Bir ülkenin geleceği okul sıralarında yazılır. O sıralar ki dünlerde kurşun ve boyalı kalemler kokardı; defter, dergi, kitap sayfalarında düş kuran çocuklar umutla, sevgiyle yaşardı. Günümüzde o sıralarda; defter, kitap, kalem, silgi yerine tabletler var, o tabletlerde sorgulanmadan, tartışılmadan, yorumlanmadan, neden-sonuç ilişkisi kurulmadan "hap gibi yutulan ya da dayatılan" kuşkusuz doğruluğu bazen tartışmalı bilgiler var. Dünlerde sınav endişesiyle kaygılanan beyinler, günümüzde dogmatik, köksüz, yetersiz, dayatılan, gerçeklerden saptırılan açıklamalarla dolduruluyor, dahası bu açıklamalar genç kuşaklara belletiliyor, ezberletiliyor. Ne acıdır ki günümüzde böylesi uygulamalarla "eğitim çuvalı" da boşaltıldı; içinden bilim çıktı, yerine itaat, dogma, dayatma, uydurma kavramlar, öyküler, masallar, martavallar koydular.
Günümüzde "neredeyse dünya genelinde" eğitim; bilgiye, bilime ulaşmak için bir “arayış” değil, küresel egemenlerin koşullarını belirlediği “dünya düzenine ayarlanma” sürecidir. Genç kuşaklarda ne merak var, ne sorgu; oysa dünün gençleri anlamak, algılamak, öğrenmek için nasıl da araştırırdı. Dünlerde öğrenmek için "merak" vardı, günümüzdeyse dayatılan bir "müfredat" var. O müfredatı da kim yazıyorsa; genç kuşaklar onun yörüngesine giriyor, onun dogmalarını belliyor, o kişinin dünyasında büyüyor. Ne yazık ki o dünya; çoğunlukla dar, tek renkli ve suskun... Dünlerde öğretmenler; öğretmek için istekli, özverili, çabalı... Oysa günümüzde böylesi öğretmenler; çıbanbaşı, tehlikeli, zararlı... Öğretmenlerin bu tutum ve davranışlarının izdüşümü öğrencilerde; onlar da derinlikten yoksun, sokma çivi kakma akıl, taşıma suyla dönen değirmenler gibi ne yazık ki sürdürülebilir eğitim ilkesinden uzak ve bu koşullar da aydınlık bir geleceğe kurulmuş tuzak... Uluslararası alanda yarışacak donanım, bilgi, birikim ve dahası özgüven yetersizliğiyle hep gerilere düşüyor genç kuşaklar... Çünkü ezber uygulamasıyla yetişen kuşaklar; bilgiyi öğrenmiyor, yalnızca internet ortamında algoritmaların verdiklerini; alıyor, onları doğru sanıyor, onları belliyor, onlara inanıyor. Çünkü küresel egemenler ya da oligarklar “Düşünen birey” değil, onların oluşturduğu, dünyaya dayattığı “düzenle uyumlu küresel insan kopyaları” istiyor. Oysa eğitim, yalnızca ezber, sınavda geçer not değil; yön bulma, hak arama, anlam kurma tutum ve davranışlarını içerir. Ama günümüzde bir çocuğun “neden?” sorusu bile geleceğe yönelik kaygılar bağlamında rahatsızlık, huzursuzluk, endişe yaratabiliyor. Çünkü "neden?" diye soran, sorgulayan, daha sonra hesap da sorar, itaat etmez, başkaldırır diyor küresel egemenler./oligarklar...
Günümüz bağlamında önemli bir soru: Eğitim, kimin için?
Kırsalda doğan çocuğun şansı ile kentli, özel okul mezunu bir çocuğun arasında bilgi, donanım, başarı yarışında neden bu kadar fark var? Eşitlik söylemiyle başlayan eğitim serüveni, daha ilkokulda sınıfsal bir hiyerarşiye teslim oluyor. “Başarı” artık zekâdan çok olanaklarla ölçülüyor ve böylece boşaltılıyor eğitim olgusu...
Sınıflar dolu ama düşünce boş! Derslikler var ama öğrenciyi iyi yetiştirmek, uluslararası alanda yarışabilecek düzeyde eğitmek ve öğretmek için kaygı, dert, en önemlisi istek yok! Öğretmenler yorgun, bezgin, isteksiz, amaçsız dolayısıyla öğrenciler de yetersiz, yönsüz. Dolayısıyla bu boşlukla büyüyen çocuklar; yarının karar vericileri nasıl olacaklar? Düşünmeden, eleştirmeden, sorgulamadan; yalnızca verilenleri alarak, yalnızca sunulanı tartışmasız "hap gibi yutarak" nasıl gelişecekler?
İşte tam da bu nedenle eğitimdeki boşluk; gerçekte bir ülkenin benliğindeki, kimliğindeki en büyük çöküştür. Çünkü boş bir çuvalın içine yalnızca bilgi girmez ama önce özgüven, sonra merak, en sonundaysa sorgulama, yargılama ve doğru karar alabilme cesareti girer. Böyle cesur bireylerden oluşan toplumlar da çağdaş uygarlık düzeyinde geri kalmaz; önde gider.