"Kolektif Yayınları, Eylül 2025 baskısı üzerine bir okuma önerisi"

Bazı kitaplar vardır, ilk baskısından yıllar sonra okununca daha güçlü yankılanır. Maria Mies ve Vandana Shiva’nın birlikte yazdığı Ekofeminizm işte tam da böyle bir kitap... İlk kez 1993’te yayımlanan bu çalışma; günümüzün ki 2025’in politik, ekolojik ve toplumsal enkazı ortasında bir bakıma “biz bunu söylemiştik” diyen bir uyarı çanı gibi çalıyor.

Eylül 2025’te Kolektif Yayınları tarafından yayımlanan Türkçe baskıyı elime aldığımda; görüyordum ki sayfalar yalnızca kadınları ve doğayı savunmakla kalmıyordu. Aynı anda modernitenin kutsallaştırdığı her şeyi; örneğin bilimi, kalkınmayı, büyümeyi, ilerlemeyi titizlikle sorguluyordu. Bu kitap bir kuram değil; bir yüzleşmeydi.

Shiva ve Mies, doğanın parçalanarak anlaşılamayacağını; kadınların ise susturularak özgürleştirilemeyeceğini yazıyordu kitapta... Bugün “bilim” adı altında doğaya yapılan deneylerin, “kalkınma” adı altında kadınların toprağından, köklerinden koparılmasının siyasal bir seçim olduğunu açıkça söylüyorlardı. Evet,Türkçe baskıda; bu eleştiri tokat gibi iniyor aymaz beyinlilerin yüzüne, yüzüne...

TÜBİTAK destekli GDO’lu tohumlardan, “yeşil enerji” kisvesi altında yapılan HES projelerine kadar birçok şey bu kitabın satır aralarında saklı sanki... Bir bakıma Türkiye’ye "adı verilmeden” yazılmış bir eleştiri çalışması gibi Ekofeminizm kitabı... Belki de bu nedenle kitapta yer alan konular, tartışılan sorunlar; bu kadar tanıdık geliyor insana kitabın sayfalarında satır, satır ilerledikçe...

Kitap boyunca altı çizilen bir diğer sorun; epistemik şiddet... Daha açık bir anlatımla bu kavram; bilgi üretiminin de erkek egemen olduğunu söylüyor. Kadınların yüzyıllardır sürdürdüğü doğa bilgisi ki tohum biriktirmek, hava durumunu okuyabilmek, suyun yönünü sezmek, toprağın hafızasını tanımak; her nedense bir türlü “bilim” olarak kabul edilmiyor deniyor kitapta...

Bilindiği gibi günümüzde de “kadın bilgisi” denilince; mistik, sezgisel, irrasyonel gibi sıfatlar yapışıyor arkasına... Oysa Maria Mies, bu bilgiyi bilimden değil, sömürgecilikten ayırıyor. Bu bilgi bastırıldığı için değil, bastırıldığı biçimde “bilim dışı” olarak kabul edildiği için değersizleştirildiğini ileri sürüyor.

Türkiye’de akademik çevrelerin ekofeminizme günümüzde de uzak durmasının nedeni belki de bu "bilim dışı" sayılma sorunsalıdır. Kadınların doğayla kurduğu ilişkiyi anlamak için yalnızca feminist olmak yetmiyor. Aynı anda modernitenin dayattığı tüm bilgi kalıplarını sarsmak gerekiyor.

Ekofeminizm adlı çalışmanın Eylül 2025 yılı baskısı; içinde yaşadığımız kriz çağının ortasında yeniden yayımlandı. Çok da iyi oldu, çünkü iklim felaketleri sıradanlaştı, kuraklık haber değeri taşımıyor artık. Küresel açlık, savaşlar, kitlesel göçler... Herkes bu sorunlara çözüm arıyor ama kimse bu sorunların kaynağını konuşmuyor; oysa sorun Sonsuz büyüme ideolojisi ile bağlantılı... Bu bağlantıyı eleştiren Shiva ve Mies da büyümeyi sorguluyor. Daha çok üretmek, daha çok tüketmek, daha çok satmak... Ama ne pahasına? Toprak bozuluyor, su çekiliyor, kadınlar evlerinden koparılıyor. Yaşanan bu olumsuz değişimler sürecinde büyüyen tek şey; kar... Geri kalan her şey çürüyen toprak gibi sessizce çöküyor diyor bu bilge kadınlar...

Türkiye’de Ekofeminizm Neden Gecikti?

Bu sorunun yanıtı çok katmanlı. Öncelikle akademi suskun. Kadınlar ve doğa arasındaki ilişki ne yazık ki “romantik” bir bağ olarak görülüyor. Oysa bu ilişki politik, ekonomik ve felsefi olarak sömürülüyor. İşte bu çalışmalarında Mies ve Shiva; bu sömürüyü birbirine bağlayan kavramsal köprüyü kuruyor.

İkinci neden de feminist hareketin doğa sorunsalını yeterince içselleştirmemesi... Feministler; beden politikalarını, ataerkil şiddeti, eşit ücret gibi konuları öncelemekle oyalanıyorlar. Elbette ki o sorunlara da çözümler bulunmalı, o konular da önemli, ama doğa elden gidince, o bedeni nereye koyacağız? O eşitliği hangi toprağa kuracağız?

Üçüncü neden olarak da kadınların savaşımları; akademik dile çevrilmeden görünmez kalıyor. Kazdağları’nda altın madeni karşısında çırılçıplak bedenini siper eden kadınla, Rize’de derelere sahip çıkan ak saçlı ninenin sözleri arasındaki politik bağ henüz yeterince kurulmuş değil. Dolayısıyla Ecofeminism yalnızca geçmişi anlamak için değil, geleceği kurtarmak için de okunmalıdır. Eylül 2025 baskısı, Türkiye'de kadınların ve doğanın birlikte nasıl direndiğini anlamak isteyen herkese çağrı niteliğindedir. Bu kitap, sessizce yok edilen kadim bilgiyi yeniden bizlere anımsatıyor. Dahası bu kitap şu soruyu soruyor:

Kalkınma uğruna kaç kadını daha susturacaksınız?
Büyüme adına kaç nehri daha kurutacaksınız?

Eğer bu sorular sizi rahatsız ediyorsa…
Kitabı açın; özenle, içselleştirerek, satırların altını çizerek okuyun ama gerçekten okuyun.


Dipnot: Kolektif Bellekle Toprağın Dilini Dinlemeye Çağrı

Ecofeminizm – Maria Mies & Vandana Shiva, Kolektif Yayınları, Eylül 2025