Didim Felsefe Gönüllüleri Topluluğu; 2022 Şubat ayından beri felsefe tarihinin ilk filozofu Miletli Thales’in memleketi olan Didim’de Felsefe etkinlikleri düzenlemeye ve faaliyet olanaklarını genişletmeye devam ediyorlar. 1 Ekim Cumartesi Günü saat 16.00’da Elif Kanlıoğlu Barış Parkı Umut Cafe’de: Söyleşi ve sunumunu Didim İlçemizin Felsefe öğretmenlerinden Suna Bağ’ın yaptığı; Felsefe Nedir? Temel özellikleri, Diğer Disiplinlerle ilişkisi konulu bir sunum gerçekleştirildi. Felsefe severlerin yoğun ilgi gösterdiği etkinlikte çok sayıda yöneltilen soruları Suna Bağ yanıtladı. Felsefeci Suna Bağ’ın Sunumu özet olarak şöyleydi:
***
Peki nedir bu Felsefe? Felsefe; insanın içine düştüğü bu varlık dünyasına, hayatın anlamına dair duyduğu merak, şaşkınlık, hayret ve hakikati bilme isteğinden doğan insani bir etkinlik. İnsan ona sunulan her tür bilgiyi peşinen doğru kabul etmeyip aklı ile bu bilgileri sorgulayıp eleştirdiğinde felsefi bir çabanın içine girmiş olur. İlk çağ filozofu Aristoteles, ‘İnsan doğal olarak bilmek ister’ der. Çocukken her insanda olan bu saf ve doğal merak ya da hakikati bilme isteği zaman geçtikçe çoğu insanda kültürün sunduğu hazır cevaplarla körelir, birçok şeyi bize sunulduğu şekliyle doğru kabul eden, sorgulamayan yetişkinlere dönüşürüz.
***
İşte filozof kendine sunulan açıklamalarla yetinmeyen, görünenin arkasındaki gerçekliğe ulaşmaya çalışan, düşünen, sorgulayan, anlama ve açıklama çabasında olan insandır. Filozof düşünme sürecindeyken bir yandan da varlık, bilgi, değer gibi temel konularda kendi fikirlerini öznel, tutarlı ve bütünsel bir yaklaşımla oluşturmaya başlar. Bu süreçte filozof akılla her bir konudaki görüşünü diğer görüşleriyle uyumlu olacak şekilde gerekçelendirir, temellendirir. Kimi zaman da kendisine özgü yeni kavramlar üretir. Böylelikle zamanla o filozofun kendi felsefi sistemi oluşur. Filozof kendi sistemini kurmuş olsa da hakikat arayışını bitirmez. Bir yandan kendi fikirlerini değerlendirip onlarda bir açık, eksik ararken, bir yandan da hayatı değişen toplumsal koşulları, yeni bilimsel gelişmeleri ve daha birçok bilgiyi yeniden değerlendirir. Bu süreçte kimi zaman filozofun bazı görüşlerini değiştirdiğini bazı görüşlerinden vazgeçtiğini de görebiliriz. Örneğin Platon’un gençlik, olgunluk ve yaşlılık diyaloglarına sırasıyla bakıldığında İdea öğretisinde bazı değişiklikler yaptığını fark ederiz. Yani Karl Jaspers’in de dediği gibi ‘Felsefe, yolda olmaktır.’ Felsefe sonu olmayan, insan var olduğu sürece hep devam edecek olan hakikat peşindeki düşünsel bir yolculuktur.
***
Felsefe, Antik Yunanda ortaya çıktığında insanlar birçok sorunun cevabını o dönemin politeist ( çok tanrılı) inanç sisteminde, mitolojik anlatılarda buluyorlardı . İlk defa Miletli Thales varlığı mitolojiye başvurmadan akılla bütünsel bir şekilde açıklamaya çalıştığı için İlk filozof olarak kabul edilir. Thales Mitostan Logosa (akıla) geçişi temsil eder. Bu dönemde Antik Yunandaki toplumsal yapı Felsefenin doğması için elverişlidir Örneğin Demokrasinin olması özgür düşünceyi geliştirmiş, deniz ticareti ile uğraşmaları farklı kültürlerle etkileşim halinde olmalarını sağlamış, ekonomik refah içinde olmaları geçim derdine düşmemelerini ve kölelik sisteminin olması soylulara düşünebilecekleri boş zaman lüksünü sağlamış ve tüm bu etmenler Felsefenin doğuşunda ve bilimlerin de gelişiminde etkili olmuştur.
İnsanın akılcı çabasının iki değerli ürünü olan felsefe ve bilimi karşılaştıracak olursak, öncelikle Bilimde somut, gözlenebilir ve ölçülebilir olan olgular arasındaki nedensellik ilişkilerini anlamak için , Neden, Nasıl? soruları sorulur ve deney- gözlemle ispat edilmiş genel ilke ve yasalara ulaşılana kadar olgular araştırılır. Felsefede ise somut, soyut ve metafizik tüm varlık alanlarına akılla yönelip Nedir? Sorusu sorulur ve hakikati bütünsel, tutarlı , öznel bir şekilde açıklamaya girişilir. Nedir? sorusu, İnsan nedir? Hayatın anlamı nedir? Evrenin ilk nedeni nedir? Doğru, İyi, güzel, adil olan nedir? İdeal devlet düzeni nedir... gibi her tür kavrama yönelip felsefedeki her bireyin tekrar yüzleşebileceği evrensel nitelikteki soruları meydana getirir. Bilim somut gözlenebilir, ölçülebilir varlıkları, konu alanını mümkün olduğu kadar sınırlandırarak detaya inerek inceleyip ispat edilebilir sonuçlara ulaşırken; felsefe somut, soyut, metafizik tüm varlık alanlarına bütünsel bir bakışla en genel açıdan yaklaşarak akılcı ve öznel bir değerlendirmeye ulaşır. Bilim adamı sadece olanı inceleyip açıklarken filozof, olması gerekeni de akılcı gerekçeleriyle birlikte ortaya koyar.
***
İnsanlığın varoluşu açıklama çabası önce inanç ile sanatın iç içe geçtiği mitolojik anlatılarla başlayıp sonraları bunun yanı sıra akılcı açıklamalara yani felsefeye ve beraberinde gelişen bilime yönelir. Gerek dini inançlar gerekse felsefe ve bilim, hakikati açıklama amacındadır. Ancak bu disiplinler bilgi kaynakları ve yöntemleri bakımından birbirinden ayrılırlar. Dini inanç alanında kalben iman ve teslimiyet beklenir. İnancın içeriği şüphe edilmeksizin doğru kabul edilir. Akıla sadece inanılanı anlamak amacıyla sınırlı bir alan açılır. Bu nedenle inanç alanında dogmatik bir yapı söz konusudur. Felsefede ise akıl özgürce sorgular, eleştirir ve fikir üretir. Bu nedenle filozoflar kimi zaman din adamları veya devleti yönetenler tarafından hoş karşılanmamış, cezalandırılmıştır. Sokrates Atina’nın tanrılarına karşı geldiği için yargılanarak idam edilmiştir. G. Bruno evrene dair görüşleri ve İncil’deki bazı dogmalara karşı geldiği gerekçesiyle Engizisyon mahkemesi tarafından yargılanıp sapkın ilan edilmiş 1600 yılında Roma’da diri diri yakılarak idam edilmiştir. Galilei dünyanın yuvarlak olduğu ve güneş etrafında döndüğüne dair görüşleri nedeniyle Engizisyon mahkemesinde yargılanmış, görüşlerini inkar ederek idam cezasından kurtulmuş ev hapsi ile cezalandırılmıştır. Ancak batı dünyası, İslam dünyasının aksine yüzyıllar boyu süren bu inanç-akıl çatışması sorununu çözerek 15.yy. dan itibaren Skolastik ortaçağdan çıkmaya başlamış, inanç alanını kişinin kendi maneviyatında yaşayacağı şahsi bir alan olarak sınırlandırarak inancı, siyaset, bilim, felsefe, sanat alanlarında belirleyici bir baskı unsuru olmaktan çıkarmıştır. Böylece inanç, bilimin felsefenin önüne engel olmadığında batı dünyasının bu alanlarda ne büyük bir hızla ilerlediğini Bilimin de büyük bir hızla teknolojik gelişmelere yol açarak siyasi güç dengelerini hep batı toplumları lehine etkilediğini görebiliyoruz.
***
Sanat ve felsefe de aralarında benzerlik olan alanlar. İkisi de insanın özgür düşüncesinden ve öznel bakış açısından beslenir. İkisinde de hayatı, varoluşu sorgulama veya öznel şekilde açıklama, yorumlama çabasını görebiliriz. Sanatta duygular ve yaratıcı hayal gücü ön plana geçerken felsefede ise akıl ve tutarlı bir temellendirme çabası ön plandadır. Sanatçı güzel olana yönelir ve duygulara hitap ederek resim, heykel, müzik, şiir vb gibi bir eserde güzellik anlayışını ortaya koyar. Felsefe ise güzele değil doğruya yönelir ve ortaya soyut, akla hitap eden bir düşünsel ürün koyar. Yine de Nietzsche gibi bazı filozofların düşüncelerini açıklarken edebi üsluba daha çok yaklaştığını veya Dosteyevski, Kafka gibi birçok büyük sanatçının eserlerinde bir felsefi görüşe yer verdiklerini de görebiliyoruz. Gerek filozofların gerek sanatçıların toplumda sıradanlığın ötesine geçebilen, eleştiren, sorgulayan, özgür düşünceli, ben kimim, hayatın anlamı nedir gibi sorularla yoğun şekilde yüzleşen ama cevaplarını farklı şekillerde farklı malzemelerle veya üsluplarla dışa vuran insanlar olduğunu ve her iki alanın da insanda entelektüel bir haz yarattığını söyleyebiliriz.
***
Geçmişte dini inançlar dönemin sanat, bilim ve felsefesi üzerinde etkili olabilmiştir. Müzik, resim heykel, mimari vb.. gibi sanat eserlerinde dönemin dini inançlarının izlerini görmek mümkündür. Ortaçağ boyunca batıdaki felsefede daha çok inancı temellendirme çabası olduğunu görebiliriz. Yine kilise bilim adamlarının görüşlerini de yakından takip etmiş bu görüşler üzerinde etkili olmaya çalışmıştır.
***
Sonuç olarak felsefe, diğer disiplinlerle ilişkili ancak onlardan yine de farklı bir etkinliktir. Din gibi mutlaklık iddiasında olmaması, ya da bilim gibi ispat edilebilir sonuçlara ulaşmaması Felsefenin değerini azaltmaz. Aksine onu yine de değerli kılar. Çünkü insanın elindeki en büyük gücü aklın özgürce düşünebilmesidir. Filozoflar, bir yandan bilimsel bilgilerden beslenirken diğer yandan da bilimsel yöntemi ve bilim adamlarının içinde şekillendiği bilimsel paradigmayı eleştirerek bilimler için de ufuk açıcı, yol gösterici olmaktadır.
***
Her filozof bize kendi akıl penceresini açar. Bu özgür pencerelerden dünyaya bakmak, hayatın anlamını, varlığı her bir filozofun gözünden tekrar değerlendirmek bizim de ufkumuzu genişletir, eleştirel sorgulayıcı, akılcı düşünmemizi sağlar. Tekil olaylara gömülmeyip genele bakmayı, probleme en genel açıdan tüm yönleriyle yaklaşmayı, farklı gibi görünen şeyler arasında bağlantılar kurabilmeyi öğreniriz. Düşünme, bilincimizi geliştirirken, bilinç ise benliğimizi tanıma fırsatı sunar… Seneca’nın da dediği gibi ‘Düşünmek yaşamaktır…
Hazırlayan ve Sunan: Suna Bağ