Susan, direnmeyen, kabul eden, karşı gelmeyen, sesini çıkarmayan işine göre, dişine göre pozisyon alanlardan sebep çürüdük. Çürüyenlerden çürüdük. Çünkü çürüme bulaşıdır. Toksik davranışları, durumları kabul edenler de maalesef toksiktir; belki bir çeşit manevi mazoşizm.
Sor kendine "Bu acı gerekli mi? Ben neden bu acıyı çekiyorum?”
Mecbur olduğu için öyle yapanlardan uzaklaşmadıkça yol her ne ise bir adım bile yol alamıyoruz içimizdeki tünelde.
- İşinden gücünden olmasın diye mecburen susuyor.
- Ailesine de karşı gelemiyor ki kız mecburen kabul etti.
- Başkası mı var? Seçenek mi var? Mecburen yine seçildi.
- Herkes kabul edince o da susmuş işte, susmaya mecbur kaldım diyor.
- Maalesef mecburen öyle kâğıt ürerinde öyle ama gerçekler başka.
- Biliyor da o da mecburen bilmiyormuş, anlamıyormuş gibi yapıyor.
Mücadele örgütlülük ister inanç ister ruh ister özgürlük ister.
Biliyoruz ki fedakârlık karşılıksız olmaz, güven tek taraflı bir şey değildir, dostluklar kullanılmaz mesela idealler gibi, inanç gibi aşk gibi kalbimizle ilgili şeyler asla sömürü gereci değildir ve de yalnızlık ise her daim bir mecburiyet değil aksine çoğunlukla tercihen bir huzur ve aslında saygın bir özgürlüktür.
"Çok cahil, çok çirkin, çok bencil, çok pinti, çok dengesiz, çok kötü ama ... bu çoklu sıfatlar uzar gider. Oradaki o çoktan önce her ne varsa yazılan, her ne ile dolduruluyorsa o çok, mesela “Çok yanlış yaptı ama başkası yok” ... işte başkası da yok diye orada olmaması gereken oradaysa mücadele de yok. Kendi içinde çoktan kaybettin sen. Motivasyonun yok. İnancın yok.
Tabii ki hiç kimse şuramda çürük var ya da ben kaybettim de demek istemiyor. “Mecbur Kaldım” demek dururken. Onlar sana 'Yokluk mertliği bozar’ diyenler. Onlar mertliğin toklukla geldiğini düşünüyor. Tam da aynı kişilerin cümlesidir “Sevdiğinden yapıyor”
Ruhsal, duygusal, mental, fiziksel mahkumiyetler, gerçek mecburiyetler de yok mu? Elbette var. Ama biliyoruz ki elbette seçilemeyen her şey mecburiyeti, mecburiyetler mecburiyeti, mahcubiyeti ve en önemlisi de mahkumiyeti getiriyor beraberinde. Buna güç ortaklığı diyen de var suç ortaklığı da!
Seçebilmek, özgürlüktür.
Seçmiyorsan mahkumsun. Susmaya mahkumsun. Unutmaya mahkumsun. Utanmaya mahkumsun. Acı çekmeye, tahammül göstermeye dişini sıkmaya mahkumsun. Bakmayın öyle değilsin diyenlere, sağda da solda da teoride “Mecbur değilsin” deyip de pratikte karşılığı olmayan, adı konmamış mahkumiyetler var.
Çünkü konuştuğunda yaşayacağını bildiğin o psikolojik şiddet sana “Boşver” diyor, susmanı, uğraşmamanı söylüyor. Boşver! diyor ama hemen ardından içinden, ilahi adaletin tecelli etmesini bekliyorsun. Allah büyük demekler, eden bulur demekler geliyor. Çünkü bu dünyada değilse bile öteki dünyası var bu işin, eden bulur diye öğrettiler sana. Sen doğru dur eğri gider belasını bulur diye öğrettiler. Sen de işte edenlerin bu Dünya’da almadığı her ceza yüzünden cennet gibi şu dünyada cehennemi yaşıyor, cehennemde yaşayıp ölünce cennete gitme hayalleri kuruyorsun.
Mecbur bırakılmak çürümeyi hızlandırır.
Bana göre mecbur bırakılmak dümdüz kötülüktür.