2015 Genel Seçim yenilgisinden sonra zaman kazanmak için başlatılan “İSTİKŞAFİ” görüşmeler yapılmıştı. Bu sonuçsuz görüşmeler sonunda yasal süre içinde hükumet kurulamadığı için yeniden seçim kararı alınmıştı. Bu yakın geçmişi anımsamak, gelecek için kaçınılmaz oluyor. BİRGÜN Gazetesinde Yol Kolektifinin saptamaları bu konuya ilişkin değerlendirmelere olanak sunuyor:

“Dolayısıyla bugün muhalefete uzatılan karanfil de rejimin ileriye dönük kalıcı bir normalleşme sinyali değil. Aksine, iktidarını hem iç hem dış aktörler nezdinde muhalefet açısından meşrulaştırarak, ucu iktidara çevrilen kutuplaşmayı ve meşruiyet krizini yüksek siyaset düzeyinde yumuşatma amacı taşıyor. Bunun sağlayacağı faydaların küçük bir örneğini, CHP, DİSK ve ana akım muhalif kalemlerin Taksim 1 Mayıs’ına dair iktidara sunduğu sessiz destekte görebilmek mümkün. İktidar bir yana, ana akım muhalefet aktörleri dahi anayasaya bağlı bir duruş sergileyemiyor! 

Nitekim yeni anayasa tartışmasının da iktidara sunduğu en önemli imkânlardan biri bu. Halk nezdinde iktidar karşıtlığı bu raddeye yükselmişken, kendisini ana muhalefet nezdinde bir muhataba dönüştürebilme çabası. Oysa anayasa için AKP’yi muhatap almanın, kurda kuzu teslim etmekten oransal olarak daha tehlikeli olduğunu geçtiğimiz 22 yıl sayısız örnekle gösterdi. 

Dolayısıyla ülke bugün yakıcı sorunlarla kavrulurken, anayasa tartışmasına savrulmak, en iyi ihtimalle rejime kaybettiği meşruiyeti sağlamak, en kötü ihtimalle bir dönem daha iktidar şansı tanımak olacaktır. Veyahut rejimin Erdoğan sonrasına ana ayaklarıyla uyum sağlayabilmesinin önünü açmak. En iyisini düşündüğümüzde bile, bugünkü “Cambaza bak” siyasetini gündeme almak, yürürlükteki IMF’siz IMF programına, giderek kurumsallaşan tarikat karanlığına, emperyalizmin güncel eğilimleri doğrultusunda ülkemizin ve coğrafyamızın daha fazla ateşe atılmasına karşı mücadele odağını dağıtmaya yarayacaktır. AKP’nin anayasa gündemi ülkenin değil, sarayın selametinedir. “

İçine düştüğü boşluktan kurtulmak için meşruiyete yaslanmak gereği duyan iktidar bu konuda kolayca istediğini alacak gibi gözüküyor. Bir yorumda şöyle bir şey okumuştum; “AKP’den uzaklaşan kazanıyor(!)” Bunun için de YRP örnek olarak verilmişti. Bu söylenenin tersi de doğru, yaklaşan kaybeder(!) Kazanırken, kendi ayağı ile kaybedeceği alana gitmek ne kadar doğru olabilir ki? Yumuşamadan söz ediliyor, yumuşamayı gerektiren bu ortama kim getirdi? Sorunu üretenlerden çözüm beklemek doğru mu?

“Erdoğan’ın bedeninde devletin en yüksek kademesine çıkmış olan siyasal İslam için de anayasa özel bir sembolik değere sahiptir: Yeni bir anayasa yapabilmek, laikliği benimsemiş bir cumhuriyette bir güç gösterisidir. Aynı Ayasofya’da namaz kılmak gibi, Erdoğan (ve genel olarak siyasal İslam) için yeni anayasa saplantılı ve platonik bir aşkta bir arzu nesnesi olur. 

Anlaşılan o ki bu sefer siyasi iktidar yasak meyve ya da fethedilemeyen son kale olarak gördüğü anayasa konusunda son bir deneme yapıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla bu son deneme olabilir; zira Erdoğan hem devletin hem AKP’nin kurumsal altyapısını çökertip, aile ve ahbap çavuş ilişkileri üzerine kişisel bir yönetim kurmuştur. Bu yönetim devredilemezdir. Erdoğan’dan sonra yaşamayacak olan bu yönetim aslında gözlerimizin önünde ölmekte ve Erdoğan bunu bilmektedir. İşte yeni anayasa, ölmekte olan AKP ve Erdoğan yönetiminin, kendilerini ölümsüz kılma çabasıdır. Bedenlerinin toprak olmaya yakın olduğunu hissettikleri şu anda kendilerini halk nezdinde göğe yükseltecek Hacer-i Muallak olacaktır yeni anayasa.” (AYŞEGÜL KARS KAYNAR-BİRGÜN) 

AKP açısından zaman ve güç kazanma girişimlerinin olması doğal olduğu kadar da kaçınılmazdır. En zayıf olduğu anda ve bastığı zeminin ayaklarının altından kaymakta olduğunu görerek, kendince her seçeneği kullanmak istiyor. Ülke yararı temelinde soruna yaklaşmak birtakım olumsuzlukların gelmesine ve sürdürülmesine fırsat tanıyabilir. Özellikle yargı alanındaki hukuka aykırı olumsuz sonucun ortadan kaldırılması, temel sorunun çözülmesi anlamına gelmez. O hukuksuzlukların ortaya çıkmasına neden olan sisteme dokunulmuyorsa, benzer sonuçların olması kaçınılmazdır. Demokratik olmayan mevcut yapı, istenmeyen hukuka aykırı olay ve olguları üretmeye devam edebilir(!) Hiç kuşkusuz, hukuka aykırı cezalandırılmalar ortadan kaldırılmalıdır. Ancak bu işlem yapılırken de yeniden bir takım hukuka aykırı çözümler benimsenmemelidir. Çünkü bu gibi girişimler otoritenin onaylandığı anlamına gelebilir(!)

“ ABD’de yaşanan üniversite protestolarını alkışlayıp ODTÜ’yü görmeyenler var. Fransa’daki “Sarı yeleklilere” bakıp bizde niye yok diyenler bir türlü yüzünü her gün bir yenisi eklenen metal işkolu grevlerine çevirmiyor, orada olup biteni görmüyor. Tıpkı bir yabancı gazetenin Erdoğan’a sorduğu bir soruyu günlerce konuşup cezaevi kapılarını aşındıran Türkiyeli gazetecilerin görünmediği gibi.

Hava döndü ve halk ne istediğini biliyor. Erdoğan ve Bahçeli’ye bugün verilen kurucu misyon saatler önce ölen bir hastaya kalp masajı yapmaya benzer. Bu rejim büyük bir gürültüyle çöküyor. Asıl odaklanması gereken yenisini kimlerin, nasıl kuracağıdır.” (YAŞAR AYDIN)

Durumun serinkanlılıkla değerlendirilmesi gerekir. Bunun için öncelikle mevcut durum doğru okunmalı ve değerlendirilmelidir. Nafile turlar sadece zaman kaybettirir; kimin zaman kaybettiği, kimin zaman kazanmak istediği ile ilgilidir…