Bu soruyu yanıtlamak için bir aydın tanımı yapmak gerekir. Tanım objenin tüm özelliklerini gösteren iyi bir resimdir. Tanım değişen koşullara koşut olarak güncellenmelidir. Bu yaklaşım, tanımın tanımlanmasını gerekli kılar.

Aydın dendiği zaman, genel çoğunluğu oluşturan sıradanlardan farklı niteliklere sahip bir kişilik kastedilmektedir. Bu tıpkı meslek gibidir, dünyanın neresinde olursa olsun, yaşama ilişkin sorunların algılanmasında, onlarla ilgili çözümler üretilmesinde aydının niteliği belirginleşir. Bu gibi nitelikli kişilerin en önemli farklılıkları ürettikleri çözümlerdir. Bu çözümler insanları iyiye, güzele ve istendik yaşamlara taşır. Bu nedenle aydınların algı düzeyleri farklıdır bu farklı algılar yarınları bugünlere taşır yani, toplumsal değişim ve dönüşümlerin itici gücü konumundadır. Bu özellikleri nedeniyle iktidarlar ile ters düşme olasılıkları yüksektir. Demokratik ve laik olmayan yapılarda aydınlarla iktidarlar uzlaşamaz. Aydınlar değişimden, dönüşümden yana tavır alırken; iktidarlar statükoyu korumak ister. Ve bu özellikleri nedeniyle iktidarlar tarafından, kitlelerin gözünde itibarsızlaştırma amacıyla suçlanırlar. Bu suçlamaların önde geleni de “vatan haini” olarak suçlanmalarıdır. Oysa normal bir aydın ülkesini sevdiği için iktidarla çatışmaya girer. Aydının yurtseverliği tartışılamaz çünkü onlar yaşamdan yana ülke sınırlarını aşarak dünya insanlık ailesine katılırlar. Sevgileri sorumluluklarıyla birleşir ve varlık severlik noktasına ulaşır.

Aydınlara özgü nitelikleri sıralamaya çalışalım:

-Aydın, vicdanı ve ahlakı olan kişidir.

-Aydın bilimden yana olup, bilimin yol göstericiliğini rehber kabul eden, özgürlüklerden ve bağımsızlıktan yana olandır.(Hayatta en hakiki mürşit ilimdir-Atatürk)

-Yaşamın ve yaşama ilişkin sorunların nedenini araştıran ve yaşam kalitesini artırarak toplumun refah düzeyinin yükselmesine katkılar sunandır.(herhangi bir ayrım yapmaksızın)

-Otoriteye boyun eğmeyen, her türlü baskı ve şiddete karşı çıkan( şiddet kimden gelirse gelsin), bilgisini toplum ve tüm varlıklar yararına kullanan kişidir.

-İnsan onurunu koruyan ve kollayan ve bu doğrultuda düşünce özgürlüğünün, inanç ve ifade özgürlüğünün güvenceye alındığı güvenli yaşam ortamlarının sağlanması doğrultusunda çaba harcayandır. Bu noktada Voltaire’nin söylediği tümceyi anımsayalım: “Senin düşüncelerine katılmıyorum ama; onları özgürce ifade edebilmen için hayatımı bile verebilirim.”

-Aydın, dünyayı olumlu yönde değiştirmek isteyen ve o doğrultuda çaba harcayan kişidir.

-Aydın insan, insanlığa ait tüm değerleri koruyan; aydınlıktan, özgür düşünceden yana olup, kendi dilini(ana dili ana sütü gibi helaldir), ulusunu ve topluluğunun varlığını daha iyi koşullarda sürdürmelerine katkı sunandır.

Aydınlara özgü nitelikleri vurguladıktan sonra bir de bazı tanımlara göz atalım:

İlber Ortaylı: Aydın Dünyaya, atalarından devraldığı değerlerle veya tartışmasız bir tavırla değil; kendi kavram ve araçlarıyla bakan kişidir.

Macit Gökberk: Aydınlar, düşünceleri ve değer ölçüleriyle topluma öncülük etmek görevini yapan ya da bunu yapmaları gereken kişilerdir.

Emre Kongar: Aklı ve bilgisi ile toplumuna önderlik eden kişi…Aydın evrensel olarak her şeyi sorgular.

Melih Cevdet Anday: Aydın, akıllı zeki ve bilgili olmanın yanında, sadece aydınlanmış değil aydınlatıcı da olmalıdır.

Kant: Aydınlanmayı, insanın bilgi edinme ve özgürlüğü olarak tanımlar.

İşin sınıfsal yanının olduğunu başlangıçta dillendirmiştik. Halkın aydını, emekten, emekçiden ve tüm insanlarla birlikte doğadan yana tavır koyan kişilerdir. Sermayenin aydını emeğin ve doğanın düşmanı olabilir. Doğanın yağmalanmasında icazet vericiler bu kesimdendir. Aydınlar arasındaki sınıfsal bir ayrım yapılmasının nedeni, onların üstlendikleri rollerle ilgilidir. Örneğin: Barışı savunanların suçlanmasında sermayeden yana tavır alan aydın görünümlü kişilerdir.

Fransa’da Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde bir kısım Fransız aydınları (Sartre, Albert Camus ve Francis Jeanson) kendi ülkelerini suçlamışlardır. Özellikle Sartre hakkında ağır suçlamalar yapılırken, Charles de Gauella’ya şikayette bulunan faşist sağcılar, Sartre’nin cezalandırılmasını istediklerinde Charles de Gauella’nın yanıtı şöyledir: “Sartre Fransa demektir, ben Fransa’yı nasıl yargılarım!” olmuştur. Buradan çıkan sonuç; aydının bir ülke olduğudur.

Bize ve bizim aydınlarımıza dönecek olursak: Sadece barış talebinde bulunmak yetmez, aynı zamanda haklı olanın yanında yer almak gerekir. Her kimden gelirse gelsin, tüm haksızlıkların karşısında olmak gerekir.