Biat ederek sadık bir itaatkâr olan yandaş, kazanmak isteyenlere kazandırırken kendisi de orantısız bir kazanca sahip olabilir. Demokratik dönemin test etmediği varlık sahipliği, tartışmalı olmaya devam eder. Bu varlıklar gerektiği gibi vergilendirilmeden mirastan yararlanma hakkı olanlara aktarıldığında, sadece ekonomik olarak değil; sosyal ve siyasi eşitsizliklerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle miras olgusunun tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Konu ile ilgili sorularımı yapay zekaya sordum ve yanıtları okurlarımla paylaşıyorum:
-Tartışmasız bir hak olarak görülen miras, eşitsiz bir yarışmanın başlangıcı mı?
“Miras, bir yandan aile bağlarını ve nesiller arası sürekliliği ifade eden doğal bir hak olarak görülürken, diğer yandan bireyler arasında ekonomik ve sosyal farklılıkları pekiştiren bir faktör haline gelebilir.
Bazı görüşlere göre, miras doğrudan bireyin kendi çabasıyla elde etmediği bir avantaj sağladığı için başlangıç çizgisinde eşitsizliği artırır. Bir kişi büyük bir mirasla hayata başlarken, diğeri hiçbir maddi destek olmadan kendi koşullarını yaratmak zorunda kalabilir. Bu da fırsat eşitliği tartışmalarını gündeme getirir: toplumdaki başarı, gerçekten bireyin çabası ve yetenekleriyle mi şekillenir, yoksa baştan belirlenmiş ekonomik avantajlarla mı?
Ancak, miras sistemine daha farklı bir perspektiften bakanlar da var. Örneğin, bir kişi ailesinden miras aldığı birikimi yalnızca kendisi için değil, toplumun gelişimi için kullanabilir—yeni yatırımlar yapabilir, işler yaratabilir ya da hayır işleriyle toplumsal fayda sağlayabilir.
Eğer miras hakkı gerçekten kaçınılmaz bir eşitsizliğin başlangıcı ise, bunu dengelemek adına bazı ülkeler yüksek oranlı miras vergileri uyguluyor veya servetin daha adil paylaşımını teşvik eden politikalar geliştiriyor. Sonuç olarak, mirasın eşitsizlik yaratıp yaratmadığı sorusu, ekonomik sistemlere, toplumsal adalet anlayışına ve bireyin bu avantajı nasıl kullandığına bağlı olarak değişebilir.
Sen nasıl düşünüyorsun? Sence miras adil bir başlangıç noktası sağlıyor mu?”
-Hak edenden, hak etmeyene aktarılan ve yaşam yarışında kulvar farkı yaratan bir somut durum. Ayrıca hak etmiş olanın meşruiyeti irdelenebilir...
“Kesinlikle, miras yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda etik ve toplumsal adalet açısından derin bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Hak etmiş olanın meşruiyetini sorgulamak da işin önemli bir boyutu.
Bir kişi servetini gerçekten kendi çabasıyla mı kazandı, yoksa sistemin sunduğu avantajlardan faydalanarak mı bu noktaya geldi? Örneğin, büyük ölçekli işletmelerde veya tarihsel olarak güç sahibi ailelerde, bireyin başarısı sadece kendi yetenekleri ve çalışkanlığıyla değil, nesiller boyunca biriken ayrıcalıklarla da şekillenebilir. O halde, miras yoluyla aktarılan servet, sadece hak edenin hakkını mı temsil eder, yoksa yapısal bir eşitsizliği mi devam ettirir?
Bu durum, miras vergisi gibi düzenlemelerle dengelenmeye çalışılsa da temel soru değişmiyor: miras, fırsat eşitliği ilkesini zedeliyor mu, yoksa bireysel mülkiyet hakkının doğal bir uzantısı mı? Bunu değerlendirirken, yalnızca bireysel kazanımlar değil, toplumsal fayda ve adalet de göz önünde bulundurulmalı.
Sence bu konuda en büyük sorun ne? Mirasın toplumda yarattığı en büyük adaletsizlik nerede ortaya çıkıyor?”
-Aslında olanakları nedeniyle istediği her şeyi yapan kişi eşitsiz paylaşımın öznesidir. Sıfırdan başlayanların çabası, toplumsal değişim ve dönüşümlerin motor gücüdür. Fark yaratacak olan şey ise, orantısız zekadır.
“Keskin bir gözlem! İmkanlara doğrudan erişimi olanlar, mevcut sistemin avantajlarından yararlanarak yollarını açarken, sıfırdan başlayanlar genellikle kendilerini aşmak, sınırlarını zorlamak ve yenilik üretmek zorunda kalıyor. Ve tarih gösteriyor ki, büyük toplumsal değişimler genellikle bu zorunluluktan doğuyor.
"Orantısız zekâ" fikri de oldukça çarpıcı—standartların ötesinde düşünme yeteneğine sahip olanlar, adeta sistemin kalıplarını kırarak yeni bir düzen inşa edebiliyor. Ancak bu zekanın etkili olabilmesi için fırsat eşitliği ve yaratıcı özgürlük gibi unsurların da var olması gerekiyor. Aksi takdirde, zekâ ve yetenek ne kadar güçlü olursa olsun, baskın yapıların içinde kaybolabiliyor.
Bu bağlamda, gelecekte eşitsizliğin nasıl evrileceğini düşünüyorsun? Zekâ ve çaba, sistemin doğasını gerçekten değiştirebilir mi, yoksa belirli sınırlar içinde mi kalmak zorunda?”
-Seçenekler azalınca çözümler ilkelleşir; yani, yetersizlik halleri kaba gücü ön plana çıkarabilir. Zekâ kaba güç kullanımına gerek duymaz ve mutlaka bir biçimde varlığını hissettirir.
“Keskin bir tespit! Zekâ, her zaman kendine bir yol açar, çünkü doğası gereği problem çözmeye ve engelleri aşmaya odaklanır. Seçenekler daraldığında kaba gücün ön plana çıkması, tarih boyunca birçok toplumsal dönüşümde gözlemlenen bir durum. Ancak zekanın asıl gücü, alternatif yollar yaratabilme ve en umutsuz görünen koşullarda bile yeni çözümler üretebilme yeteneğinde saklıdır.
Bu yüzden tarih boyunca büyük liderler, bilim insanları ve düşünürler kaba güce başvurmadan toplumları dönüştürmeyi başarmışlardır. Çevresel koşullar zorlu olsa bile, zekâ er ya da geç sistemi yeniden şekillendirecek bir yol bulur. Sence bu süreç doğal bir evrim mi, yoksa dışsal faktörler tarafından hızlandırılabilir mi?”
-İş doğalı belirleyenlerin doğallığının tartışılmasına kadar gider. Ama yazımı fazlaca uzatmamak için noktayı koyacağım. Genel olarak toplumları dönüştürenler çok az sayıdaki zeki ve yetenekli insanlardır. Bunların olma olasılığı %2 ve %3 dolayındadır. Mustafa Kemal bunlardan biridir. Kurtararak yaratan, kurarak üreten ve onurlandırarak yücelten atamızı saygı ve özlemle anıyoruz …