Ta­rih­sel ola­rak in­san­lar yü­zü­nü hep ge­le­ce­ğe çe­vi­rir­ken geç­mi­şi de ihmal et­me­miş­ler­dir. Çünkü geç­miş; ya­şan­mış­lık­tır, ta­rih­tir, hi­kâ­ye­dir, ge­le­ce­ğin be­lir­le­yi­ci­si­dir. Ya­rı­nın dün­ya­sın­da geç­mi­şin hep iz­le­ri var­dır. Ge­lecek geç­mi­şin iz­le­ri üze­ri­ne inşa edi­lir ve ge­liş­ti­ri­lir. Ancak 21. yüz­yı­lın ilk çey­re­ğin­de her şey o kadar hızlı ge­liş­ti ki geç­miş­le ge­lecek ara­sın­da­ki bir­çok bağ koptu. Zaman kav­ra­mı ge­liş­me­le­ri ölç­mek­te ne­re­dey­se ye­ter­siz kaldı. Tek­no­lo­ji­de­ki ge­liş­me­ler yer­le­şik sos­yo­lo­jik dü­ze­ni büyük bir sel gibi sü­rük­le­yip kendi eko­sis­te­mi­ni oluş­tur­du. Bu ne­den­le şu anda ha­ya­tın artık fark­lı bir eta­bın­da­yız. Hi­kâ­ye­miz, geç­miş ve ge­le­ce­ğin sı­nır­la­rı­nı çok­tan aç­mış­tır. Bu yeni ko­num­la­ma geç­mi­şin bi­ri­kim­le­ri­ni ters­yüz etmiş ve fark­lı bir süreç baş­la­mış­tır. Sü­re­ci sağ­lık­lı yö­ne­ten­ler kü­re­sel dün­ya­nın önem­li bir par­ça­sı ol­ma­yı ba­şa­ra­cak­lar­dır. Yö­ne­te­me­yen­ler de sahip ol­duk­la­rı ko­şul­la­rı ka­bul­len­mek­ten başka ça­re­le­ri yok!
Ge­le­nek­sel yaşam şekli ge­omet­rik bir de­ği­şim ge­çir­mek­te, ku­şak­lar ara­sın­da­ki iliş­ki ağ­la­rı ola­bil­di­ğin­ce fark­lı­laş­mak­ta­dır. Artık top­lum­la­rın ge­le­ce­ğe dair st­ra­te­ji­le­ri mev­cut durum üze­rin­den şe­kil­len­mek­te­dir. Doğal ola­rak kuşak ça­tış­ma­sı, iliş­ki­ler­de­ki fay de­rin­lik­le­ri her dönem ol­muş­tur. Ancak gü­nü­müz­de­ki kadar hiç­bir zaman fark­lı­laş­ma­mış­tı. Ge­çiş­ler daha esnek ve za­ma­na ya­yıl­mış­tı. Bu kadar sert ve asi­met­rik bir kuşak ça­tış­ma­sı ol­ma­mış­tı. Bu zaman di­li­mi­nin en uç nok­ta­la­rı­nı ya­şa­mak­ta­yız.
Es­ki­den de­ği­şim­le­re karşı ser­ze­niş­ler daha sı­ra­dan ve daha ma­kul­dü. Ör­ne­ğin ünlü Rus hi­kâ­ye­ci Anton Çehov 1892’de yaz­dı­ğı Al­tın­cı Koğuş adlı ese­rin­de geç­mi­şe özlem şöyle geçer: “Ah! Şim­di­ki ne­sil­den akıl mı bek­le­nir!-diye söy­le­nir­di. Ve ön­ce­le­ri nasıl sağ­lık­lı, neşe dolu, ilgi çe­ki­ci bir yaşam sür­dük­le­ri­ni, Rusya'da ne kadar zeki bir aydın sı­nı­fı­nın bu­lun­du­ğu­nu ve bu sı­nı­fın dü­rüst­lük ve dost­luk kav­ram­la­rı­na ne büyük değer ver­di­ği­ni an­lat­ma­ya ko­yu­lur­du. O za­man­lar se­net­siz borç para ve­ri­lir, darda olan bir dosta yar­dım eli uzat­ma­mak ayıp sa­yı­lır­mış. Ne se­fer­ler, ne ma­ce­ra­lar, ne ça­tış­ma­lar ya­şa­nır­mış; ne ar­ka­daş­lar, ne ka­dın­lar var­mış Hele Kaf­kas­ya... Ne mu­az­zam bir ül­key­miş! “
Gü­nü­müz­de bu de­ği­şi­min artık başka bir ye­rin­de­yiz. Ne­re­dey­se bir­bi­riy­le kı­yas­la­na­cak iki zaman di­li­mi yok. Ara­da­ki me­sa­fe o kadar açıl­mış ki kar­şı­laş­tı­rı­la­cak de­ğiş­ken­ler bir­bi­ri­ni kar­şı­la­mı­yor. Siyah ve beyaz kadar net ve ay­rık­sı. Ör­ne­ğin kırk yaş­la­rın­da­ki bir ebe­veyn on ya­şın­da­ki ço­cu­ğu­na cep te­le­fon­suz bir hayat ol­du­ğu­nu an­lat­mak­ta zor­luk çe­ki­yor. O yaş­lar­da­ki çocuk böyle bir ha­ya­tın nasıl ya­şan­dı­ğı­nı ta­hay­yül ede­mi­yor. Makas o kadar açıl­mış ki Cehov’un ku­şak­lar ara­sın­da­ki şi­kâ­ye­tiy­le kı­yas­la­na­cak ne­re­dey­se hiç­bir şey kal­ma­mış. Yani de­ği­şim ra­di­kal bir şe­kil­de ha­ya­tı­mı­za si­ra­yet etmiş.
Bu du­ru­mun başka bir so­nu­cu ise top­lum­lar ara­sın­da­ki fır­sat eşit­li­ği kav­ra­mın­da derin kul­var­lar aç­ma­sı­dır. Bir ta­raf­tan bazı ül­ke­ler yapay ze­kâ­nın tüm im­kân­la­rı­nı kul­la­nır­ken diğer ta­raf­tan bir­çok ülke daha fark­lı ko­nu­lar­la uğ­ra­şı­yor. Açlık, se­fa­let, düşük tek­no­lo­ji ve ye­ter­siz insan kay­nak­la­rıy­la yaşam sa­va­şı ve­ri­yor. Dün­ya­nın yaşam ko­şul­la­rı eko­sis­te­mi içe­ri­sin­de her coğ­raf­ya­da fark­lı ve bir­bi­rin­den uzak yaşam set­le­ri ya­şa­nı­yor. Bu durum dün­ya­da­ki eko­no­mik ve sos­yal den­ge­le­ri daha çok bo­zu­yor. Ner­dey­se mutlu ve mut­suz top­lum­lar gibi be­lir­gin fay hat­la­rı­na sahip olan bir yöne doğru gi­di­yo­ruz.
As­lın­da tüm bu ge­liş­me­le­rin daha önem­li so­nuç­la­rı var­dır. İnsan iliş­ki­le­rin­de­ki kı­rıl­ma­lar daha can sı­kı­cı. Yal­nız­lık, aşırı bi­rey­sel­leş­me, ha­re­ket­siz­lik, yüz yüze gö­rüş­me az­lı­ğı be­ra­be­rin­de bir­çok so­ru­nu ge­tir­miş du­rum­da. Aile kav­ra­mı, de­ğer­ler, tu­tum­lar, ge­le­nek­ler gibi top­lu­mun te­me­li­ni oluş­tu­ran ya­pı­lar fark­lı bir mec­ra­ya ev­ri­li­yor. Bu durum in­san­la­rın bir arada ya­şa­ma im­kân­la­rı­nı kı­sıt­la­mış, ku­şak­lar arası ça­tış­ma­yı ar­tır­mış kı­sa­ca­sı anak­ro­nik bir dö­ne­mi ya­şa­mak­ta­yız. Bunun sür­dü­re­bi­lir­li­ği nasıl ola­cak, hızlı ge­liş­me­ler ne­re­ye kadar uza­na­cak, sos­yal iliş­ki­ler nasıl şe­kil­le­necek onu zaman gös­te­recek. Bu kont­rol­süz hızın ve de­ği­şi­min so­nuç­la­rı daha hangi de­ğer­le­ri­mi­zi yu­ta­cak belli değil. Bek­le­yip gö­re­ce­ğiz. La­tin­ce’ de “Fes­ti­na Lente” diye bir tabir var. Ya­vaş­ça hız­lan an­la­mın­da. Onun bile çok uza­ğın­da­yız. “Non stop” iler­li­yo­ruz. Geç­miş yor­gun, ça­re­siz ve mağ­lup. Ge­le­ce­ğe, “yolun açık olsun” de­mek­ten başka söy­le­ye­ce­ği bir sözü de yok gibi!