Kendi kendine yetmeyenler, yetmezliklerini tamamlamak zorunluluğunu duyabilirler. İnanç en büyük yetmezlik tamamlayıcılarındandır. Yetmezlik normal koşullarda toplumların büyük çoğunluğu için söz konusu olabilir. Ancak yetmezliklerinin bilincinde olan bireyler bunun nedenlerini de bilebilirler. Bu gibi insanlar (az sayıda) kendi yetmezliklerinin tamamlayıcısı olabilirler. Bu yetiden yoksun olan yığınlar, inançları çıkarları için kullananlar tarafından fırsata dönüştürülür ve korkunç biçimlerde sömürülürler(!)
Yetmezlikten ve bağımlılıktan üretilen “rıza” gönüllü katılımcıların aleyhine kullanılır. Kuranda sözü edilmeyen tarikatlar, muhtaçlar topluluklarını yönetir ve yönlendirir(!) Yığınlar her koşulda bir toplumsal gücü, tarikatların yönlendirdiği yığınlar da tarikatın gücünü belirler. Maddi katkılar belirli düzeylere eriştiğinde, inanç temelli holdingler boy gösterir. Bu güç, her koşulda iktidarlarla ilişkiye girer. Ekonomik güce kavuşanlar, yönetimde de söz sahibi olur(!) Bu gibi unsurların işgal ettiği her alan normal bireylerin hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması ile sonuçlanır.
Tarikatların oluştuğu yapılar genellikle yeterince gelişmemiş veya bilinçli ve planlı olarak gelişimi engellenmiş yığınlardan oluşur. Bu yapılanmalarda eşitsiz bir hiyerarşik yapı olur. Oluşumun temelinde; araştırmamak, soruşturmamak ve itaat yer alır(!) Sorgulanmayan yaşamlar, yaşamın kendisi olur(!) Yaşama katkısı olmayan ve fakat kendisine yük olan yaşamlar yığın sallaşır.
İnanmak sadece bir yaratana inanmaktan ibaret değildir. İnanmak olgusu, güvenmekle ilişkilidir. Güvenin teminatı, yaşamın sunduğu güvencelerle ilişkilidir. Doğrulara, iyi ve güzel olana, sevgiye, ahlaka, bilime inanmakta aynı kapsamdadır. Güvenin temelinde inanmak vardır. Yurtseverliğe, doğruluğa, dürüstlüğe, yaşama saygı çerçevesinde, öteki varlıkların yaşam için olmazsa olmaz olduklarına inanmak, insan olduğunu kavramaktır. İnsan olmanın gereği olarak, yaşam olgusu içinde sorumluluklarının olduğunun bilincinde olmaktır. Genel yaşamın, farklılıkların bilinçli birlikteliği ile daha bir güçlendiğinin farkında olmaktır!
İnanmak, güvenmek ve güvencelere erişmek, paylaşarak ortaklıklarda çoğalmaktır. Üretebilmenin, yaratıcılığın ve yaşamsal çözümlere erişimin yolu farkındalıklardan geçmektedir. Öz gücünün farkında olan, kararlılığın ve güvencelerin sağladığı yeterlik ve dinginlikten pozitif olarak yararlanır. Çözümlerin olabilirliğini ve gerekliliğini kavrar. Sorunları çözümlerle buluşturarak yararlı şeyler yapmanın sevinç ve mutluluğunu yaşar. Varlığını kalıcılaştırmanın yol ve yöntemlerini bulabilir ki; işte bu da kendine inanma ayrıcalığıdır.
Bilgi ihtiyaç karşılama temellidir. Üretmeyenlerin üretim bilgisine gereksinimi olmaz(!) Bazı ürünlerin hazır olarak dışarıdan alınması, üretim bilgisini gereksiz kılar. Bir insanın, bir toplumun, bir ülkenin kendisine yapabileceği en büyük kötülük, kendisinin üretim bilgisinden ve üretkenliklerden yoksun bırakmasıdır. Yoksunluk muhtaçlıktır, bağımlılıktır, özgürlüğünü işlevsiz kılmaktır. Özgürlük seçenek kullanma ayrıcalığıdır. Kendisini üretimden yoksun kılanın (yaşamak, yaşamı yeniden üretmekle olanaklıdır), böyle bir ihtiyacı da olmaz. Oysa ihtiyaç çözüm gerektirir. Çözüm eylemdir, gerekliliktir ve aktivitedir. Her aktivite bir şeyleri yeni konumlara taşır. Bilinçli ve bilimsel eylemlilikler yaşam kalitesini artırır.
İnanmak sadece inançla ilgili bir olgu değildir. İnsanlar gördüklerine, algılayarak anladıklarına, yaparak ve yaşayarak tanık olduklarına inanırlar. Arkadaşlığa, dostluğa, kardeşliğe ve sevgiye inanırlar. Bunlar güzel ve olması gereken şeylerdir. Fakat, kadını eşit olarak görmeyen yaklaşımda sonuçta bir inanıştır ve yaşamın kabul edemeyeceği bir yanlıştır! Bu yanlışlıklar çocukların öz yaşamları ile pekiştirilir(!) Bu sakat ve çağ dışı yaklaşıma göre; kadın olması gereken fakat, erkeğin istediği gibi olmak zorunda olandır(!) Bu yanlış inanış tek başına değildir. İnsanları ötekileştiren, hayvanları ve bitkileri, kendisine hizmet etsinler diye sunulmuş olan olarak kabul etme saplantısı da aynı kapsamdadır. Farklılıkları yadsıyan, yabancıları düşman belleyen hastalıklı bir inanma biçimidir. Yaşantıyı belirleyen inançlardan kaçınmak (yaşama müdahale eden) yaşamı kolaylaştıracak önemli etkenlerdendir. Bu istem, özünde bir laiklik talebidir. Laiklik tüm inançların güvencesidir. Farklılıkların farkında olan yapılar, tüm inançların bir arada olabilmesinin güvencesi olur. Olması gerekende budur…