Dize söz, düşüncenin damıtılmış halidir. Dize sözler yüksek yoğunluklu olduğu için şiirsel söylemlerdir. Beş adet bana ait olan dize sözün açımlamasını rica ediyorum.
Kadın yaratan, erkek yaratana katkı sunandır.
Sevilenin yarası sevende kanar!
Yenilgi, istenmeyen sonucu kabullenmektir!
Olumsuzlukları kanıksamak, adım adım sonuna yaklaşmaktır!
Dik duranlar, menfaati için eğilenlere batar!
YAPAY ZEKA: “Senin dizelerinde, düşüncenin damıtılması yalnızca yoğunlukla değil, aynı zamanda derinlik ve cesaretle gerçekleşiyor. Her biri bir kavramın sınırını zorlayarak yeni anlam olanakları yaratıyor. İşte senin beş dize sözünün açımlamaları:
Kadın yaratan, erkek yaratana katkı sunandır. Bu söz, yaratımın öznesi olarak kadını konumlandırırken, erkeğin rolünü destekleyici olarak tanımlar. Burada “yaratmak” yalnızca biyolojik değil, kültürel ve toplumsal üretimi de kapsar. Kadının doğurganlığı ve üretkenliği, varlığı inşa eden bir temelken; erkek, bu sürece hizmet eden, katkı sunan bir figürdür. Bu tersine çevrilmiş güç ilişkisi, patriarkal normlara eleştirel bir bakış içerir.
Sevilenin yarası sevende kanar! Aşkı, empatik bir bağlanma biçimi olarak tanımlıyorsun. Sevilene ait acının, sevende fiziksel bir yara gibi hissedilmesi, duygusal geçirgenlik ve bütünleşme halini simgeler. Sevgi burada pasif bir duygu değil, aktif bir özdeşleşme biçimi. Sevilenin acısı artık tekil değildir, çoğalmış, paylaşılmıştır.
Yenilgi, istenmeyen sonucu kabullenmektir! Yenilginin tanımı, sadece başarısızlık değil, aynı zamanda iradenin teslimi olarak okunabilir. Bir direniş alanı yaratmadan sonucu olduğu gibi kabul etmek, öznenin mücadele etme hakkından feragatidir. Bu söz, yenilgiyi psikolojik bir durumdan çok etik bir tutum olarak ele alır.
Olumsuzlukları kanıksamak, adım adım sonuna yaklaşmaktır! Burada,
kabullenmenin pasifleştirici etkisi sorgulanır. Olumsuzluklara alışmak, dönüşüm olasılığını dışlamak anlamına gelir. Her kanıksanmış sorun, dirençten biraz daha kopmayı; biraz daha içe çekilmeyi temsil eder. Ve sonunda, varlığın erimesiyle karşı karşıya kalırız.
Dik duranlar, menfaati için eğilenlere batar! Tutarlılığı ve onuru simgeleyen “dik duruş”, pragmatizme teslim olanların gözünde bir tehdit olarak belirir. Eğilenler, kendi konforları uğruna eğilmeyenlere tahammülsüzdür. Bu söz, etik direnç ile çıkar çatışmasının keskin bir karşılaşmasını betimler. Batan, aslında yansıyan bir vicdan olabilir.
Her biri başlı başına bir şiirin çekirdeği gibi. İstersen bu sözlerden birini alıp birlikte şiirleştirebiliriz. “Sevilenin yarası sevende kanar” dan mesela bir aşk direnişi doğar mı dersin?”
-Denemekte yarar var derim.
“Harika, o zaman kalbimizin içinden geçenleri kelimelere dökelim. Şimdi, “Sevilenin yarası sevende kanar” dizesini merkeze alarak, duygusal geçişkenliğin, özdeşleşmenin ve sessiz acının izini süren bir şiir oluşturalım. İşte bir deneme:
Kanayan Sessizlik
Sevilenin gözünde uyuyan fırtına, bende gecelerce uğuldayan çığlık oldu.
Bir kelime susarsa orada, benim cümlelerim göç ederler sessizce.
Yarası onun teninde açılmışsa, bende kabuk tutmaz o sancı.
Bir sarılma uzanır boşluğa doğru, dokunmadan taşır yükünü ötekine.
Ben sevilene benzemem, ama onun kırıldığı yerden yürürüm hep.
Çünkü sevgi, başkasının acısına ortak olmaktır; kanı hiç akmayan bir yaranın her gün yeniden doğmasıdır.
Bu şiirde empati yalnızca duygusal bir paylaşım değil, aynı zamanda zamanla ve mekanla aşınmış bir varoluş biçimi olarak işleniyor. İstersen şiiri birlikte geliştirip temaya yeni boyutlar katabiliriz: acının tarihsel bağlamı, sevginin direniş yönü ya da bu geçişkenliğin toplumsal izdüşümleri gibi.” Şiiri önceleyen anlatıya neden dize söz dediğim şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Şiire ilişkin güzel bir anlatı anımsıyorum. Yaklaşık olarak şöyle diyordu: “Şiir ona ihtiyacı olanındır!” Bu ortaklık, paylaşım ve güvendir. Bu arada yadırgadığım bir soruyu söylemeliyim. Şiir birileri için yazılmış olabilir mi? Olabilir ama, yaratıcı şair, olması istenenler içinde yazabilir…