Dünlerde bereketle dolu, dimdik duran bir çuval vardı ve o çuvalın içinde yalnızca arpa, buğday, mercimek değil; aynı anda bir toplumun ortak aklı, köklü birikimi, vicdanı ve temel erdemleri de vardı. O çuval bugün hâlâ yerinde duruyor gibi görünüyor ama içindekiler ya savrulmuş ya da giderek kimseler ayırdına varamadan kaybolmuştur. Dışarıdan bakıldığında yapısı bozulmamış gibi dursa da, içini dolduran anlam ve güç sanki yerinde değil. Yalnızca elle tutulur kaynakları mı; bir ülkenin ortak belleği, kurumları ve kültürel değerleri de bu boşalma sürecinden payına düşeni almış. Tarihsel köklerinden gelen kurumsal bilinç ve ortak akıl birikimi; bugünlerde, dijital çağın hızla değişen küresel dinamiklerinin ve popülist söylemlerinin etkisinde kalma endişesini yanında getirmektedir. Değerleri azalan bir çuval gibi, her rüzgârda bir yana savrulma eğilimi gösteren toplumsal düzende; yetenek ve yeterlilik değerlerinin yerini, dogmatik ve körü körüne bağlılık alışkanlığı almıştır. Önceleri "kamu" dendiğinde; toplumun genel çıkarı ve gönenci anlaşılırdı. Günümüzdeyse ortak yarar kavramı; çoğunlukla dar gurupların çıkar odaklarına, imar rantlarına ya da geçici çıkarlarına feda edilme riskiyle karşı karşıyadır. Doğal varlıklarımız, ekolojik dengemiz ve kentsel alanlarımız, uzun süreli planlamadan uzak, günübirlik kararlarla yönetildiğinde aşınmakta; yeraltı ve yerüstü kaynakları ise düşüncesizce ve hızlıca tüketilmektedir.
Yol gösterici olması gereken bilim yuvaları, özellikle yükseköğretim kurumları da bu boşluktan etkilenmiştir. Akademi; eleştirel sorgulama ve bilim üretme görevini bırakarak, toplumu aydınlatan, yol gösteren önderlik işlevini yitirerek; bilimsel akıldan uzaklaşarak, giderek yüzeysel söylemlere ve ideolojik dogmalara tutsak olmaktadır. Eğitim alanında bilimsel düşünce yerine yalnızca ezberlenmiş bir müfredatın öne çıkışı sonucunda; geleceğin güvencesi olan gençlerin sırtına umut yerine yalnızca belirsizlik yüklenmektedir. Gençlerimizin güvenli bir gelecek düşleri kurabilmesi için, bilimin ışığında bir eğitim düzenine ivedilikle gereksinim duyulmaktadır.
Hiç kuşkusuz bir toplum, mali kaynaklarını / parasal varlığını yitirse de ayakta kalabilir; ancak erdemlerini, geleneksel değerlerini, adalet duygusunu ve ortak aklını yitirdiğinde, o toplum boş bir çuvala benzer ve ayakta durmakta zorlanır. Üstelik bu kayıplar genellikle sessizce, herkesin gözleri önünde gerçekleşiyorsa; bu değer kayıplarına giderek alışılır, kayıpların ayırdına bile varılmaz. İçi boşalan çuval acımasızca bir köşeye atılır. Bilinmelidir ki bu büyük boşalmanın sorumluluğu herkesin üzerindedir. Çünkü hesap verme kültürünün olmadığı ve yaşanan tüm olumsuzlukların yazgı, kader ya da mukadderat olarak görüldüğü bir toplumsal yapıda sorumsuzluklarda elbette ki herkesin payı vardır. Ne yazık ki boşaltılan bir çuvalın içini yeniden doldurmak; özellikle güven, adalet ve toplumsal huzur gibi kutsal değerler söz konusu olduğunda, gerçekten çok zordur. Çünkü bu değerlerin sızdığı delikleri yamamak ve çuvalın içinin boşalmasına neden olan delikleri, yırtıkları onarmak uzun bir süreç ve emek ister.
Ancak umut...
Bir gün gelir, yere serilmiş bu içi boş çuval yeniden kaldırılır, üzerindeki toz toprak silkelenir, yırtıkları yamanır. İçine yine ve yeniden; emek, bilgi, erdem, vicdan, liyakat, adalet ve güçlü bir "barış ve kardeşlik bilinciyle" birlikte yaşama istenci konur. İşte o gün geldiğinde, dolu ve anlamlı çuval yeniden dimdik ayakta kalır.
Bu topraklar çok zorluklar görmüş, ancak değerlerinin erozyona/tozumaya/bozulmaya uğramasını hiç bir dönemde hak etmemiştir. Umut ediyoruz ve biliyoruz ki, bu ülke ve bu ulus; çok yakın bir gelecekte silkinerek, yitirdiği değerlerine, kimlik bilincine ve ortak aklına yeniden kavuşacaktır. Unutulmamalıdır ki, can çıkmadıkça, umut da bitmez. Bugün için ateşlerde kavrulan bu ülke; yılmadan, yıkılmadan, yeniden küllerinden doğar, gönence kavuşan halkı barış ve güvenle sonsuza dek kardeşçe yaşar.