Kurum veya kişilerin gelirlerinin harcanmayan ve biriktirilen kısmına tasarruf denir. Gelir dendiği zaman, insan onuruna yaraşır bir yaşamı gerçekleştirmeye yetecek olan maddi güç anlaşılır. Çalışanlar için aylık gelir, ürettikleri mal veya hizmetlerin karşılığıdır. Bazı gelirler farklı süreler için saptanabilir.
Tasarruf bir yanıyla birikim, öteki yanıyla (üretken) gelir kaynağıdır. Gelir getiren tasarruf yatırımda değerlendirilir. Ülke yararı için üretken yatırımlar şarttır. Konut yatırımı ölü yatırım olarak ifade edilir. Yani, paranın toprağa gömülmesi halidir(!) Hammadde gelirleri de aynı kategoridedir. Hammadde nihai ürüne dönüştürüldüğünde, katma değeri artar. Katma değer refahı sağlayan en kısa yoldur. Aynı zamanda tasarrufu ve yatırımları artırır. Bu süreçte bilim ve teknolojinin de devreye girdiği unutulmamalıdır.
Bilerek ve isteyerek enflasyonu artırmak, sabit gelirlilere bir eliyle verip, öteki eliyle geri almaktır. Son yapılan memur zamlarının tutarı 177 milyar lira iken; vergiler yoluyla geri alınan miktar ise 140 milyardır(!) Tasarruf, birey doğa ve tüm varlıklarla, insanlık yararına gerçekleştirilen bir pozitif davranıştır. İnsanların en etkin biçimde yok edicilikten sakınmaları halidir. Bu sakınma her koşulda varlıklar yararına sonuçlanır. Tasarruf güçlü olma, kendisiyle ilgili olarak güvenlik önlemlerini artırma ve aynı zamanda yararlı bir üretim eylemliliği halidir.
Toplumda paylaşımın nasıl yapılacağına yönetim erki karar verir. İnanç temelli örgütlenme, inanç temelli paylaşımı ön plana çıkarır. Paylaşım biçimi de birikimi belirler. Birikimler her koşulda birilerine güç kazandırır. Birikim gücü(varlıklar) sosyal statüyü belirler. Her defasında hep aynı kişiler paylaşımdan büyük pay aldığında; kaçınılmaz olarak bir güç yoğunlaşması ortaya çıkar. Güç her koşulda iktidara ortak olur veya bunun yollarını arar.
Paylaşımın ve birikimin üretimle olan ilişkisi önem kazanır. Bu somut durum, yeni toplumsal katmanların oluşmasına neden olur. Bu arada, liyakatin yerini sadakatin aldığını da unutmamak gerek(!) Sadakat kaçınılmaz olarak süreç içinde kurumları etkisiz hale getirir. Kurumlar, devletin omurgasıdır.
Kurumlarla oynayanlar, önce bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kaybederler!
Tasarruf, paylaşım sorunun görülmeyen kısmıdır. Yaşamı algılama biçimi tasarrufları da belirler. Tasarruflar öncelikle ülkenin ve bu kapsamda öteki özgür iradi katılımcı bireylerin yararına olmak zorundadır. Kazandığı ülkede yatırım yapmayan kişiler için “yararlı” sıfatını kullanmakta güçlük çekilir ki;b u noktada tasada ve kıvançta birlik ahdi bozulmuş olur!
Milliyetçilik, iç ve dış çıkar gruplarının çıkarlarını güvenceye alan
yapılanmalara dönüştürülmemelidir. Bu gibi yaklaşımlarda ülke yararı gözetilmediği için, yurtseverlikten söz edilemez.
Dincilik: Hukukun üstünlüğü ile bağdaşmayan, ülke yararı gibi bir sorunu olmayanların, kazananların yanında ve hizmetinde olması olarak
tanımlanabilir(!)
Bütün bu bireysel çıkarcılık ve aymazlık süreçleri, üretim azalmasıyla birlikte başlar ve işsizliği yoksulluk izler. Bu olumsuzluklara bir de kontrolsüz fiyat artışları eklenince; yoksulluk çığ gibi büyür. Evet, görünürde mal kıtlığı yoktur fakat kitlelerin bir şeyler alabilecekleri paraları yoktur. Maliyet enflasyonu, yığınların kolunu ve kanadını kırar.
Paylaşımdan doğan haksızlıklarda sorun biriktirir. Milli irade adına tercih kullananların, temsil yetkisinin aksak olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca milli irade çok görece bir kavram. Herkes onu kendi yararına olacak biçimde ifade eder. Bazan fiili durumlarla örtüşmediği de gözlemlenir.2002 Genel seçimlerinde; AKP, oyların %34,3 ile 363 milletvekili çıkararak Meclis’in %66’sına sahip olmuştur. Baraj altında kalan partiler ve meclise yansımayan oyların toplamı da %46.33’tür. Yaklaşık olarak, seçmenlerin yarısı temsilden yoksun bırakılmıştır(!) Bu noktada başlayan aksaklıklar günümüze kadar sürmüştür!
Milli iradenin en üst değere ulaşması; kurtuluş veya kuruluş süreçleri ile çakışır. Denetim mekanizmaları yeterli olmazsa, yığınsal adaletsizlikler kaçınılmazdır. Hukukun üstünlüğüne dayalı adil bir paylaşım yok ise; adil bir tasarruftan söz etmek güçleşir. Ülke yararı, bireylerin çıkarı ve tüm varlıkların en uyumlu bileşimi içinde adil bir paylaşıma ve akılcı tasarruflara ihtiyaç vardır.