Almanya’ya gelen ilk neslin çocuk ve torunları yazdığı roman ve öykülerle ilk neslin sesi oluyorlar. Türkiye ve Almanya tarihinde noksan kalan olayları tamamlıyorlar. Daha önemlisi Federal Almanya hükümetine göç ülkesi olma yolunda fikir veriyorlar.

Ellbogen, Dirsek kitabı Fatma Aydemir’in ilk romanı, her iki ülkeye ayna tutuyor. Yapılan hatalardan ders çıkarın, diyor.

Roman ödül aldı, Maxim Gorkij tiyatrosunda oyun olarak gösterildi. Şubat ayında 74. Berlinale Film Festivalinde film olarak gösteriliyor.

Rejisör Aslı Özarslan’ın bu kadar problem yüklü bir romanı filme adapte etmesi oldukça zor olmalı, merak ediyorum henüz filmi izlemedim.

İlk kitabını okumaya başlayınca yarıda bıraktım. Bir öğretmen, anne ve kadın olarak çok üzüldüm. Roman belgesel izler taşıyor. 3SAT TV’de kitap tanıtım bölümünde yarışa tabi tutuldu. Bu haberden sonra duygumu frenleyerek, bir edebiyatçı gözüyle romanı tekrar elime aldım ve sonuna kadar okuyabildim.

Şahıs, yer, olay ve duygular çok detaylı tasvir ediliyor. Okuyucu bir polisiye romanı gibi merakla sürükleniyor.

Ellbogen sözlük anlamı “dirsek”. Ama mecazi anlamda kullanılıyor. Dirsekliyerek kendine yol açmak, kimseye aldırmadan nüfuz yürütmek, anlamına geliyor. Başka türlü hayatta kalmak ve hareket hürriyeti sağlamak mümkün değil.

Filmin uluslararası bir festivalde gösterilmesinin anlamı var. Romanda olay Türkiye ve Almanya’da geçiyor. Ama dünyanın her ülkesinde geçebilir.

Toplumda idareyi elinde tutan Beyaz sınıf, Siyah sınıfın sorun ve problemlerini görmezden geliyor. Aşağıda kalan sınıf eziliyor, haksızlığa, ayrımcılığa uğruyor.

Bu durumda gençler için iki yol var. Ya kötü yola düşecek ya da aile, çevre ve toplumdan gelen baskılara karşı dirsekleyerek yüksek tahsil yapacak, iyi bir meslek sahibi olmayı başaracak. Ve sonra aynı durumda olan gençlere örnek olacaktır.

Ellenbogengesellschaft, Dirsek Toplumu kavramı 1982 yılında yılın sözü olarak seçildi. Daha çok spor alanında karşıtları yarışta sindirmek, başarısına engel olmak anlamında kullanıldı.

Romanda dayanışma ve sivil cesaretten uzak toplum, aşağıda kalan, başka yapılan azınlık grupları daha fazla eziyor.

Adı Türk, Kürt ve Müslüman olan gençlerin ayrımcılığa uğramaları çocuk yuvalarında başlıyor, okulda devam ediyor. Meslek hayatlarında ise daha belirgin hal alıyor.

Erkek çocukların kötü yola düşmesi, polisiye olaylara karışması roman ve filmlerde ele alındı. Fakat kız çocukların kötü yola düşmesi nedenleri henüz tabu, bilhassa Müslüman olan toplumlarda.

Fatma Aydemir Dirsek romanında, bu tabuyu yıkıyor. Kapalı kalan konuyu tartışmaya açıyor.

Romanın baş kahramanı Hazal için sempati duymak imkânsız. Ailede kız çocuklarına uygulanan baskıya, mağazadan hırsızlık yaparak karşı koyuyor. Yasaklara karşı yalan söyleyerek arkadaşlarıyla buluşuyor.

Bu durumda bunalıma düşüyor, okulda başarılı olamıyor. Adı ve görünüşüyle zaten kolay meslek eğitim ve öğretim kuruluşu bulması oldukça zordur. Bir de buna kötü diploma alırsa daha da zorlaşıyor.

Ailede kız çocuğuna baskı ve yasaklar, çevrede toplumda, okulda ayrımcılık, aşağılanma ile Hazal negatif enerji ile bir balon gibi şişiyor.

19. Yaş Günü kutlama sevinciyle gittiği eğlence kulübü Türk oldukları için içeriye almıyor. Bu hırs ve öfke ile eve dönerken tren istasyonunda iki arkadaşıyla bir üniversite öğrencisini yaralayarak, tren rayına atıyor.

Cinayet sonunda soluğu İstanbul’da alıyor. Almanya’dan işlediği suçtan dolayı sınır dışı edilen, internette tanıştığı bir gence sığınır. Orada da azınlık grupların haksızlığa uğradığına şahit olur.

Aranan Hazal’ı İstanbul’dan getirip, Almanya’da adalete sığınması için, ailede yüksek tahsil yapmış tek bir birey olan teyzesi ikna edebilecek mi, sorusuna cevap açık, okuyucuya bırakıyor.

Fatma Aydemir 1986 yılında Karlsruhe kentinde dünyaya geldi. Konuk işçi olarak gelenlerin torunu, üçüncü nesil. Almanca, Amerikanca yüksek tahsilini Frankfurt am Main’de bitirdi. Gazetelerde makale yazıyor. İnsan hakları, basın hürriyeti yazdığı konular 2012 yılından beri Berlin’de yaşıyor. 2022 yılında yayınlanan “Dschinns” Cin romanı da tiyatroda oyun olarak gösteriliyor.

Göçmen çocuk ve gençler korunmalı, ırkçılık ve ayrımcılık, aşağılama ve yasaklarla boğmamalı. Akan su yolunu bulur, ama yola taş koymamalı.

Aileler çocuklarına zaman ayırmalı, çocuklarıyla konuşurken televizyon ve diğer internet araçlarını kapatmalı. Karşılaştıkları sorunlarda hep çocuğu suçlu bulmamalı Yuvada eğitimcilerin, okulda öğretmenlerin, meslek hayatlarında ırkçı zihniyet taşıyanların varlığını kabul edip, buna göre çocuğu korumalıdır.

Haberlerde yurt dışı edilen gençlerin sayıları veriliyor. Her sayının arkasında bir yaşam öyküsü vardır. Almanya’da doğan, büyüyen, okula giden bir genç suç işlemişse ailesinde, okulda ve toplumda bazı sosyal gelişmede hata yapılmıştır. Genci cezalandırmak yerine, topluma geri kazandırmalı. Sınır dışı etme bir gencin ruhunu öldürmek anlamına gelir. Gönderilen ülke Türkiye büyük ana babanın Anavatanıdır, ama gençler için izin yaptığı bir ülkedir. Hayata sıfırdan başlamak demektir.

Bu nedenle politikacıları uyarmak vatandaşın görevidir.

İltica başvurusu kabul edilmeyen mülteciler ile, Almanya’da doğup büyüyen gençlerin aynı kanun uygulamasına karşı gelinmelidir.

Türkiye geri dönüşü kabul etmeden, ailesi Avrupa İnsan Hakları mahkemesine baş vurmalı. Çünkü bu geri dönüş değildir, ikinci nesil kendisi Türkiye’den Almanya’ya gelmedi, getirildi. Üçüncü nesil Almanya’da doğdu, büyüdü ve okula gitti.

İlk nesil konuk işçilerden hayatta kalan 230 bin emekli olduğu tahmin ediliyor. Çoğu hayatta olmayanlar adına, başaran ikinci ve üçüncü nesil Fatma Aydemir gibi temsilcilerine teşekkürü bir borç biliyorum.

Çok zor işlerde çalışan dilsiz ilk neslin sesi oluyorlar. Yazdıkları kitaplar Türkçe’ye de çevrilmelidir. Her iki ülkenin yazılmayan, söylenmeyen tarihini kitaplarıyla tamamlıyorlar.

Öğrenim dili Almanca yazmaları, Alman toplumunu uyardı, hataların tekrarlanmaması için çok isabetli ve doğru buluyorum. İkinci ve üçüncü neslin yazıları sayesinde Almanya göç ülkesi olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır.

Hoşça kalın!

Kaynak:

Fatma Aydemir, Ellbogen, Carl Hanser Verlag, München 2017

ISBN: 978-3-446-25595-1