“Dün meyhanesinde köşesinde iki tek atınca devrim yapanlar vardı. Bugün kahvesini makineye ısmarlayıp yapay zekâdan sınıf bilinci isteyenler var. Aynı yanılgı, ayrı çağlar.”

Bir düşünelim; algoritmaların emrindeki zihinlere sosyalizm anlatılır mı?

  1. yüzyıl insanının en büyük trajedisi artık ne açlık ne de savaş. En büyük yıkım, düşünmeyi algoritmalara devretmiş olmamızdır.
    Önerilen videoları izliyor, önerilen kitapları okuyor, önerilen düşünceleri savunuyoruz.
    Seçimlerimiz özgür iradeyle/istençle değil, istencimiz dışında optimize edilmiş veri kümelerine göre belirleniyor.

Şimdi soralım:
Böyle bir düşünce yapısıyla yaşayan insanlığa "sınıf bilinci" anlatmak olanaklı mı?

Sınıf bilinci, çatışmayı anlamaktır.
Ancak bu çağda her çatışma “negatif enerji” olarak kodlanıyor.
Sorgulamak “toksik olmak”, eleştirmek ise “negatiflik yaymak” sayılıyor.

Bir TikTok videosunda 15 saniyede “sosyal adalet” anlatmaya çalışanlar; Kafka’nın Davasını QR kodla özetleyen kütüphanecilere benziyor.

O idealist/ülkücü dünlerde “meyhane köşelerinde iki tek atan” devrimciler vardı.

Bugün onların ardılları ki onların torunları “Yapay zekâ dünyayı kurtaracak” diyor.

Ve onlar sanıyorlar ki yapay zekâ yargıç olacak: torpilsiz, adil… Yapay zekâ yönetici olacak: kayırmacılıksız, hesap verebilir… Yapay zekâ ekonomist olacak: fırsat eşitliği sağlayacak…

Oysa bu teknolojiye yüklenen umutlar, gerçekte insanın kendine olan inancını yitirmesidir.
Çünkü sorulması gereken şudur: Algoritmaları kim kodluyor?
Kârı optimize eden, hisse senedi yükselten aynı şirketler daha açık bir deyişle; aynı egemen sınıf, aynı oligarklar.

Bir düşünelim; bu oligarklar devrim sever mi?

Bugünün “yeni burjuvazisi” artık fabrikatörler değil, veri baronları...
Musk, Bezos, Zuckerberg… Onlar yalnızca servet sahibi değil; kültürel iktidarın da odağındadırlar.
Artık ürün değil, algı üretiyorlar.

Bu dijital oligarşiler, sosyalizmin yeniden evrensel bir ideoloji olarak doğmasına izin verir mi?

Hayır. Çünkü sosyalizm “bölüşüm” der, onlar ise “birikim”in dilinden konuşur. Kuşkusuz “Dijital çağda sosyalizm olanaksızdır” diyemeyiz ya da bu denli umutsuz olmak istemiyoruz belki... Ama işte burada “Kapitalizmin kodlarıyla devrim yazılır mı?” sorusunu dürüstçe sormamız gerekir.

Bugün; iklim krizinin kıyısında, savaşın sınır tanımadığı bir dünyada insanlar yeniden eşitlik ve dayanışma arıyor.

Bu, bir olanaktır; ancak sistem bu isteği görmezden gelerek ya yutar ya da süslü sözlerle donatır, değiştirir, etkisizleştirir.

Sisteme karşın sosyalizmi yeniden kurmak için “veri”ye karşı “vicdan”, “kod”lara karşı “kolektif bilinç” geliştirmek gerekir. Ama kolay mı? Hayır.

Çünkü insanlar; kendilerini pazarlama nesnesine dönüştürmüşse, yoldaşlığı bir Telegram grubundan ibaret sanıyorsa, sınıf bilincini “motivasyon konuşmaları”yla karıştırıyorsa...

Bu koşullarda dijital çağda sosyalizm; düşleyeni avutmak için sunulan bir “ütopya şarabı”na dönüşür.

Gerçek değil, sarhoşluk yaratır.

Belki de yazımızın en başında sorduğumuz soruyu değiştirmeliyiz ve “Sosyalizm bu dünyada olanaklı mı?” yerine şu soruyu sormalıyız:

“Sosyalizm için bu dünyayı ne kadar dönüştürebiliriz?”