Öykü ile şiir ortak mekan ve mal­ze­me­le­ri kul­la­nan yakın kom­şu­lar­dır. Her öykü bir şiir ve her şi­irin bir öy­kü­sü var. Benim "ÖLÜ­LER BEL­DESİNDE" adlı şi­irim bu konu ile il­gi­li bir de­ne­me­dir. As­lın­da yazım tür­le­ri­nin hep­si­nin ortak amacı, is­te­nir duygu dü­şün­ce ve is­tem­le­ri hedef alı­cı­la­ra ilet­mek­tir. Bu uzun şi­iri­mi say­gı­de­ğer okur­lar­la pay­laş­mak is­ti­yo­rum.
ÖLÜ­LER BEL­DESİNDE
Ateş ve barut…
Ma­yın­lar or­ta­sın­da;
Ka­ra­ran gök aba­nır,
İnsan­lar üs­tü­ne!
Kan, keder, göz yaşı…
Acı­lar, va­kit­siz­dir, ay­rı­lık­lar sı­ra­dan…
Bin­ler­ce, on bin­ler­ce;
Ve mil­yon­lar­ca ölüm­ler!..
Ölü­le­rin ka­ran­lık ba­kış­la­rın­da,
Cam gibi ber­rak­tı ya­şa­mak.
Her şey, ama her şey,
Bir resim kadar açık-se­çik!..
Ka­ran­lık­lar üs­tü­ne tü­ne­miş­ken gece…
Dağ­la­rın ar­ka­sın­dan ay do­ğu­yor­du!
Ölü­ler bağ­daş kurup me­zar­la­rın­da;
Ne­den­siz öl­dük­le­ri­ni ko­nu­şu­yor­du!..
Bir ölü, fidan gibi,
Al­nın­da kur­şun de­li­ği!..
Ka­fa­ta­sı ar­ka­dan göçük…
Bir tutam saç te­pe­sin­de!..
O denli gen­ce­cik ki;
Henüz on se­ki­zin­de!
Yap­rak­lar hı­şır­da­dı,
Sar­sıl­dı koca çı­nar­lar…
Genç ölü­nün ka­fa­sın­da
Islık ça­lı­yor­du rüz­gâr!..
Ay ışığı ara­la­dı dal­la­rı.
Bir me­za­rın üs­tün­den,
Çek­ti­ler top­rak yor­ga­nı.
Yir­mi­sin­de ölü­nün,
Om­zun­dan kop­muş­tu kol­la­rı!..
Gece ıslak bir so­luk­tu,
Gece kuşu par­ça­la­dı ses­siz­li­ği!
Ka­nat­la­rıy­la ka­rı­lır­ken ka­ran­lık,
Se­viş­me­ğe sa­vu­ru­yor­du çığ­lık­la­rı­nı!..
Bir ölü vu­rul­du­ğu ana ge­tir­di sözü:
“Vu­rul­duk­tan sonra, öl­me­den ön­cey­di;
Ka­sa­tu­ra yü­re­ği­min için­de!..
Ka­ti­li­min el­le­ri tit­ri­yor­du,
Kanlı ka­sa­tu­ra­sı­nı geri çek­ti­ğin­de!
Göz­le­rin­de yalın bir acı,
Göz­le­rin­de in­san­ca korku,
Ama kin hiç yoktu!
Onun göz­le­rin­de gör­düm ölü­mü­mü;
Acı bir gü­lü­cük uçtu du­dak­la­rım­dan,
O sü­rü­ye­rek uzak­laş­tır­dı
Ölü te­ni­ni ya­nım­dan!..
Bir bay­kuş tü­ne­di te­pe­le­ri­ne,
Di­ke­rek ku­lak­la­rı­nı ses­siz­li­ğin de­rin­lik­le­ri­ne…
Öteki ölü­nün gırt­la­ğı ke­sik­ti.
Çı­kar­dı­ğı ses­ler düz ve an­la­şıl­maz!
An­laş­mak için kul­la­nıp göz­le­ri­ni,
Ba­kış­la­rıy­la an­lat­mak is­ti­yor­du
Çı­kar­lar kav­ga­sı sa­vaş­la­rın,
En kirli ay­rın­tı­la­rı­nı!..
Ku­ru­muş yor­gun bir dal,
Ça­tır­da­yıp yu­var­lan­dı ka­ran­lı­ğa
Ve yı­ğı­lıp kaldı me­za­rın yanı ba­şı­na.
Ölü­ler ken­di­le­rin­ce gül­dü­ler;
Doğal ola­rak ölen bu var­lı­ğa,
Yü­rek­ten se­vin­di­ler!..
Yaşlı ölü ko­nuş­mak is­ti­yor­du.
Par­mak­la­rıy­la tı­ka­dı,
Kaval gibi de­lik-de­şik gırt­la­ğı­nı.
“Vatan için, ulus için,
Ve hiç bizim ol­ma­ya­cak olan­lar için;
Bi­raz­da öl­me­mek için sa­vaş­tık!
Oysa tüm in­san­lık için,
Barış için ve in­san­ca ya­şa­mak için
Öle­si­ye sa­vaş­ma­lıy­dık!..”
Di­ye­rek bağ­la­yıp söz­le­ri­ni,
Kaval gırt­la­ğın­dan
Usul­ca çekti el­le­ri­ni!..
Ay sa­va­şır­ca­sı­na,
Daldı ge­ce­nin bu­lut­la­rı­na…
Gü­müş­ten ma­ka­sıy­la,
Sal­dı­rı­yor­du ka­ran­lık­la­ra.
Bil­mem ka­çın­cı gen­ce­cik ölü…
İler-tu­tar yanı yok!
Son­ra­dan bir­leş­ti­ril­miş,
Be­de­ni­nin tüm par­ça­la­rı.
Ko­ca­man na­palm ya­ra­sı sır­tın­da…
Kendi ka­bur­ga­la­rı bıçak olmuş,
Sap­lan­mış iç or­gan­la­rı­na!..
Ay sa­vur­du ka­ran­lık bu­lut­la­rı,
Se­viş­mek­ten yo­ru­lun­ca gece kuşu;
Söndü ka­ran­lık­lar­da çığ­lık­la­rı!..
Çocuk bu bel­de­ye gel­me­den önce;
Min­na­cık, se­vim­li ve tatlı bir ço­cuk­tu!
Savaş ka­rar­la­rı ve­ren­le­re uzak,
Er­ken­ci ölüm­le­re ya­ban­cı…
Cıvıl cıvıl, yaşam dolu.
Kanlı oyun­lar­dan ha­ber­siz­ken;
Yü­re­ğin­de sevgi, dün­ya­lar kadar!..
Bir güzel ak­şa­mın olgun se­rin­li­ğin­de;
Gün­ba­tı­mı ateşe bo­ğul­du!
So­kak­lar çığ­lık çığ­lı­ğa…
Ev­le­ri an­sı­zın vu­rul­du!..
Sal­dı­rı­dan dö­ner­ken uçak­lar,
Koca bir kent yü­zü­ko­yun,
Der­man kal­ma­mış diz­le­rin­de.
Ateş ve kan gö­lün­de,
Avuç­la­rın­da çocuk ölü­le­ri!..
Güneş emen top­rak­lar,
Ge­ce­ye ka­ran­lı­ğı­nı ku­su­yor­du.
Kar­nın­da insan ölü­le­ri,
Su­su­yor ve hep su­su­yor­du!..
Çiz­gi­ler­le be­lir­len­miş bir şekil,
Ko­nu­şan­la­rın ya­nı­na geldi.
Yer açıp buyur et­ti­ler,
Çünkü o, me­zar­sız ölü­ler­den­di!..
Beş-ye­di cep­ha­ne­lik nö­bet­çi­si,
Ka­ran­lık ba­tar­ken göz­le­ri­ne,
Yor­gun­luk dört­na­la yü­rü­dü te­nin­de.
Göl­ge­ler gece giy­si­li,
Du­ya­ma­dı ayak ses­le­ri­ni.
En kor­kunç pat­la­ma­la­rı,
Ard arda kustu cep­ha­ne­lik.
Işıdı her yer alev alev!
Eridi taş du­var­lar,
Demir ka­pı­lar an­la­dı ça­re­siz­li­ği!..
Di­ken­li tel­ler çö­zül­dü top­ra­ğa.
Nö­bet­çi kaldı ateş ce­hen­ne­min­de,
Tek tek hıç­kır­dı mav­ze­ri elin­de…
Bir­kaç sa­ni­ye­de her şey olup bitti;
Parça parça oldu be­de­ni nö­bet­çi­nin;
Sav­ru­la­rak, çok uzak­la­ra gitti!..
Ve bir so­luk­ta ölüp gitti cep­ha­ne­lik!..
Bir ölü ki; insan irisi…
Göz­le­ri­nin rengi, yü­zü­nün gü­zel­li­ği…
Ama, ya­şa­ma­yan gü­zel­li­ğin,
Yoktu hiç­bir önemi!..
O da ar­ka­daş­la­rı­na an­la­tı­yor­du,
Öl­dür­dü­ğü ve öl­dü­rül­dü­ğü si­pe­ri:
Gökte yağ­mur, yerde yağan kur­şun­lar!..
Si­per­ler­de korku, si­per­ler­de çamur…
Her siper kanla ka­rıl­mış bir mezar!..
“Sa­va­şan insan yal­nız­dır!..
Ben ya­pa­yal­nız­dım si­per­de.
Güneş yoktu, bir lokma olsun yoktu,
Mer­mi­ler yağ­mur­la bir­lik­tey­ken;
Si­pe­re yak­la­şı­yor­du düş­man(!)
Ses yoktu yağ­mu­run ve ölü­mün se­sin­den başka!
Tüfek yır­tın­ca ses­siz­li­ği,
Kur­ba­nım ikiye kat­lan­dı, kıv­rıl­dı…
Yay gibi uçtu ha­va­ya;
Ge­rin­di kucak kucak,
Ka­pak­lan­dı si­pe­re çır­pı­na­rak!
El­le­ri kan, göz­le­ri kan…
Avuç­la­rı dolu dolu kandı!
Doğ­rul­ma­ya ye­kin­di­ğin­de,
Top­rak al­tın­dan kaydı;
Boş­luk­ta uçar­ca­sı­na ye­ni­den ka­pak­lan­dı!
İri iri açık­tı göz­le­ri…
Üs­tü­me dün­ya­nın so­ru­la­rı­nı saldı.
Ölüm o denli ya­kın­dı ki;
Bir soluk ötem­de…
Do­kun­sam,
Avuç­la­rı­ma sı­va­na­cak­tı!
Utan­dım kur­ba­nım­dan,
Elim­de­ki tü­fek­ten ve in­san­lı­ğım­dan!
İçine çö­mel­di­ğim si­per­den kaç­mak geldi içim­den.
Doğ­rul­dum sak­lan­dı­ğım yer­den.
Duy­du­ğum bir ses ya da rüz­gar­dı.
Sav­rul­du göv­dem ha­va­ya,
Düş­tü­ğüm yer kur­ba­nı­mın ya­nın­day­dı!
Henüz so­ğu­ma­mış­tı teni,
İri iri açık­tı göz­le­ri.
El­le­ri­miz do­kun­du bir­bi­ri­ne,
Kan­la­rı­mız ka­rış­tı aynı si­per­de!..”
Ge­ce­yi so­yu­nur­ken doğa,
Ay yı­kıl­dı dağ­la­rın ar­ka­sı­na.
Artık sus­muş­tu gece kuşu.
Tut­sak­lık­tan arı­nır­ken renk­ler,
Dön­dü­ler me­zar­la­rı­na;
Sa­vaş­la­ra kır­gın ölü­ler!..
13-07-1985 Saat 02.52- KO­CA­ELİ