Avusturya doğumlu Britanyalı filozof, bilim kuramcısı ve açık toplum savunucusu Karl Popper şöyle demiş:
"Tarih yasaları yoktur. Ama tiranlar, onları icat etmekte ustadır."
Bazı sözler vardır ki dönemin nabzını değil, o nabza göre şerbet verenleri yüceltir. İşte bu yüzden tarih hem tehlikelidir hem de tehlikeli bir biçimde araçsallaştırılabilir ki ya bilenleri susturmak için kullanılır, ya da konuşanların sesini bastırmak için kullanılır.
Bugün bu iki eğilim aynı anda karşımıza çıkıyor. Öyle ki tarihi yanlış bilenler konuşuyor, doğru bilenler susturuluyor.
Popper’a göre tarih, kendi kendine işleyen bir yasa ya da zorunluluklar zinciri değildir. Tarihi yönlendiren insandır. Bu nedenle “tarih konuşuyor” diyerek insanı susturanlar; gerçekte kendi çıkarları adına toplumu sessizliğe tutsak eden ideolojik mühendisler durumuna gelir. Buradan sonrası artık bilimin değil, ideolojinin alanına girer.
Bugün sıkça duyduğumuz “Her şey günü gelince gerçekleşir” türü söylemler, gerçekte değişimi engelleyen bir eylemsizlik göstergesidir. Çünkü “ günü gelince” demek, çoğunlukla “iktidarımı şimdi kaybetmek istemiyorum” demenin örtük biçimidir. İşte Popper’ın “kapalı toplum” kavramı tam da burada devreye girer. Bu tür toplumlarda:
-
Değişim sapma sayılır.
-
Eleştiri düşmanlıkla eşdeğer tutulur.
-
Soru sormak suç durumuna gelir.
Bugün bu yapılar yalnızca siyasal alanlarda değil, dijital dünyada da yeniden üretiliyor. Sosyal medya algoritmaları bile yalnızca dijital çağın kapalı toplumuna hizmet ediyor:
-
Sorgulayanları görünmez-leş-ti-ri-yor.
-
Uyum gösterenleri öne çıkarıyor.
-
Yanlışı dile getirenleri, eleştirenleri engelliyor.
-
Övgü üretenleri destekliyor.
Tiranlar; meclislerde değil, dijital çağın oligarklarının buyruklarıyla uygulama içi ayarlarda saklanıyor. Sansür, “filtreleme algoritması” kılığında iş görüyor. Düşünce birliği, “kullanıcı deneyimi optimizasyonu” adı altında dayatılıyor.
Eleştiren değil, çok izlenen kazanıyor. En önemlisi de gerçek tarih silinirken, yerine algoritmaların yazdığı bir tarih öne çıkarılıyor. Dolayısıyla dün Popper, diktatörlerden korkarken; bugün bizler de ekranlarımızdan korkuyoruz, korkmalıyız. Çünkü artık sorun bilgiye ulaşamamak değil, bilgiye ulaşsak bile onun “ne kadar görünür ya da gerçek / doğru olacağına” karar verememek.
Böylece, tarihi bilen ama konuşmayanlar; bilmeden konuşanlardan daha tehlikeli duruma geliyor.
Çünkü bilgi, paylaşılmadıkça güç değildir ve sessizlik, her dem erdem değildir; bazen yalnızca egemenlerin hoşuna giden bir onay biçimidir. Bu nedenle bugün yapılması gereken ne susmak ne de alkışlamaktır; yapılması gereken düşünerek konuşmaktır.
Bilinmelidir ki tarih, yalnızca yazanların değil; susturulanların da tarihidir ve her gerçek tarih, önce şu soruyla başlar:
“Bir dakika, bu doğru mu?”
Popper’ı yeniden anımsayalım:
“İnsan iradesi sustuğunda, tarih totaliterleşir.”
Bu bağlamda günümüzde en politik eylem, düşünmekten korkmamaktır. Belki de en devrimci söz, “Dur, önce bir düşünelim!” demektir.