Dün­ler­de Top­lum Mü­hen­dis­li­ği dev­le­tin elin­dey­di. Gi­yim-ku­şam dev­ri­min­den okul­lar­da­ki müf­re­dat­la­ra, kent plan­la­ma­la­rın­dan te­le­viz­yon di­zi­le­ri­ne kadar uza­nan geniş bir mü­da­ha­le alanı vardı. Ne ko­nu­şu­la­ca­ğı, nasıl dav­ra­nı­la­ca­ğı, kime saygı du­yu­la­ca­ğı yu­ka­rı­dan be­lir­le­nir­di.
Bugün ise sahne de­ğiş­ti. Mü­da­ha­le aynı, ama oyun­cu­lar fark­lı.
Artık mü­hen­dis­ler dev­let da­ire­sin­de değil; veri mer­kez­le­rin­de otu­ru­yor.
Ka­mu­sal alan artık so­kak­lar­da değil; ek­ran­lar­da ku­ru­lu­yor.
Ve gün­dem artık ba­kan­lar ku­ru­lu top­lan­tı­sın­da değil; al­go­rit­ma­la­rın satır ara­la­rın­da bi­çim­le­ni­yor.

Di­ji­tal Çağ'da; yük­sek sesle so­ran­lar değil, al­go­rit­ma­ya uyan­lar ka­za­nı­yor
Dün­ler­de so­ka­ğın nabzı alı­nır­dı. Bugün ise X’in trend lis­te­si­ne ba­kı­lı­yor.
Halk ne ko­nu­şu­yor değil; plat­form neye dik­kat çe­ki­yor so­ru­su öne çı­kı­yor.
Biri Fi­lis­tin ya­zı­yor, öbürü Sur­vi­vor.
Biri orman yan­gı­nı diyor, di­ğe­ri inf­lu­en­cer’ın bo­şan­ma­sı.
Han­gi­si daha çok “be­ğe­ni” alır­sa o ka­za­nı­yor.
Ama konu hal­kın se­çi­mi değil; gö­rü­nür­lük eko­no­mi­si.

İçe­rik­ler ara­sın­da değil, içe­rik­le­rin do­la­şı­mı ara­sın­da eşit­siz­lik var.
Bir başka an­la­tım­la gü­nü­müz­de; kimin ne de­di­ği değil, sözün ne­re­ye ulaş­tı­ğı önem­li.


Bu bağ­lam­da so­ra­lım: Al­go­rit­mik Gün­dem Mü­hen­dis­li­ği Nedir?
Di­ji­tal çağda gün­dem, hal­kın ken­di­li­ğin­den oluş­tur­du­ğu bir tar­tış­ma alanı değil; ter­si­ne, arka plan­da ça­lı­şan kod­la­rın op­ti­mi­ze et­ti­ği bir yapay gö­rü­nür­lük sis­te­mi­dir.

Go­og­le ne gös­te­rir­se, onu doğru sa­yı­yo­ruz.
Yo­uTu­be ne öne­rir­se, onu iz­li­yo­ruz.
Ins­tag­ram’da ne çok pay­la­şı­lır­sa, onun üze­ri­ne dü­şü­nü­yo­ruz.

Gü­nü­müz­de dü­şün­ce­le­ri, öne­ri­le­ri, önem­li­le­ri in­san­lar değil; kod­lar sı­ra­lı­yor.
Ve bu kod­lar şef­faf değil.
Çünkü gün­dem yu­ka­rı­dan değil, arka uçtan (back-end) yö­ne­ti­li­yor.

İşte bu Di­ji­tal Çağ'da da biz­ler; dü­şü­nen yurt­taş ye­ri­ne tü­ke­ten kul­la­nı­cı ol­ma­ya yön­len­di­ri­li­yo­ruz.
Dünün top­lum mü­hen­dis­li­ği “ide­olo­jik yurt­taş” ya­rat­mak is­ter­di.
Bu­gü­nün al­go­rit­mik mü­hen­dis­li­ği ise “dik­ka­ti­ni satan kul­la­nı­cı” arı­yor.
Ama ikisi de ortak bir şey ya­pı­yor:
Bi­re­yin ger­çek­le kur­du­ğu doğ­ru­dan iliş­ki­yi ke­si­yor.

Bugün so­kak­ta ses çı­ka­ran değil; ekran ba­şın­da içe­rik be­ğe­nen, duy­gu­su­nu tep­ki­le­re sığ­dı­ran, dü­şün­me­yi trend­le­rin akı­şı­na bı­ra­kan bir pro­fil öne çı­kı­yor.
Gün­dem, dü­şün­mey­le değil, tep­kiy­le bi­çim­le­ni­yor.


Acaba ger­çek ne­re­de? Unut­tu­ru­lan­lar sı­ra­la­ma­sın­da mı?
Bugün bir ül­ke­nin gün­de­mi, o ül­ke­nin so­run­la­rıy­la değil; o ül­ke­nin dik­ka­ti­nin nasıl da­ğı­tıl­dı­ğıy­la il­gi­li­dir.
Şöyle bir sı­ra­la­ma ya­pa­lım:

Kadın ci­na­yet­le­ri?

İşsiz­lik?

Ba­rın­ma krizi?

İfade öz­gür­lü­ğü?

Or­man­sız­laş­ma?

Yok­sul­luk?

Eğer bu sı­ra­la­ma­ya ba­kın­ca “bir­ka­çı­nı uzun sü­re­dir duy­ma­dım” di­yor­sa­nız, işte orada bir dik­kat mü­hen­dis­li­ği dev­re­de­dir.


Ne Yap­ma­lı?
Gü­nü­müz­de dü­şün­mek yal­nız­ca neye bak­tı­ğı­mız­la değil, neyi gör­me­di­ği­mi­zi ayırt et­mek­le baş­lı­yor.
Çözüm, ek­ra­nı ka­pat­mak değil.
Çözüm, ek­ra­na kuş­kuy­la bak­mak.
Kim neyi neden gös­te­ri­yor?
Hangi içe­rik neden öne çı­kı­yor?
Neyi gö­re­mi­yo­ruz çünkü çok şey gö­rü­yo­ruz?

İşte bu so­ru­lar­la kendi gün­de­mi­mi­zi geri ala­bi­li­riz.
Çünkü ger­çek gün­dem, dik­ka­ti­mi­zi çeken değil; dik­ka­ti­miz­den ka­çı­rı­lan ola­bi­lir.

Dünün top­lum mü­hen­dis­le­ri üni­for­ma­lıy­dı, bu­gün­kü­ler gö­rün­mez.
Geç­miş dö­nem­ler­de yu­ka­rı­dan gelen sesi duy­maz­sa­nız sus­tu­ru­lur­du­nuz,
Bugün alt­tan gelen sesi du­yar­sa­nız şa­şır­mış olur­su­nuz.

Ama yine de bir ola­sı­lık var:
Dik­ka­ti­mi­zin efen­di­si değil, sa­hi­bi olmak.
Gö­rü­nür ola­nın değil, giz­le­ne­nin pe­şin­den git­mek.
Sor­gu­la­mak, be­ğen­mek­ten daha güçlü bir ey­lem­dir.

Çünkü bu çağda dü­şün­mek, yal­nız­ca bir hak değil; bir di­re­niş bi­çi­mi­dir.
Dü­şün­mek­ten ve sor­gu­la­mak­tan; asla vaz geç­me­yin !