Susan, di­ren­me­yen, kabul eden, karşı gel­me­yen, se­si­ni çı­kar­ma­yan işine göre, di­şi­ne göre po­zis­yon alan­lar­dan sebep çü­rü­dük. Çü­rü­yen­ler­den çü­rü­dük. Çünkü çü­rü­me bu­la­şı­dır. Tok­sik dav­ra­nış­la­rı, du­rum­la­rı kabul eden­ler de ma­ale­sef tok­sik­tir; belki bir çeşit ma­ne­vi ma­zo­şizm.
Sor ken­di­ne "Bu acı ge­rek­li mi? Ben neden bu acıyı çe­ki­yo­rum?”
Mec­bur ol­du­ğu için öyle ya­pan­lar­dan uzak­laş­ma­dık­ça yol her ne ise bir adım bile yol ala­mı­yo­ruz içi­miz­de­ki tü­nel­de.

Mecburi̇yetten Yazdim Umut Kaşan

- İşin­den gü­cün­den ol­ma­sın diye mec­bu­ren su­su­yor.
- Aile­si­ne de karşı ge­le­mi­yor ki kız mec­bu­ren kabul etti.
- Baş­ka­sı mı var? Se­çe­nek mi var? Mec­bu­ren yine se­çil­di.
- Her­kes kabul edin­ce o da sus­muş işte, sus­ma­ya mec­bur kal­dım diyor.
- Ma­ale­sef mec­bu­ren öyle kâğıt üre­rin­de öyle ama ger­çek­ler başka.
- Bi­li­yor da o da mec­bu­ren bil­mi­yor­muş, an­la­mı­yor­muş gibi ya­pı­yor.

Mü­ca­de­le ör­güt­lü­lük ister inanç ister ruh ister öz­gür­lük ister.
Bi­li­yo­ruz ki fe­da­kâr­lık kar­şı­lık­sız olmaz, güven tek ta­raf­lı bir şey de­ğil­dir, dost­luk­lar kul­la­nıl­maz me­se­la ide­al­ler gibi, inanç gibi aşk gibi kal­bi­miz­le il­gi­li şey­ler asla sö­mü­rü ge­re­ci de­ğil­dir ve de yal­nız­lık ise her daim bir mec­bu­ri­yet değil ak­si­ne ço­ğun­luk­la ter­ci­hen bir huzur ve as­lın­da say­gın bir öz­gür­lük­tür.

"Çok cahil, çok çir­kin, çok ben­cil, çok pinti, çok den­ge­siz, çok kötü ama ... bu çoklu sı­fat­lar uzar gider. Ora­da­ki o çok­tan önce her ne varsa ya­zı­lan, her ne ile dol­du­ru­lu­yor­sa o çok, me­se­la “Çok yan­lış yaptı ama baş­ka­sı yok” ... işte baş­ka­sı da yok diye orada ol­ma­ma­sı ge­re­ken ora­day­sa mü­ca­de­le de yok. Kendi için­de çok­tan kay­bet­tin sen. Mo­ti­vas­yo­nun yok. İnan­cın yok.
Tabii ki hiç kimse şu­ram­da çürük var ya da ben kay­bet­tim de demek is­te­mi­yor. “Mec­bur Kal­dım” demek du­rur­ken. Onlar sana 'Yok­luk mert­li­ği bozar’ di­yen­ler. Onlar mert­li­ğin tok­luk­la gel­di­ği­ni dü­şü­nü­yor. Tam da aynı ki­şi­le­rin cüm­le­si­dir “Sev­di­ğin­den ya­pı­yor”
Ruh­sal, duy­gu­sal, men­tal, fi­zik­sel mah­ku­mi­yet­ler, ger­çek mec­bu­ri­yet­ler de yok mu? El­bet­te var. Ama bi­li­yo­ruz ki el­bet­te se­çi­le­me­yen her şey mec­bu­ri­ye­ti, mec­bu­ri­yet­ler mec­bu­ri­ye­ti, mah­cu­bi­ye­ti ve en önem­li­si de mah­ku­mi­ye­ti ge­ti­ri­yor be­ra­be­rin­de. Buna güç or­tak­lı­ğı diyen de var suç or­tak­lı­ğı da!

Se­çe­bil­mek, öz­gür­lük­tür.
Seç­mi­yor­san mah­kum­sun. Sus­ma­ya mah­kum­sun. Unut­ma­ya mah­kum­sun. Utan­ma­ya mah­kum­sun. Acı çek­me­ye, ta­ham­mül gös­ter­me­ye di­şi­ni sık­ma­ya mah­kum­sun. Bak­ma­yın öyle de­ğil­sin di­yen­le­re, sağda da solda da te­ori­de “Mec­bur de­ğil­sin” deyip de pra­tik­te kar­şı­lı­ğı ol­ma­yan, adı kon­ma­mış mah­ku­mi­yet­ler var.
Çünkü ko­nuş­tu­ğun­da ya­şa­ya­ca­ğı­nı bil­di­ğin o psi­ko­lo­jik şid­det sana “Boş­ver” diyor, sus­ma­nı, uğ­raş­ma­ma­nı söy­lü­yor. Boş­ver! diyor ama hemen ar­dın­dan için­den, ilahi ada­le­tin te­cel­li et­me­si­ni bek­li­yor­sun. Allah büyük de­mek­ler, eden bulur de­mek­ler ge­li­yor. Çünkü bu dün­ya­da de­ğil­se bile öteki dün­ya­sı var bu işin, eden bulur diye öğ­ret­ti­ler sana. Sen doğru dur eğri gider be­la­sı­nı bulur diye öğ­ret­ti­ler. Sen de işte eden­le­rin bu Dünya’da al­ma­dı­ğı her ceza yü­zün­den cen­net gibi şu dün­ya­da ce­hen­ne­mi ya­şı­yor, ce­hen­nem­de ya­şa­yıp ölün­ce cen­ne­te gitme ha­yal­le­ri ku­ru­yor­sun.

Mec­bur bı­ra­kıl­mak çü­rü­me­yi hız­lan­dı­rır.

Bana göre mec­bur bı­ra­kıl­mak düm­düz kö­tü­lük­tür.