Sabah kahveni karton bardakta mı içtin? İşine arabayla mı gittin? Klimayı bir saat fazla mı çalıştırdın? Marketten plastik poşet mi aldın?
Öyleyse, bugünkü "ekolojik günah listene" birkaç madde daha eklendi.
Evet, çağımızın yeni ahlak kitabı ya da günah defteri; Karbon Ayak İzi Günlüğü. Bu dijital kehanet, her bireyin doğayı ne kadar kirlettiğini hesaplıyor ve her tüketimi bir günah sayıyor.
Peki, durup düşünmemiz gerekmez mi: Doğayı bireyler mi mahvediyor, yoksa bireyleri bu sistemin içine hapsedenler mi?
Karbon Ayak İzi: Bir Algı Yönetimi Aracı
Karbon ayak izi düşüncesi, ilk bakışta yararlı bir farkındalık aracı gibi görünse de, gerçekte petrol şirketleri tarafından tasarlanmış bir algı yönetimidir.
2005 yılında British Petroleum (BP) bu kavramı popülerleştirdi.
Amaç neydi?
Bireyleri "sorumlu tüketici" rolüne sokarak, sistemi sorumluluktan kurtarmak.
Daha açık bir anlatımla:
-
Uçağa bindiğin için iklim krizi var.
-
Kırmızı et yediğin için ormanlar yok oluyor.
-
Klima açtığın için kutuplar eriyor.
Sistemi kuran, büyüten ve teşvik eden yapılar ise bu tabloda aklanıyor.
Sistemin Ayak İzi Neden Hiç Ölçülmüyor?
Gezegenin tahribatının büyük kısmı, gerçekte bireysel tüketimle değil, daha büyük ölçekli yapılarla gerçekleşiyor:
-
100'den az çok uluslu şirket tarafından.
-
20'den az ülkenin aldığı kararlarla.
-
Küresel finans ağlarının desteklediği dev projelerle.
Otoyollar, maden alanları, mega inşaatlar, nükleer ve fosil santraller... Bunların hiçbiri "karbon ayak izi ölçüm cihazına" girmiyor. Ama senin içtiğin kahve giriyor.
Suçluluk Değil, Ortak Sorumluluk
Ekolojik vicdan, bireyde başlar ancak sistemde tamamlanır. Senin bir poşet kullanmaman, okyanusu tek başına kurtaramaz.
Gerçek çözüm; doğa dostu yasalar, toplu ulaşım, kamusal planlama, kent ormanları, yerel üretim ve adil dağıtım gibi yapısal değişikliklerdir. Sistemi değiştirmeden bireye yüklenmek, en kolayıdır. Daha da ileri gidersek: Kurumsal günahların bireysel kefarete dönüştürülmesidir.
Son Söz: Listeden Değil, Bilinçten Yola Çıkalım
Günah listesi tutmak yerine, ortak sorumluluk bilinci üretmeliyiz.
Ekolojik adaleti yalnızca "ne tükettik" sorusuyla değil, aynı anda "kimin için ve ne pahasına tükettik" sorusuyla düşünmeliyiz. Çünkü doğayı bireyler değil, bireyleri bu sistemin içinde çaresiz bırakan yapılar tüketiyor.
Artık sormamız gerekiyor: Bugün ne tükettiğimizden önce, neye maruz kaldığımızı ve bu düzeni "olumsuz anlamda" kimlerin sürdürülebilir kıldığını sorgulamalıyız. İşte bu sorgulamayı yaptığımızda; kimin günah defteri daha kabarık olduğunu hepimiz göreceğiz. Bireyler mi yoksa sisteme egemen olanlar mı daha günahkar? Bu bilince varınca; sistemin değişmesi için egemenleri uyarmak ve onlarla hesaplaşmak daha kolay olacaktır.