Aslında farklılık, başlangıçtaki özün değişmiş, dönüşmüş ve farklılaşmış halidir. Bu nedenle farklı gibi gözüken şeyler aynı kaynaktan beslenmiştir. Usta üretirken aklını kullanır, sanatçı aklının yanına yüreğini de koyar. Sanatçı geleceği görürken; usta yapılmadan yapılacak olanı görür. Sıradanlar ise, olay ve olguları yapıldıktan sonra görür; tabii ki, görebilirse…
Yeterlik duygusu insan olmanın temel kriterlerindendir. Paylaşmayı, dayanışmayı, duyarlığı ve güveni, inanmayı, sevmeyi ve saymayı içeren yetkin bir yaklaşımdır. Olanakları paylaşmak özünde, sorunsuz ve saygın bir yaşamı paylaşmaktır. Yeterlik algısı ve duygusu, bireyin gelişmişlik düzeyini yansıtır. Yeterlik duygusundan yoksun olanlar, obur olurlar. Oburlar, dinlenirken bile yük taşıyan ve kendisinin hamallığına tutsak olan kişilerdir. Yemekte, kazançta ve yetkide oburluk sık rastlanan hallerdendir.
Demokratik tepkinin yığın sallaşması gerekir. Bunun için bilgi, bilinç, iletişim ve örgütlülük olmazsa olmazlardandır. Örgütlü birliktelik hak veya taleplerini savunurken farklı araç, yol ve yöntemlerden yararlanırlar. Temel ve olası haklarını savunan özgür bireyler, yasaların koruyuculuğunda ve yasalara uygun olarak hareket etmelidirler. Bu gibi hallerde kolluğun görevi, hak talebinde bulunanları güvenliğini güvenceye almaktır! Demokratik ve laik ülkelerde bireylerin hak ve menfaatlerini savunmaları suç değildir. Bu amaçla meşru direnme hakkı gündeme gelir. Kamu güvenliğine ve ülke çıkarlarına aykırı olmamak koşuluyla yaşam hakkı en öncelikli haklardandır. Bu hakların savunulması değil, haklarını savunan örgütlü yapıların veya yığınların haklarını savunmalarını engellemek suçtur! Yaşamsal yasal hakların bir biçimde engellenmesi, yok sayılması veya görmezden gelinmesi sadece görev ihmali değil; kasta dayalı ve tasarlanarak işlenen suçlardandır. Daha açık bir ifade ile; insanlığa karşı işlenen bir insanlık suçudur.
Gelecek gelmeden endişesi bizi buluyor. Paylaşım bu şekilde ve adaletsizce devam ederse; vatandaşlar elde avuçta ne varsa hepsini kısa bir süre içinde kaybedebilir. Ekonomik durumun bir fotoğrafını çekersek; denetimsiz inşaat, kontrolsüz ticaret ve yağmacı madenciliğin yapıya egemen olduğunu görürüz(!) Büyümeden sadece sermaye kesimi pay alır; emekliler, emekçiler, çiftçiler, memurlar ve esnaf pay almazsa toplum çöker! İstihdam sorunu işsizliği ve işsizlikte gelirden yoksunluğu getirir. Vergiler ve kar güdümlü enflasyon bireylerin gelirlerine el koyup zenginlere aktarırsa, toplumda yarılmalar ve uçurumlar oluşur. Fiyat artışları önceden tasarruflar yoluyla elde edilen birikimlerin elden çıkmasına neden olur(!) Bütün bunların yanı sıra, KÖİ ve YİD’ler için verilen hazine garantileriyle de gelecekteki olası kazançlara el konmuş olunur(!) Bu olumsuz gidişin sonunda vatandaşlar işlerini, gelirlerini, birikimlerini kaybedecekler. Arsalar, arabalar, evler elden çıkacak. “Mal canın yongasıdır.” Sözü anlam ve önemini yitirecek. Malın varlığı canın güvencesidir. O da elden çıkınca geriye ne kalır? Güvencesiz bir yaşam!
“Soruşturulmamış bir yaşam, yaşamaya değmez!” (Sokrates) Öz yaşamına, olumlu ve gerekli katkıları sunmayan kişiler muhafazakardır. Bunun farkında olup olmamaları sonucu değiştirmez. Normal bireylerin yaşamlarının büyük bölümü alışılmış tekrarlardan oluşur. Bu nedenle ortalamaların yığıştığı alanda yer alan bireyler muhafazakardır. Yani toplumun büyük bölümü bu kesimde yer alır. Öz yaşamını sorgulayan bireyler bu yapının dışındadır. Bunlar pozitif ayrıksılardır. Ve bunlar toplumsal değişimlere ve dönüşümlere öncülük ederler. Azınlıkta olan bu kişiler, toplumun yadsıyıp yadırgadıkları arasında yer alırlar. Bu dışlanan önderler geleceğin, şimdilerin ve insanlığın kaybıdır. Toplumlarda dâhilerin oranı %2 veya %3 dolayındadır. Demokratik hakları ve hukukun üstünlüğünü kurumsal güvencelere kavuşturan devletler bu değerlerden yararlanırken; demokratik olmayan yönetimler ilk önce bu değerleri yok ederler! Bindikleri dalı keserek kendi geleceklerini de yok ederlere!...