De­mok­ra­si bir sis­tem­dir; ama aynı anda bir ter­bi­ye­dir. Özel­lik­le de yerel de­mok­ra­si; halk­la aynı kal­dı­rı­mı pay­la­şan, aynı pa­zar­dan do­ma­tes alan, yağ­mur ya­ğın­ca aynı ça­mu­ra basan yö­ne­ti­ci­le­rin sı­na­vı­dır. O yüz­den yerel yö­ne­tim­ler yal­nız­ca kal­dı­rım taş­la­rı­nın değil, ka­mu­sal ah­lâ­kın da dö­şen­di­ği yer­ler­dir. Ama Didim’de son dö­nem­de dö­şe­nen taş­lar, sanki başka bir yola çı­kı­yor; yö­ne­ti­ci­ler halka hiz­me­te değil, hırs­la tar­tış­ma­ya, atış­ma­ya, çe­kiş­me­ye bi­le­ni­yor.

Anım­sa­ya­lım kı­sa­ca...
De­mok­ra­si; tem­sil­ci­le­rin halk adına çözüm üret­ti­ği bir ortak akıl kav­ra­mı­dır. En azın­dan öyle ya­zı­yor ku­ram­sal ola­rak ki­tap­lar­da... Ama Didim’deki uy­gu­la­ma bam­baş­ka... Bu­ra­da de­mok­ra­si; “kim, kime ne dedi?”, “hangi STK, ne ima etti?”, "yerel yö­ne­tim­de­ki­ler gö­re­ve gel­dik­le­rin­den beri; hiz­met mi üret­ti yoksa rant mı elde etti?" gibi küçük he­sap­la­rın ko­ca­man kav­ga­la­rı­na dö­nüş­müş du­rum­da... Ken­tin adı Didim... Yerel yö­ne­tim yön­te­mi; “Bana bi laf mı ettin sen şe­ke­rim?" ve belki de için­den geçen söz­ler­le "laf eder­sen ci­ğe­ri­ni sö­ke­rim"...

CHP’li Be­le­di­ye Baş­ka­nı Ha­ti­ce Totik Gen­cay et­ra­fın­da bi­çim­le­nen si­ya­sal at­mos­fer, artık halk­la yö­ne­tim ara­sın­da­ki bir iliş­ki değil; si­ya­sal dram tü­rü­nün yeni bir te­at­ral gös­te­ri­mi gibi... Her yeni bö­lüm­de bir STK daha “hain” ilan edi­li­yor, bir yurt­taş daha “pro­vo­ka­tör”leş­ti­ri­lip sus­tu­ru­lu­yor, bir ga­ze­te­ci daha “algı ope­ra­tö­rü” eti­ke­tiy­le ke­na­ra ya­zı­lı­yor.

Oysa bu yö­ne­tim­den hal­kın bek­len­ti­si neydi ? Kı­yı­la­rın ko­run­ma­sı, alt­ya­pı so­run­la­rı­nın çö­zül­me­si, kül­tü­rel ya­şa­mın can­lan­ma­sı, top­lum­sal yar­dım ve des­tek­le­rin adil bi­çim­de da­ğı­tıl­ma­sı… Bir başka de­yiş­le dün­ya­nın en sı­ra­dan ama en ya­şam­sal hiz­met­le­ri... Ama ya­şa­nan olay­lar bağ­la­mın­da an­lı­yo­ruz ki Didim’de be­le­di­ye­ci­lik, “kim sadık, kim mu­ha­lif?” diye liste tut­mak­la eşan­lam­lı du­ru­ma gel­miş.


Bir CHP be­le­di­ye­si dü­şü­nün... “Halk­çı­lık”, “ka­tı­lım­cı­lık” ve “şef­faf­lık” il­ke­le­riy­le var olmuş bir par­ti­nin ye­rel­de­ki uy­gu­la­ma­sı, tam da bu il­ke­le­re ya­ban­cı­laş­mış olsun. Eleş­ti­rel yurt­taş değil, ses­siz ve sadık seç­men de­ğer­li bu­lun­sun. Ka­tı­lım değil, itaat ödül­len­di­ri­li­yor. Oto­ri­te­ye soru soran değil, yerel yö­ne­ti­ci­ler­le sel­fie çeken ve on­la­ra alkış tutan Di­dim­li­ler gözde sa­yıl­sın.
Ne yazık ki her kri­zin suç­lu­su halk, çözüm ise yö­ne­ti­ci­nin ego­sun­da saklı! Bu an­la­yış­la mı Didim yö­ne­ti­lecek?

Ken­tin ger­çek gün­de­mi belli; alt­ya­pı ye­ter­siz, kır­sal alan­lar ve kı­yı­lar be­ton­la­şı­yor, kül­tü­rel et­kin­lik­ler bill­bo­ard­lar­da ka­lı­yor, ma­hal­le­ler yağ­mur­la göle dö­nü­yor. Ama yö­ne­ti­ci­le­rin gün­de­mi bam­baş­ka: “Kim ne yaz­mış?”, “Kim ne demiş?”, “ STK'lar yerel yö­ne­ti­ci­le­ri neden eleş­tir­miş?”
Sanki sabah top­lan­tı­la­rı kriz ma­sa­sı değil; bir tür de­di­ko­du bri­fin­gi... Sanki Didim Be­le­di­ye­si'nde gün­dem “halk” değil, “halk­tan kim ne dedi, Baş­kan ha­nı­mı kim­ler eleş­tir­di?” sor­gu­la­ma top­lan­tı­sı...
Siz buna yö­ne­tim di­yor­sa­nız, biz buna tra­ji­ko­mik yerel ti­yat­ro di­yo­ruz ve ne yazık ki bu oyu­nun se­yir­ci­si halk değil; yal­nız­ca baş­rol­ler­de­ki ego­lar.

Bu­ra­da ger­çek­le­şen; hiz­met değil, he­sap­laş­ma... Yal­nız göz ardı et­ti­ği­niz bir şey var ki o da otur­du­ğu­nuz kol­tu­ğun ha­fı­za­sı yok, ama hal­kın var. Günü gel­di­ğin­de halk size bu gün­le­rin he­sa­bı­nı oy­la­rıy­la sorar.
Bir be­le­di­ye baş­ka­nı; tem­sil et­ti­ği hal­kın ya­şa­mı­nı ko­lay­laş­tır­mak, on­la­rın ge­rek­si­nim­le­ri­ni ön­ce­le­mek, eleş­ti­ri­den bes­len­mek zo­run­da­dır. Bu bir rica değil, görev ta­nı­mı­dır. Ama siz bu gö­re­vi he­sap­laş­ma, küs­kün­lük, ses kısma ve “kim bana bi laf etti?” türü ki­şi­sel sözel sa­vaş­la­ra çe­vi­rir­se­niz; halk sizi izler, no­tu­nu verir ve günü gel­di­ğin­de ge­re­ke­ni yapar ki işte o gün gel­di­ğin­de halk da sizin se­si­ni­zi kısar.

Bayan Baş­kan diyor ki Didim benim evim; Di­dim­li­ler de ailem. Ön­ce­lik­le bu kent baş­ka­nın değil, Didim'de ya­şa­yan her­ke­sin­dir, Didim'de ya­şa­yan­lar da baş­ka­nın aile­si de­ğil­dir. Sayın Baş­kan ön­ce­lik­le şunu öğ­re­nin: Ahbap çavuş iliş­ki­le­riy­le, ken­di­ni­zi; ken­tin ha­mi­si, ko­ru­yu­cu­su ola­rak gör­me­yin, halka hiz­met için gö­re­ve se­çil­di­ği­ni­zi ke­sin­lik­le unut­ma­yın!
Be­le­di­ye bi­na­sı bir ego şa­to­su değil, halka açık bir ku­rum­dur. Se­çim­le gelen her­kes, hal­kın tem­sil­ci­si olmak gibi ağır bir so­rum­lu­luk taşır. Bu ma­kam­lar gös­te­ri yeri değil; görev ye­ri­dir.

Bu ne­den­le size son bir çağrı ya­pa­lım:
Ener­ji­ni­zi, halk­la kav­ga­ya değil; halk­la kar­şı­lık­lı ko­nuş­ma­ya ve on­la­rın eleş­ti­ri­le­ri­ne değer ve­re­rek, so­run­la­rı­nı çöz­me­ye har­ca­yın.

Bil­gi­ni­zi, bi­ri­ki­mi­ni­zi; sos­yal medya sa­vaş­la­rı­na değil, ger­çek pro­je­le­re yö­nel­tin.

Kol­tu­ğu değil, hal­kın ta­lep­le­ri­ni / is­tek­le­ri­ni / ek­sik­le­ri­ni sa­hip­le­nin, ken­di­ni­zi hal­kın hiz­me­ti­ne ada­yın.

Çünkü Didim, ki­şi­sel sözel sa­vaş­lar­la, ça­tış­ma­lar­la, çe­kiş­me­ler­le har­ca­na­cak bir kent değil; bir­lik­te ya­şa­na­cak, ge­liş­ti­ri­lecek, gü­zel­leş­ti­ri­lecek bir kent­tir.

Ve ke­sin­lik­le unut­ma­yın ki De­mok­ra­si; yal­nız­ca sizi se­çen­le­rin değil, sizi eleş­ti­ren­le­rin de hak­kı­dır.