Başlangıçta İnternet Vardı…
İnternet ilk başlangıçta umuttu. Bilgiye erişimi demokratikleştirecek, sesini duyuramayanlara megafon olacaktı. Gelişmiş ülkelerde özgürlükçü bireyin; azgelişmiş ülkelerde ise yoksulluğa karşı başkaldırının aracı olacağı düşünülüyordu. Oysa bugün geldiğimiz noktada, o düşler yıkılmış bir pikseldir artık. İnternetin kendisi bir panoptikona, algoritmalar ise gözetleyen gardiyanlara dönüşmüş durumdadır.
Ve biz –“biz” derken yalnızca küresel Güney’i değil, dünyaya egemen olan Kuzey’in de içindeki suskun çoğunluğu varsayıyorum ki herkes, hepimiz; büyük bir laboratuvarın içinde koşu bandında dönen, ne tarafa kaçacağını bilemeyen, kaçsa da izlenen kapana kısılmış fareler gibiyiz.
Bu kapanın mimarı hiç otoriter rejimler değil elbette... Tersine “gelişmiş demokrasiler” diye pazarlanan ülkeler ve o ülkelerde; algoritmik manipülasyon öyle ustaca işleniyor ki, insanlar gözetlendiklerinin, yönlendirildiklerinin, seçimlerinin onlar adına çoktan yapıldığının ayırdında bile değiller.
Örneğin, ABD'de seçim dönemlerinde bot hesaplarla, mikro-hedefli reklamlarla toplumun algısı yeniden oluşturuluyor. Avrupa’da dijital gizlilik yasalar bağlamında kâğıt üzerinde korunurken, Facebook’un arka odalarında veri madenciliği sürüyor. Bu ülkelerden gelen “özgürlük” söylevleriyse, kendi algoritmik distopyalarını perdeleyen söylem tiyatrolarından başka bir şey değil...
Oysa azgelişmiş ülkelerde dijital kontrol daha çıplak, daha hoyrat. Kameralar, yüz tanıma sistemleri, sosyal medya paylaşımlarından tutuklanma gibi pratikler Çin’den Mısır’a kadar birçok rejimin olağan güvenlik aygıtı olarak işliyor. Fare kapanı burada daha mekanik, daha paslı ama aynı derecede ölümcül; bir başka deyişle Doğulu ya da Batılı toplumlarda yaşıyor olmak hiç kimseye ayrıcalık kazandırmıyor, fare kapanına tutulmak anlamında herkes eşit...
Sosyal medya, bireyin kendini özgürce dışa vurduğu, düşüncelerini özgürce açıkladığı bir alan olmaktan çoktan çıktı. Twitter'da bir “trend topic”in oluşması, milyonların iradesiyle değil, birkaç yüz botun örgütlemesiyle gerçekleşiyor. Öyle ki, halkın “ne düşündüğü” değil, algoritmanın “ne düşünmesini istediği” belirleyici oluyor.
Örneğin; " #Çevre için direniş" etiketi gerçek anlamda bir direnişi değil, pazarlama şirketlerinin satın aldığı bir “trend başlığını” temsil ediyor. Dijital çağda özgürlük, mavi tikli bir yanılsama; algoritmalar ise modern çağın görünmeyen silahlarıdır.
Kapana kısılmışlık yalnızca otoriterlik üzerinden değil, dijital uçurum üzerinden de okunmalıdır. Şöyle ki gelişmiş ülkelerde bireyler daha nitelikli cihazlara, hızlı internet altyapısına, dijital eğitim olanaklarına erişebiliyor. Azgelişmiş ülkelerde ise dijital okuryazarlık, altyapı yetersizlikleriyle birleştiğinde, insanlar yalnızca tüketici değil, bilmeden sömürülen veri emekçileri durumuna geliyor.
Bir başka anlatımla; gelişmiş ülkelerde insanlar “bilerek kandırılırken”, azgelişmişler de bilmeyerek tüketiliyor.
Fare tuzağında, fare her an peynir için gelmez kapana... Bazen çıkış yolu ararken, bazen yaşamak için koşarken kapanır tuzak... Bugünün halkları için ise dijital çağda kapandan kaçmak, yalnızca cihazları bırakmakla olanaklı değil. Çünkü tuzak yalnızca teknoloji değil; ekonomik eşitsizlik, kültürel manipülasyon ve algoritmik yönetişimle örülmüş çok katmanlı bir kafes ya da kapan...
Kaçış ancak eleştirel dijital okuryazarlık, yerel-demokratik katılım, şeffaflık ve etik teknoloji politikaları ile gerçekleşebilir. Tersine durumlarda; ister gelişmiş ister azgelişmiş olsun, her ülkenin yurttaşı aynı fare kapanının başka bölmelerinde boşuna koşusunu sürdürür.
Bu çağda “kapana kısılmış fareler gibiyiz” tanımlaması; hem gerçeğin karanlık yüzünü hem de yaşananların ayırdına varmanın yetersizliğini tanımlamak içindir.... Özgürlüğün yazılım lisansına; eşitliğin Wi-Fi şifresine bağlandığı bir çağda, biz artık yurttaş değil, kullanıcıyız. Oy değil, veri veriyoruz ve kendimiz sandığımız şey, çoktan başkalarının varsayımlarına dönüşmüş durumda...
Bu nedenle bu soruya da yanıt bulamıyoruz:
Biz mi dijital çağda yaşıyoruz, yoksa dijital çağ mı bizi yaşıyor? İşte bu ikilemi henüz çözemiyoruz.