Yurdum gibi yaralıyım
Ne eksik, ne fazla
***
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun hayırsızın
***
Melankolizme bulaşmış hüzünlü yanım, Ahmet Erhan şiirlerini hep sevdirdi bana…
Şiirlerinde hep bir hüzün bir cam buğusu vardır… Belki bu yüzden ona arabesk şairi dediler… Böyle diyenlere aldırmadı Ahmet Erhan… Onun şiirleri tanımlamalara, kalıplara sığmazdı belki… Bir tanımlama gerekirse eğer onun için “acının şairi” ya da hüznün şairi demek belki daha doğru olurdu… Onu, yaşadığı hüzünler, hayal kırıklıkları, yaşamın gelgitleri şair yapmıştır…
Kendisini babacı olarak tanımlayan Ahmet Erhan, okuma ve edebiyat tutkusunun gelişmesini şöyle anlatır:
Bir gün babam, "Oğlum benim gözlerim görmüyor, bana geceleri kitap okur musun?" dedi. Ciltlerce kitap okudum ona, Dostoyevski’ler, klasikler... Aslında derdi bana kitap okutmakmış. Onu küçücük puntolu bir gazete okurken yakaladım sonra.
Ahmet Erhan’ın futbolla tanışan gençliği de epey hüzünlü… Fatih Terim’in de oynadığı Adana Demirspor’da top koşturan Ahmet Erhan, Türkiye’nin en iyi sol açıklarından biri olacakken Adıyaman sporla yaptıkları bir maç sırasında ayağının kırılmasıyla futbol düşleri bitmiş oldu…
Daha sonraki süreçte okullar ve sonrasında da edebiyat öğretmenliği… Çağın en güler yüzlü edebiyat öğretmeninin Ankaralı dönemlerini başlatıyor…
Ahmet Erhan, sisli bir havayı, loş bir ışığı ve meyhane köşelerini, birahaneleri hatırlatıyor bana… Şiirlerine tekrar şöyle bir baktım, o kadar çok ölüm temasını işlemiş ki, bir şiirinde gömüleceği yeri de yazmış…
Erhan gidiyor, haydi bakalım
İyi de, yalnızlık yerinde duruyor, ölüm, acı…
Bari ben yazdığımla kalayım.
***
Son Düello şiirinde de şöyle diyor…
Kaybettim ömrümün son düellosunda
Şimdi ayağımın altında kayıyor dünya
Gökyüzü aklıma bir kefen oluyor…
Cunda’daki mezarlığa, selvilerin altına gömün beni…
***
Şiirleri bestelenip ve çok ünlü şarkılara dönüşürken o sadece adının kullanılırken söz yazarı değil de “şiir” olarak yazılmasını istedi… Ülkemizde ölüm korkusunun kol gezdiği dönemleri de ölüm temasıyla şöyle anlatıyor…
Üstüme bir silah doğruldu sandım
Rüzgâr, beline dolandığında bir dalın
Korktum, güldüm, kendime kızdım
Bu gün de ölmedim anne.
Ülke sevgisini şöyle dillendiriyor bir şiirinde:
Seviyorum ülkemi, Sinoplu bir balıkçının sevdiği kadar…
Alnımda yağmur lekeleri, gözümde bir zeytin tanesinin kederi durur…
***
Şiir Dünyasından Bir Ahmet Erhan geçti… O şiirleriyle hep yaşayacak…