İnanç bir noksan tamamlayıcıdır. Genellikle insanlar inanma ihtiyacı içindedir. İnanmanın temelinde anlama kabullenme ve anlamlandırma var. İnsanlar en iyi şekilde anadilde anlar ve anlatır. Bu gerçeğin ışığında şunu söyleyebiliriz; inanç ve ibadet anadilde olmalıdır. Bilmediği bir konuyu yabancı bir dilden öğrenebilmek için o yabancı dilin yeterli düzeyde bilinmesi gerekir. Ya da inanç aktarıcıları yeterli olmalıdır. Eğer bu gereklilikler yok ise; o zaman büyük çoğunluk en çok en az bildiklerine inanmak zorunda kalır. Bu sağlıklı bir durum değildir. Bu sorunu aşmanın en kısa yolu, ibadetin anadilde yapılmasını sağlamaktan geçer. Ne yazık ki, en çok aldatılanlar genellikle inanmaya hazır olanlardır. Dinciler bunu fırsat bilerek inanan insanları istismar eder.

İnançlar her koşulda ve bir biçimde yapılandırılması gerekenlerden oluşur. İsteğe bırakılan “yap” denenler var, bir de kesinlikle yapma denenler var. Yap denilenler için yaptırım öngörülmezken, yapma denilenler için cezalar öngörülmüştür. Pratikte en çok karşılaşılan durum yapma denilenlere uymayanların yap denilenlerin takipçisi olmalarıdır. Kul hakkı yiyen, yalan söyleyen, başkalarının ırzına göz dikenler; niye namaz kılmadın, niye oruç tutmuyorsun sorgulaması yapmaktadır(!) Bu olumsuzluğu yapanlar mütedeyyin insanlar değil, dini çıkarı için kullanan dincilerdir(!) İşin ilginç yanı, yap denilenler kişisel, yapma denilenler ise toplumsal sonuçlar doğuran edimlerdir. Toplumsal suçlar, kişisel suçlamalarla örtülebilir mi? Yavuz hırsız rolü oynamak nereye kadar?

Marx'ın "Din afyondur söylemi ve inançla ilgili söyledikleri.

“Karl Marx’ın “din halkın afyonudur” sözü, onun din hakkındaki en çok alıntılanan ve en çarpıcı ifadelerinden biridir. Bu söz, 1843’te yazdığı Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı adlı eserinde geçer ve Marx’ın dinin toplumsal işlevine dair eleştirel yaklaşımını özetler.

🧠 Marx’a Göre Din Nedir?

Marx, dini metafizik ya da teolojik bir mesele olarak değil, toplumsal bir kurum olarak ele alır. Ona göre din:

  • Ezilen insanların tesellisidir: “Kalpsiz bir dünyanın sıcaklığı” ve “tinin dışlandığı toplumsal koşulların tini” olarak tanımlar.
  • Yanılsamalı mutluluk sağlar: Gerçek acıların üstünü örten bir teselli mekanizmasıdır.
  • Toplumsal düzeni korur: Egemen sınıflar tarafından, halkın mevcut düzene rıza göstermesini sağlamak için kullanılır.
  • Yabancılaşmanın bir ürünüdür: İnsanlar kendi özlerinden ve üretimlerinden yabancılaştıkça dine yönelirler.

💬 “Afyon” Metaforu Ne Anlama Geliyor?

Marx’ın yaşadığı dönemde afyon hem tıbbi hem de uyuşturucu olarak yaygın biçimde kullanılıyordu. Bu bağlamda:

  • Afyon, acıyı dindirir ama hastalığı tedavi etmez.
  • Din de insanların acılarını hafifletir ama bu acıların kaynağı olan toplumsal koşulları değiştirmez.
  • Dolayısıyla Marx’a göre dine karşı mücadele, insanı uyuşturan değil özgürleştiren bir toplumsal dönüşüm arzusunu ifade eder2.

🔍 İnançla İlgili Derinleşen Eleştirisi

Marx, Feuerbach’tan etkilenerek dinin insan ürünü olduğunu savunur. Ona göre:

  • İnsan dini yaratır, din insanı değil.
  • Din, insanın kendi özünü doğaüstü bir varlığa yansıtmasıdır.
  • Bu yansıma, insanın kendi gücünü tanımamasından ve onu dışsallaştırmasından kaynaklanır.

Marx’ın amacı dine saldırmak değil, dinin ortaya çıktığı toplumsal koşulları eleştirmektir. Onun için gerçek özgürlük, insanların kendi yaşamlarını kontrol edebildiği, yanılsamalara ihtiyaç duymadığı bir dünyadır.” (YAPAY ZEKA)

Gelelim somut pratiğe. Dinin yapılmasını istedikleri var, bir de yapılmasın istedikleri var. Yapılmaması istenenler nedeniyle cezalandırmanın olacağı vurgulanmaktadır. İhsan Açıkel’in aktarımı şöyle: 1-Öldürmeyeceksin. 2- Çalmayacaksın. 3- İftira atmayacaksın. 4- Zina yapmayacaksın. 5-Kişisel çıkar için birikim yapmayacaksın.

Beşinci maddeyi güncellersek kısaca şöyle ifade edebiliriz; sömürmeyeceksin! Namaz kılmamak, oruç tutmamak, hacca gitmemek, zekât vermemek gibi temel kuralların yapılmaması halinde bir ceza söz konusu değildir. Ancak bu noktada dinci (siyasi İslam) ve inanan ayrımının yıkıcı uygulamalarını görüyoruz. Dinciler temel yasaklara uymamalarını kamufle etmek için normal inananları, yapılması istenenleri yapmamakla suçlamaktadırlar. Özellikle oruç ve namaza giyimi de ekleyerek inananlara saldırırlar(!) İşin özü şu; insanlar genellikle gereksindikleri kadar inanır. Bunun için, olanaklarının elverdiği şeyleri yaparlar. Ancak yasaklar sadece inancın değil, insanlığın gereği olan önemli konulardır. Bu yanıyla ahlakla kesişir.

Din için felsefe, otoritenin belirlediği alanda, otoritenin bakışı ile belirtilen görüşü tekrarlamaktır. Oysa yaşam bilimi olan felsefe için, sorun algılama ve çözümler üretmesi gereken bir alandır. Çözümü çoğul olarak ifade etmemizin nedeni, düşünce özgürlüğüne sınır çizmemek içindir. Özgür iradi tercihler doğal yaşama ilişkin çözümlerin kısa yoludur. Bahar çiçekler demektir. Farklılıkların olduğu bir ortamda, çoğulluk kaçınılmazdır. Yani özgürlük tutsak edilemez, dar ve değişmez kalıplara sokulamaz!...