Mayıs ayı gelende,
Bir başka şenlenir, Aydın Dağları…
Canlanır börtü böceği, kurdu kuşu,
Çiçeğe durur, dağı taşı…
Tavşan topuğu, kel çiçek, yoğurt çiçeği…
Yörük kızın yüreğinde dönüşür aşka…
Paşayaylası’ndan, İmam Baba Tepesi’ne
Çıkar tülüler, mayalar, dorular, bodurlar, daylaklar…
Bir şenliğe dönüşür, Aydın Dağları…
Ve çok kötü geldi, Bin Dokuz Yüz On Dokuz’un Mayıs’ı…
Dumanlar yükseldi, Aydın Ovası’ndan dağlara…
Büktü boynunu karagöz, tespih çiçeği, dağ lalesi,
Mayaların, tülülerin, daylakların, durdu ayakları,
Bir hüzün bulutu sardı, Yörük kızın yüreğini…
Çok kötü geldi, Bin Dokuz Yüz On Dokuz’un Mayıs’ı…
Dağlarından yağ, ovasından bal yerine, aktı gözyaşı
Ve düşman işgal etti Aydın’ı…
Dostluğa, sevgiye uzanırdı hep elleri…
Şimdi yakılmıştı, yıkılmıştı, yok olmuştu canları…
Aydın’daki yangın dalga dalga yayılırken Anadolu’ya…
Haykırdı! Mustafa Kemal, Samsun’dan, Erzurum’dan, Sivas’tan
Ve başladı kutsal bir isyan…
Efelerin efesi Yörük Ali, Malgaç Köprüsü’nde verdi ilk dersi…
Kuvayi Milliye ruhu, sarıp sarmalarken Aydın’ı…
Yemin etti Efeler, kurtarmak için Aydın’ı
Yörük Ali, Hüseyin Efe, Durmuş Ali Efe, Demirci Mehmet Efe, Sökeli Cafer Efe…
Bindiler, dağlarda, ovalarda, pusularda düşmanın ensesine…
Top sesleri yankılanırken, Dumlupınar’dan Aydın Dağlarına…
Başkomutan seslendi, Kocatepe’den Aydın’a…
Çok güzel geldi, Bin Dokuz Yüz Yirmi İki’nin “Yedi Eylül’ü”
Nasıl geldiyse öyle gitti düşman…
Kurtuldu Aydın, kurtuldu vatan…
Eylül ayı gelende,
Bir başka şenlenir Aydın sokakları…
Minnetle anar, Bin Dokuz Yüz Yirmi İki’nin “Yedi Eylül’üne can verenleri”