Hayri KOZANOĞLU açıkladı: “Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Tek umut bağladıkları çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu bir yandan, ancak göreceli ucuz kredilerle iki yakasını bir araya getirebilen ailelerin yaşam standardını daha da düşürecek. Bir yandan da mal ve hizmet talebini aşağı çekerek büyümeyi baltalayacak, işsizliği tırmandıracak. Yedek işgücü ordusunun çoğalmasıyla, bir işi bulunan emekçilerin de pazarlık gücünü azaltacak. Büyük olasılıkla, daha önce de dile getirdiğimiz durgunluk içinde enflasyon (stagflasyon) senaryosu devreye girecek. “Ekonomi yönetiminin bazı soyut söylemler dışında net bir enflasyonu düşürme planı yok. Tek umut bağladıkları çözüm, bireylerin borçlanmalarını zorlaştırmak, kredi kartı harcamalarını kısıtlamak. Bu bir yandan, ancak göreceli ucuz kredilerle iki yakasını bir araya getirebilen ailelerin yaşam standardını daha da düşürecek. Bir yandan da mal ve hizmet talebini aşağı çekerek büyümeyi baltalayacak, işsizliği tırmandıracak. Yedek işgücü ordusunun çoğalmasıyla, bir işi bulunan emekçilerin de pazarlık gücünü azaltacak. Büyük olasılıkla, daha önce de dile getirdiğimiz durgunluk içinde enflasyon (stagflasyon) senaryosu devreye girecek”.
“AKP ve MHP iktidar blokunun ekonomi anlayışı bütünüyle; borçlanmaya, özelleştirmeye ve yaratılan krizin bütün yükünü emekçilere yıkma yasasına dayalı. Adına rasyonel politika dedikleri bildiğimiz sömürü ve soygun politikalarıdır. Belirli kesimleri zengin ederken, sermaye kesimlerinin krizini bütün emekçi halkın üzerine yıkma politikası uyguluyorlar. Yani kârları şahsileştirenler, özelleştirenler zararları toplumlaştırıyorlar. Bu zararların yaratılmasının sorumlusu kendileri olmasına rağmen bu sorunların kaynağı olmayan emekçilerin sırtına yük bindirerek, kendileri bu krizi bir fırsata çevirip sermaye birikimlerini güçlendiriyorlar. O yüzden bu ekonomi politikaları köklü bir biçimde değiştirilmedikten sonra var olan piyasa denklemi içerisinde, özelleştirme anlayışı içerisinde, neoliberal politikalar ekseninde Türkiye’nin ekonomisinin krizden çıkma şansı yok. Köklü bir ekonomik değişimden, kamucu planlamaya dayalı, emeği esas alan, toplumsal çıkarı esas alan bir politikaya yönelmekten başka bir çıkar yolumuz yok.”
İşin başlangıcından buyana (2002) AKP tüm kararlarını sadece zenginler için aldı. Yaşanan süreçte kendi yandaş zenginlerini yaratırken çember daralmaya başladı. Sonuçta bu daralma yüzde birlere kadar sürdü. Zaten uygulanan politikaların genel çoğunluk yararına gideceğini gösteren bir tek olumlu işaret yok. Sadece yığınların sabretmesini ve haline şükretmesini istemekteler. En şiddetli biçimiyle uyguladıkları tüketim ekonomisiyle, orta gelir grubunu tükettiler(!) Borçlanmalar ve özelleştirmeler bu işin, tuzu biberi oldu(!) Oysa orta gelir grubu sanayinin ve demokrasinin olmazsa olmazlarındandı!
İşin ilginç yanı, borçlanarak, aldıklarını yandaşlara aktardılar ve faturayı da emekçilerin ödemesini istiyorlar(!) Ayrıca elde avuçta ne varsa hepsini yakınlarına ve yandaşlarına yok pahasına sattılar. Şimdi bu haksızlıklar barındıran çarkları çevirmek için anayasaya, yasalara ve yaşamsal temel haklara aykırı biçimde vergileri artırıyorlar! Varlıkların kaymağına el koyanlar genellikle bu vergilerden kaçınmanın bir yolunu buluyor. Daha olmadı muafiyetler veya vergi afları geliyor. Adil olmayan bir paylaşım düzeninde kesinlikle adaletli olmayan bir vergi uygulaması yapılıyor. Yaşamın her alanında bir kriz var. Bir tasarruftan söz ediliyor ama hazineyi boşaltan hortumlar görmezden geliniyor. Peki, tasarrufu kim yapacak? On altı milyon emekli mi? İşsizler mi, asgari ücretle çalıştırılan milyonlar mı? Ulusal çıkarları temel alan bir ekonomi anlayışı yok. Ne ufukta bir kara görünüyor, ne de tünelin ucunda bir ışık var. Toplum muhalefete yol gösterirken, onlar olayların ve gelişmelerin arkasında kalıyorlar. Hemen hemen ülkenin her yanından çığlıklar yükseliyor. Yandaş medya bunu görmezden gelirken, muhalefet de şaşı bakıyor. Peki bu ülke kimin? Sadece yüzde bir ve onların çevresinde konumlananların mı?