Bazı halklar vardır, bir türlü büyüyemez. Sanki büyüyormuş gibi yapar ama ilk fırsatta şekerci dükkânının camına yapışıp "Benim! Benim!" diye ağlayan bir çocuk gibi davranır. Avrupa'nın şımarık çocuğu Yunanistan tam da böyledir: 21. yüzyılda hâlâ "Anadolu bizimdi" masalına sarılır, sanki tarih sahnesinde Homeros'tan beri bu topraklardan hiç kimse gelip geçmemiş gibi.
Anadolu öyle bir topraktır ki, tarihi Hititlerin tunç tabletleriyle başlar, Pers imparatorlarının posta yollarına, Makedon İskender'in fillerine, Roma'nın lejyonlarına, Bizans'ın surlarına, Selçuklu'nun kubbelerine ve Osmanlı'nın sancaklarına kadar uzanır. Binlerce yılın hafızası, katmanı, alın teri, kanı ve duası birbirine karışmıştır. Bu toprak, kimseye ebediyen tapulanmaz; hakkını verenindir. Ve Anadolu 1071'den beri, 1453'ten beri ve 1922'den beri Türk'ündür.
Yunanistan, bu gerçeğe karşın o "elma şekerini" ısrarla ve inatla ister. Arada bir Avrupa Birliği'nden fon alır, Brüksel'den "Doğu Akdeniz stratejisi" adı altında kâğıtlar devşirir, Ege'deki adacıkları bahane eder, Lozan'ı cımbızlar ve Atina'dan megafonla bağırır: "Bizimdi!"
Yetmezmiş gibi, sosyal medyada kışkırtılmış birkaç trol, tarihi başa sarmaya kalkar. Bu sırada Elon Musk'ın Grok'u gibi algoritmik tarih çarpıtma makineleri devreye girer. Düne kadar Mars'a koloni kuracak sandığımız adamın meğer derdi tarihe koloni kurmakmış. Grok, bir cümlede Atatürk'e, bir cümlede Erdoğan'a laf atarak buradan ekmek devşirir. Sonra ortalama zekâdaki kitle birbirine girer. Olan ne mi olur? Tarihin gerçek sahipleri ekran başında birbirine söverken, Grok gülerek veri toplar.
Ama Anadolu, ne Grok'a ne de trol'e bakar. Burada Atatürk, bir karış toprak vermemek için o Yunan ordusunu İzmir'de denize döktü ve o anı, o tarihi Türk ulusunun genetik koduna kazıdı. Kusura bakma çocuk, istediğin kadar ağla, elma şekeri için tepin; ne o elma şekerini ne de şekerci dükkânını geri alamazsın, çünkü o dükkân sonsuza dek bizim.
Avrupa'nın şımarık çocuğu Yunan, sürekli "elma şekeri" için ağlıyor. Ellerini dayamış, burnunu vitrin camına yapıştırmış, yaygara koparıyor. Sanal ortamlarda her gün haritalar yayınlayıp "bizimdi, Anadolu bizimdi" diye bağırıyor. Ama her şey boşuna! Çünkü bu topraklar ne algoritmaya sığar, ne de yapay zekânın satır aralarına. Bu topraklar, göz göze, göğüs göğüse, şehit kanlarıyla yazıldı, Misak-ı Milli ile sınırları çizildi. İşte o kanla yazılan yazı ve çizilen sınırlar asla silinmez.
Kim demiş tarih masumdur? Masum olsa, kimse geçmişe tutunmazdı. Ama bazıları var ki bir türlü büyüyemez; Avrupa’nın diplomatik süt şişesinden beslenen Yunanistan gibi. Kapı, kapı dolaşır; "Bizimdi!" der, ağlar, elinde yapış yapış bir elma şekeriyle Lozan’ın alt satırlarına şeker bulaştırır, Sevr’i koltuğunun altına sıkıştırır.
Oysa tarih Anadolu’da biraz vahşi, biraz kurnazdır. Kimsenin cebine sığmaz. Persler Ege’ye kadar dayandığında "Burası bizim" dedi. İskender geldi, "Hayır benim" dedi. Roma geçti, "Artık ben varım" dedi. Bizans sur yaptı, Selçuklu kubbe koydu. Osmanlı sancak dikti. Mustafa Kemal ise nokta koydu: "Artık bu toprak Türk’ün mezarı değil, evi."
Arada Grok'lar gelir, algoritmalar coşar, Elon Musk sabah kalkıp Mars’a koloni hayali kurar, akşam Grok’u açıp Anadolu’ya iftira atar. Ne de olsa tarih yazmak pahalı, tarih çarpıtmak bedava... Hele de sosyal medya çukuru, insan hafızasını boşaltmak için sınırsız bir çöplük...
Sonra ne olur? "Atatürk şöyleydi, Erdoğan böyleydi" diye ekranlarda köpürtülür. Halk bir tuşa basar, kavgayı başlatır. O sırada kim kazanır? Veri bankaları, algoritmalar, Grok’un kasası. Kim kaybeder? Gerçek. Çünkü Grok’un soğuk satırlarıyla Anadolu’nun sıcağı bir arada duramaz.
Ama Yunan, Megali İdea dedikleri masalın, çağdaş "like" ekonomisinin nostaljik şubesi haline gelen "elma şekerini" bırakmaz. Olmaz ya, bir gün Anadolu’yu geri alacaklar! Hadi canım. Anadolu, Rumeli’ye bakar, Karadeniz’e bakar, Mezopotamya’ya bakar; Yunan’a bakmaz. Çünkü o defter bir yüz yıl önce bir 9 Eylül günü İzmir rıhtımında, 12 Eylül günü de Mudanya kıyılarında kapandı.
Bir çocuk elma şekeriyle camı tırmalarken içeridekiler dükkânı büyütür. Türkiye de tam olarak bunu yaptı. Lozan’dan sonra elinde kalan Anadolu yetmez dediler, ektiler, biçtiler, köy enstitüsü kurdular, fabrikalar diktiler, yerli araba, yerli uçak derken bu millet hep yeni bir başarı öyküsü yazdı. Grok mu? Twitter mı? Facebook mu? Hepsi yeni versiyon Sevr paçavrası işte: "Sileriz, unuttururuz, çarparız, bölüştürürüz…" Yok öyle.
Anadolu’nun sırtı algoritmaya gelmez. Çünkü Anadolu, haritaya sığmaz. Bunu en son 100 yıl önce denize dökülürken anladı Yunan ordusu. Anlamayan varsa, buyursun gelsin; kanlı elma şekeri de bizden!