Ne zaman yazdığıma ilişkin bir kayıt olmayan eski bir yazımı buldum. Büyük olasılıkla 2004-2010 tarihleri arasındadır. Bazan erişmek istediğim yazıları Google sorarak buluyorum. Bu yazımı da sordum ama bir kayıt yok. Şimdi bu yazımı paylaşacağım ama, bazı eklemelerim olabilir.
Hukuk, temel insan haklarının güvencesi olmalıdır ve adaletin gerçekleşmesine hizmet etmelidir. Fırsat eşitliği titizlikle gözetilerek, kamusal görevler ve olanakları herkese açık hale getirmek gerekir. Fırsat eşitliği paylaşım adaletiyle sağlanmalıdır. Paylaşım dendiğinde, bunu sorun çözme temelinde uygulamak gerektiği unutulmamalıdır. Böyle bir yaklaşım görece farklılıkları da dikkate almayı gerektirir.
Dışta kalmanın içinden bakıyorum yaşamın farklılaştırılan bir boyutuna. Gün boyu yaşam fışkırırken kentin her köşesinden, ben yaşama ilişkin izler ve kırıntılar arıyorum aynılığını farklılaşmalarıyla koruyan sokaklarda…Bildiğim kadarıyla bu sokaklar hiç terkedilmemişti duyarsızlığın kollarına. Benim göremediğim neler değişti ki acep? Seçilmişlerin gerçeğe yakın ve tutarlı görüntüler sunduğu bu kentte hangi sorumlu unuttu sorumluluğunu?...
Eskiden kötülükler kuytularda ve karanlıklarda tezgahlanırdı. Eşkıyalar, ulaşımı güç ve korunaklı olan dağları, hırsızlar karanlıkları ve kurtlarda sisli günleri severdi(!)Artık her şey alıştığımız gibi değil, yaşam yitiriyor eskidenliklerini.
Yalancılar, hırsızlar, dolandırıcılar okul kaçkını değil. En güzel okulları en iyi derecelerle bitiren, en tanınmış çevreler içinde yer alabilecek olan, akademik ya da erke dayalı ayrıcalıkları olan, dahası aydın görüntüsüne sahip kişilerden oluşabilir. Sanki liyakat tersyüz edilmiş gibi(!) Artık bu insanlar, kuytuları, karanlıkları ve sisli günleri seçmemektedirler(!) Çünkü azınlıkta kalan dürüst ve namuslu insanlar artık seslerini duyuramamaktadır(!) Özellikle basın, özgürlüklerin önünde en büyük engel iken! Gerçeğin kısılan sesi eskisi gibi duyulmuyor artık. Dahası onlar, kıyılara, köşelere ve kuytulara itiliyor(!) Ötekiler çoğunlukta olmalarına karşın; böl-yönet taktikleriyle azınlığa düşürülüyor. Yığınlar hızla yoksullaşırken, çok çok daha hızlı bir biçimde zenginleşenler; yönetilen yoksullarla çoğunluğun oluşmasını sağlıyorlar(!)
Yasalar yandaşlar için değil özellikle muhalifler için uygulanınca, düşman hukuku söylemi ortaya çıkıyor. Suçlarını suç saymayacak kanunlar çoğunlukçu yaklaşımla kotarılabilir. Ahlak hızla yok olurken, kurumların içi boşaltılıyor. Kendileri için engel olabilecek olan kurumlar kapatılırken, yeni kurumlar oluşturuluyor olabilirler. Yasalar olması gerektiği gibi değil, parti çıkarının gerektirdiği gibi uygulanabilir(!)
Fanatiklik düzeyine varan ön kabuller verili koşulları ayrıntılarıyla algılamanın en büyük engelidir. Kimi zaman yararların çakışması yanılgılarında başlangıcı olabilmektedir. Oysa kentin yararı tüm kentlilerin yararı olarak algılanmalıdır. Yani, kamusal yarar olarak. Kent çıkarı her koşulda, kişi veya grupların çıkarının önünde yer almalıdır. Zaten kentin yararını düşünmek son belirlemede tüm kentlilerin çıkarlarını düşünmek demektir. Örneğin bir spor kompleksinin kurulması her koşulda kişi veya grup çıkarlarına tercih edilmelidir. Aynı şekilde kentimizin bir kongre kentine dönüştürülmesi tüm bireylerin olacağı gibi, özel girişimcilerinde yararına olur. Çok basitmiş gibi gözükmesine karşın temel tüketim maddeleri, yerel yönetimin önderliğinde tüketicilere ulaştırılabilir. Halk için ekmek üretilmeli ve tüketicilere ulaştırılmalıdır. Gerekirse ekmek fabrikası kuruluşunda tüm fırınların katılımı sağlanmalıdır. Aynı kapsamda, vatandaşlarımızın musluğundan akan su tüm gereksinimleri karşılar nitelikte olmalıdır. Kent lokantasının beklenenlerden olduğu hatırlanmalı ve bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Emperyalizme eklemlenme, sermayeyi onların hizmetine sokmuştur. Bu olumsuzluğun kaçınılmaz sonucu olarak temel ürünlerimizi yeterli düzeyde üretemez olmuşuz. Her şey ithalata bağlanınca(ilaç, gübre, tohum) fiyatların kontrolü zorlaşmıştır. Enflasyonun temel nedeni üretimden kopmaktır. Buna bir de keyfi fiyat belirleyiciler eklenince, yoksulluk kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenlerden dolayı yerel yönetimler merkezi yönetimin yapması gerekirken yapmadıklarını yaparak tüketicilere dokunabilir.