Akşam yemeğinizde tabakta duran bir parça et, yalnızca bir yemek değildir. O etin ardında sessizce akıp giden binlerce litre su, yüzlerce kilogram yem, hektarlarca orman, binlerce işçinin çalışma saati ve onlarca yaşam vardır. İşte bu üretim sürecinde siz, çatalınızı batırdığınızda yalnızca et yemiyorsunuz; gezegeni çiğniyorsunuz.
İşte bu süreci inceleyen araştırmacılar da bizleri uyarıyor:
“Bir kilo et için ortalama 15 ton su tüketiliyor.”
Bu su nereye gidiyor? Kuruyan göllere mi, yok olan tarım alanlarına mı, çocukların ellerindeki boş matara kapaklarına mı?Mavi, Yeşil, Gri: Su tüketimin Renk Paleti
Çünkü günümüzde yalnızca modanın rengi yok; et tüketiminin de rengi var:
Mavi ayak izi, tarımda kullandığımız temiz suyu temsil eder.
Yeşil ayak izi, doğadan gelen yağmur suyunu.
Gri ayak izi, kirlettiğimiz ve arıtmadan doğaya salıverdiğimiz suyu.
Bir kot pantolon 10.000 litre suya mal olur. Bir tişört 2.700 litre. Bir kilo domates 180 litreye. Ama en büyük su yutan nedir biliyor musunuz?
Bir kilo kırmızı et: 15.000 litre su.
Bu yalnızca bir hayvanın içtiği su değil... Yediği yemin yetiştiği toprak, kullanılan kimyasal, kesim sonrası temizlik, paketleme süreci, soğutma zinciri… Uzmanlara göre hepsi bu 15 tonluk yükün bir parçası...
Bir kilo et, ortalama 2.500 kalori eder.
Ama o 2.500 kaloriye karşılık doğa kaç litre su, kaç ton karbon, kaç hektar orman kaybediyor?
Bir kilo et, yalnızca doymak için değil; tüketme hakkını sahiplenmek için alınıyor.
Çünkü biz toklukla değil, tüketimle doymayı öğrendik.
Yediğimiz şey yalnızca bir parça et değil; yaşanabilir bir gezegenin geleceği...
Bu durumda yemeyelim mi, giymeyelim mi?
Bu noktada “yemeyelim mi?” sorusu yalnızca bir sitem değil, bir farkındalık çığlığıdır.
Belki de tüketimi durduramayız, ama dönüştürebiliriz. Nasıl mı?
Yerel ve mevsimlik ürünler tüketerek,
Hayvansal ürünleri azaltarak,
Geri dönüşümlü ürünleri tercih ederek,
Gereksinimimiz olmayanı almayarak,
“Ben” odaklı değil, “biz” odaklı yaşamaya başlayarak…
Biliniz ki et yediğiniz tabak boşalınca arkanızda yalnızca kırık bir kemik ya da yağlı bir peçete kalmıyor. Geriye kalan, mavi-yeşil-gri bir ayak izleri...
Bu iz, yalnızca toprağa değil; çocuklarınızın gelecek defterine, torunlarınızın yaşam hakkına düşüyor.
Sorulması gereken soru şudur:
Tükettikleriniz gerçekten sizi yaşatıyor mu, yoksa içten içe öldürüyor mu? Dahası gezegenimizle birlikte hepimizi öldürüyor mu?
İşte tüketim alışkanlıklarımızı düzenlerken; bu sorunun yanıtını aramalıyız. Hani dünlerde sıkça kullandığımız şu Afrika atasözünde olduğu gibi" bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, onu çocuklarımızdan emanet" aldık anlayışıyla yaşamımızı yeniden düzenlemeye başlamalıyız.