Ahlakın çok farklı tanımları yapılabilir. Ahlak normal bir toplumun normallerinden oluşur. İyi, doğru, güzel gibi nitelikleri bünyesinde taşır. Bunlar toplumun ortalama bireylerinin istem ve beklentileriyle örtüşür. Kurallar bütünü olan ahlak, birlikteliği (millet olma), güveni, üretkenliği, dayanışmayı, duygudaşlığı içerir. Bu sayılan iyi nitelikler, adil paylaşımı ve farklılıkların farkındalığını gerektirir. Aynı zamanda özgür bireylerin iradi kararlarının güvencesi olan kurumların oluşumuna olanaklar sunar. Toplumun genel eğilimleri, ahlakın rotasını belirler. Felsefi, kültürel, inançsal bakışlardan dolayı farklılıklar gösterebilir. Fakat her şeye karşın genel geçer niteliklerin öne çıktığını görürüz. Onur, erdem, dürüstlük, yardımseverlik, güven verebilirlik gibi.
Ahlak dediğimiz zaman dolaylı olarak bir ahlaksızlığın olabilirliğini kabul etmiş oluyoruz. Şimdi toplumda ahlakın bozulmasına neden olan etkenlere bakalım. Bir toplumda kabul gören olumsuzluklar arttığında ahlak çökmeye başlar. Doğa boşluk kabul etmediğinden, ahlakın boşalttığı alana ahlaksızlık çöker(!) Bu konu ile ilgili bir atalar söylemimiz şöyle der; “Balık baştan kokar!” (Yalnız bu söylem bilimsel olarak sorunludur.) Ancak kendisinden beklenmeyenler beklenmedik şeyler yaptığında kötü örnek olur ve bu kötü örnek ne yazık ki bulaşıcıdır(!) Toplumda istenmeyen krallar ve kralcılar böyle türer(!)
-Eğitim eksikliği veya bilinçli çarpıtmalar ahlakın zayıflamasına, normal ahlakın alan kaybetmesine neden olur.
-Ekonomik, sosyal ve siyasi etkenler nedeniyle aile yapısının çözülmesi.
- Adil olmayan paylaşımlar, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin yapılması, kayırmalar ve liyakatin dikkate alınmaması.
-İletişimin yetersiz olduğu hallerde yanlı ve yanıltıcı bilgilerin bilerek, tasarlayarak ve isteyerek topluma, birçok kanaldan enjekte edilmesi…Teknolojinin toplum yararına aykırı biçimde kullanılması.
- Muhalefetin başta medya olmak üzere farklı araçlar kullanılarak baskılanması. Toplumdaki saygın kişilerin özel yol ve yöntemlerle itibarsızlaştırılması.
-Devletin gücünü ve olanaklarını kullanırken, yandaşların kayrılması ve karşı olanların etkisizleştirilmesi. Bunun için yargının silah olarak kullanılması.
-Kişi odaklı ve inanç temelli politik tercihlerin demokratik olmayan yol ve yöntemlerle uygulanması.
Toplumsal çöküşün sistemle olan ilişkisi:
Ahlak erozyonu, toplumsal çöküşü kaçınılmaz kılar. Yönetim biçimi demokratik değilse, bu olumsuzluk yaşamın her alanına yansır. Örneğin; hukukun üstünlüğü gözetilmez ve temel haklar gözetilmez ise, toplumdaki bozulma önlenemez. Adil paylaşımın olmadığı yerde fırsat eşitliğinden söz edilemez. Bireylerin gelirleri arasında uçurumlar oluşur. Bu ise, kaçınılmaz olarak güven kaybına neden olur ve aynı zamanda yaygın bir huzursuzluk nedenidir.
Yönetim sistemi ile ahlak arasında çok yakın bir ilişki var. Demokratik bir yönetimde yönetime katılımın kanalları açıktır. Her özgür birey yönetime katılma hakkını iradi olarak kullanabilir. En az bunun kadar önemli olan denetim ve şeffaflık ilkelerinin yaşama geçirilmesidir. Demokratik olmayan yapılarda hak, hukuk ve adalet olmayabilir. Farklılıkların birlikteliğine şans tanınmayabilir. Muhalefet suçlanarak katılımdan dışlanabilir. Tüm bu olabilirlikleri yapay zekanın toparlayıcı yanıtıyla sürdürmek istiyorum:
- Yönetim Problemleri: Etkin olmayan veya yozlaşmış bir yönetim sistemi, toplumsal düzenin bozulmasına neden olabilir. Liderlik eksikliği, şeffaflık yoksunluğu ve hesap verebilirlikten uzak yönetimler, toplumun sisteme olan inancını zayıflatır.
- Ekonomik Sistem: İstikrarsız bir ekonomik sistem, işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliğini artırarak sosyal dokunun çözülmesine neden olabilir. Ekonomik fırsatların eşit bir şekilde sunulmaması, bireylerin sisteme yabancılaşmasını hızlandırır.
- Eğitim ve Kültür Politikaları: Eğitim sisteminde yetersizlikler veya kültürel değerlerin ihmal edilmesi, bireylerin etik ve ahlaki normlardan uzaklaşmasına sebep olabilir. Bu da toplumsal dayanışmayı zayıflatır.
- Medya ve Bilgi Yönetimi: Sistemin manipülatif veya tek taraflı bilgi sağlama eğilimi, halkın gerçeği sorgulamasını zorlaştırabilir ve toplumsal kutuplaşmayı artırabilir.
- Kriz Yönetimi: Sistemlerin krizlere (örneğin ekonomik, çevresel veya sağlık krizleri) zamanında ve etkili bir şekilde yanıt verememesi, toplumda çözülmelere yol açabilir.
Sonuç olarak, bir toplumun çöküşü genellikle sistemin işleyişindeki zayıflıklarla doğrudan ilişkilidir. Sağlıklı bir toplum için, sistemin adaletli, şeffaf, kapsayıcı ve etkin olması kritik bir öneme sahiptir. Sizce bu ilişkiyi güçlendirmek için ne gibi adımlar atılabilir?” 😊
-Sistemin omurgasını oluşturan demokratik kurumlar çökünce sistem de çöker! Ziyapaşa şöyle demişti: "İçin çürükse, destek nene gerek; destekle birlikte sende çökersin!"
Ziyapaşa'nın bu derin ve anlamlı sözü, sistemin temelinin sağlam olmasının hayati önemini vurguluyor. Demokratik kurumlar, adaletin, özgürlüğün ve sosyal istikrarın korunmasında sistemin omurgasıdır. Eğer bu kurumlar zayıflar veya yozlaşırsa, bireylerin güveni sarsılır ve bu güven eksikliği tüm toplumu olumsuz etkiler.
Bu bağlamda, demokratik kurumların çökmesi sadece bireyleri değil, sistemin tamamını tehdit eden bir durumdur. Adil bir yargı, özgür medya, hesap verebilir yönetim ve güçlü bir sivil toplum bu omurganın kritik parçalarını oluşturur. Ahlaki ve yapısal olarak sağlam olmayan bir temel, destekleri de beraberinde çökertir, tıpkı Ziyapaşa'nın ifade ettiği gibi.