Konuşmaya kalktığında sana kim olduğunu, hangi üniversiteden mezun olduğunu ya da kaç atıfın olduğunu soranlarla karşılaştın mı? Yanıtını beklemeden, "Sen profesör değilsin, kürsü sahibi değilsin" diyerek seni susturmaya çalışanlarla?

Oysa sen düşünüyorsun. İşte tam da bu yüzden varsın.

Günümüzde algoritmaların sana neyin "anlamlı" olduğunu fısıldadığı, yapay zekâların her şeyi "önermeye" çalıştığı bir çağdayız. Düşünme hakkı bile akademik unvanların güvencesi gibi sunuluyor ve bu hak, "izin gerektiren" bir lüks konumuna geliyor.

Ama biz unutmuyoruz. Sokrat’ı agoradan attılar, o yine düşündü. Spinoza’yı aforoz ettiler, o yine yazdı. Marx’ı ülkeden ülkeye sürdüler, o yine sordu. Çünkü bilginin anahtarı unvanda değil, merakta, inatçılıkta ve cesarette saklıydı.

Bugün kahvehanede fikir kuran, balkonda yaşama ilişkin sorular soran, akşam yemeği hazırlarken evrenin sırlarını düşünen herkes, kürsüsüz bir filozoftur. Onların sözü, algoritmaların dizdiği sonuçlardan daha gerçekçidir. Çünkü onlar önerilen düşüncenin peşine düşmek yerine, onu sorgulayanlardır.

Kariyer mi, Karizma mı?

Akademik zorbalığın, "anlamazsın" diyerek susturma baskısının ve algoritmaların görünmez duvarlarının hüküm sürdüğü bu çağda, bir düşünce manifestosu doğdu. Bu manifesto, düşünen herkesin sesi, kürsüsü olmayan ama vicdanı olanların çığlığıdır. Dijital sessizliğe karşı, bilimsel bilginin isyanıdır.

Şimdi kendine sor: "Ben düşünebiliyor muyum?"

Eğer yanıtın "evet" ise, bilmelisin ki kürsün yoksa da sözün vardır. Çünkü düşünen herkes, var olmanın geçerli öznesidir. İşte tam bu noktada, kariyer ve karizma arasındaki farkı anlamak gerekir.

Kariyer, sistemin sana verdiği bir madalyadır. Diplomalarla, unvanlarla, atıf sayılarıyla ölçülür. Bir başka deyişle, kariyer, düzenin onayını almış bir varlık biçimidir. "Doçent olmuşsunuz, elbette ki görüşünüz kıymetli" sözleri, kariyer sahibi birinin duyabileceği en yaygın sözlerden biridir. Ancak bu kişi, nadiren "Gerçekten düşünüyor musunuz?" sorusunu duyar.

Karizma ise unvanlara gereksinim duymaz. Otorite değil, etki yaratır. Eğer kariyer düzen içinde yükselmekse, karizma düzeni sorgulama yürekliliğidir. Sokrat’ta diploma yoktu, ama bu yüreklilik vardı. Rosa Luxemburg’da kürsü yoktu, ama bu duruş vardı. Bugün mutfakta düşünen bir kadında da, sosyal medyada yazan bir gencin kaleminde de bu karizma parlayabilir.

Algoritmalar ve akademik ağlar, ölçülebilir olduğu için kariyeri öne çıkarır. Onlar, "Google Scholar atıfı var mı?", "Etki faktörü yüksek mi?" gibi sorularla ilgilenir. Ama karizmayı ölçemez, sıralayamazlar. Karizma, bir sokak konuşmasında, bir blog yazısında, bir haykırışta kendini gösterebilir.

Kariyer, sistemin verdiği geçici bir prestijken; karizma, düşüncenin ve duruşun kalıcı izidir.

Kariyerin yok diye susma. Unutma, karizman varsa sesin vardır. Bazen bir düşünceyi karizmayla söyleyen biri, yüz kariyerlinin sustuğu yerde tarihe geçer. Düşünmekten ve düşündüğünü söylemekten kesinlikle korkma!