ayrıca doğal gelişimi siyasi ve sosyal nedenlerle, ekonomik baskılayıcılarında etkisiyle tutuculuğun ve faşizmin yaslanacağı bir platforma dönüşür. Demokrat yöneticiler bu durumu aşmak için çaba harcarken; öz çıkarını gözeten işbirlikçiler, yığınların bu barajları aşmaması için çaba harcarlar. Sonuçta kendi çıkarını yığınların sırtından güvenceye almak isteyenlerle; toplum yararını ve varlıkların çıkarlarını gözetenler arasında bir çatışma sürüp gider.

Normalde her birey öz yaşamına “ben” merkezli yaklaşımlarla başlar. İnsanlığa yürümenin ilk basamağı milliyetçiliktir. Bu nedenle tüm bireyler yola “ben” ile başlar. Normal ve kesintisiz gelişimler beni biz sayılacak aileye taşır. Ön adımı aile çevresi ve yaşam çevresi izler. Yerellik kendi gelişimini sürdürebilirse, ülke durağına varır. Gelişimin temel özelliklerinden biri, sürekli olarak ileriye doğru hareketlenmesidir. Bu olgu aynı zamanda düzey belirleyen bir göstergedir. Eğer söz konusu olan normal birey ise, gelişim ülke eşiğini atlarken, yurtseverlik evrensele ulaşır. Bir bakıma bu olay somuttan soyuta sıçramadır.

Yurtseverlik bir çoğulculuktur. Çoğulculuk ayrımcılığı asgariye indirir. Ayrımcılık yerini farklılıkların farkındalığına taşır. Bunu farklılıkların birlikteliği izler. İşte bu olgu, milliyetçilerle yurtseverlerin koptuğu noktadır. Gelişimin bir yerinde takılıp kalan milliyetçiler kendi içlerine çökmeye başlarlar(!) Yurtseverler gelişip değişimlerini sürdürürken, milliyetçilerin “bizi” “ben” den öteye gitmez(!)

Anlayamama hali bir duyarsızlık çemberi yaratır. Yağmacı madenciler eliyle ve yerli işbirlikçilerle kolaylaştırıcıların katkısıyla ülkenin doğasının derisi yüzülürken, milliyetçiler kılını bile kıpırdatmaz! Ne yabancı işgalci yağmacılar için ne de yerli işbirlikçiler için tek kelime söylenmez! Bu olumsuz tavırla, işbirlikçilerin yerli işbirlikçisi gibi olurlar. Ulusal Kurtuluşumuzun sembolü olan limanlarımız yabancıların kontrolüne geçer ama milliyetçilerimizden çıt çıkmaz…Tank-Palet fabrikası satılır, arkadaşlar tınmaz bile. Ülke vatandaşlığı satılır, bundan rahatsız olmazlar. Ülkenin sınırları eleğe çevrilir, kimse umursamaz. Oysa işin ucunda demografik yapının bozulması ve beka sorunu varken kimse oralı olmaz. Ne idüğü belirsiz yabancılar emekçilerimizin lokmalarına ortak olurlar. Sendikalaşmayı engellerken ücretlerin düşmesine neden olurlar. Ucuz işgücü olarak patronları sevindirirken, fiyatların (kiralar) artmasına neden olurlar. İşyeri açanlar bakkallarımızın ödediği vergileri ödemedikleri için avantajlı konuma kavuşurlar. Bütün bu olumsuz olgu ve gelişmeler, bizim milliyetçilerimizin gerçek bir milliyetçi olamadıklarını dolayısıyla milliyetçilerimizin yurtsever olamayacaklarını gösterir(!)