Özgürlük nedir…
Bir tanımı var mı, ya da tanımlara sığar mı?
Kavram olarak var olup da; kendisi olmayanlara mı benziyor özgürlük…
Doğarsın…
Veysel’in tanımladığı iki kapılı hana…
Çıkışı garantili tek kişilik biletinle
Başlarsın…
Yaşamın ilk günlerine
Çipil çipil bakışlarınla
Okur biri kulağına cırtlak sesiyle
Adını ve Müslüman olduğunu da…
***
Beyaz bir kâğıt gibisin kimine göre doğduğunda
Söyleniyor, ilk derslerini Anarahminde aldığın da…
***
Beslenirsin…
Annenin ak sütüyle,
Kendine gelircesine,
Bir hazza ulaşırcasına
Ve anneni bir ilah gibi görürcesine…
***
Öğrenirsin,
Merak ve hayret ayarlarıyla birlikte
Açılır, gözlerin bir radar gibi çevreye…
Sorular sorarsın içinden geldiğince
Ve yanıtsız kalır, soruların ilgisizlerce…
***
Yüklenirsin…
Annen, baban, öğretmenlerin ve çevrenle
Şekil verirler sana bir görev aşkıyla
Seni adam edecekler kendi akıllarınca
Ve bilmeden nasıl kötülük yaptıklarını sana
***
Bocalarsın,
Yuvarlanıp duran çelişkiler yumağında
Ben kimim demeye başlarsın öylesine
Debelenirsin toplum denen mezbelede
Ve derinden hissedersin yalnızlığı içinde…
***
Uyarsın…
Haydi, artık yaşın geldi evlen diyenlere
Düşmek istemezsen de el ne der hapishanesine
Katılırsın, elle gelen düğün bayram diyenlere
Ve artık dolanır durursun kısır döngülerde…
***
Paylaşırsın…
Bir miras gibi, dünden öğrendiklerini yarına
Sana öğretilenleri de sen öğretirsin çocuklarına
Çocukların da senden aldıklarını aktarırlar torunlarına
Ve sürer gider bu kısır döngü bugünden yarına…
***
Eh, öylesine başladım bu yazıya ama araya şiirimsiler girdi.
Kölelik ve özgürlük anlaşırlar mı birbirleriyle acaba…
Kölelik var olmaya var da; özgürlük kademe kademeyse eğer özgürlük olur mu?
Bir şey için, kesin olarak; ya vardır ya da yoktur denilebilir mi?
Özgürlüğün içinden çıkamıyoruz ama en iyisi biraz da köleliğe bulaşalım…
Kölelik yanımız ortaya çıktıkça, özgür yanımızdan eser kalmıyor elbette…
Bu dünyanın birer kölesiyiz. Birbirimize kenetlenmiş halkalı birer köle...
Dönüp dolaşıp o halkanın içine giriyoruz.
Birbirimizi yemek için ne icatlar çıkarıyoruz.
Özgürlük yalnız olmak değil ama birlikte olmakta değil…
Doğarken bile kimse sormaz insanoğluna...
Onu bekler, töreler, tabular, dinler...
Yazgı dedikleri yazılardan da sorumlu tutulurlar!
Zincire vurulmuş insan beyni doğuştan...
Yön vermek için seferber olurlar, anneler, babalar, öğretmenler ve dinler…
Kimse bir şey sormaz, kutsal bir görev bilirler, yükledikçe yüklerler.
Gerçekte hepimiz bir köleyiz.
Birbirimizin, aşkımızın, sevgimizin, duygularımızın kölesiyiz.
Değerlerin, değer yargılarının kölesiyiz.
Kendi içimizde yaşatıyoruz çoğu kez kölemizi.
Bir halkanın içindeyiz sınırları çizilmiş. Bu halkanın içinde halkalarla bağlanmış, dilimiz, yüreğimiz, beynimiz.
Kullandığımız akıl da bizim aklımız değil.
Yüreğimize yamanmış aşk da öyle bir şey... Sorgusuzca çaldığında aşk kapınızı, çalıp götürüyor, bir şeyleri sizden izinsiz.
Durdurun dünyayı inecek var deme, ya da dursun zaman yüreğimde diyemiyorsunuz.
Zamanın da kölesiyiz. Sevginin de
Özgürlük yok.
Kendimizi bir şey sanıp, avunuyoruz.
Oysa hepimiz halkalı birer köleyiz.